Konya
10 Mayıs, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.27
  • EURO
    34.88
  • ALTIN
    2435.2
  • BIST
    10268.58
  • BTC
    62636.21$

NERDEN NEREYE GELDİK (2)

30 Ekim 2021, Cumartesi 08:01

 

Biz Avrupalıyı anlamaya çalışırken onlar atı alan Üsküdar’ı geçti misali çoktan Rönesans reform aydınlanma çağı skolâstik zihniyetle mücadele ve kalkınmalarının temelini teşkil eden sömürü anlayış düzenleri ile biriktirdikleri hammadde ihtiyaçları buhar gücünden yararlanma ile artık otomasyon sistemine geçiş büyük fabrikaları ortaya çıkarmış bizi fersah fersah geçen Avrupalılara karşı sadece eski düzen anlayışı ile cevap vermeye çalışınca kazanılan her şey buna sahip olduğumuz değerlerde dâhil ithal kötü propagandaların etkisi ile tu kaka ilan edilmişti.

Sanki bizi biz yapan bizi yücelten bir arada tutan ve ilmi ve aklı kullanmayı ve çalışmayı emreden iki günü birbirine denk olmaması gereken bunlar değilmişçesine sanki bunlardan habersizmiş gibi geçmişimizi bir kalemde bizden silmeye ve kendimizi anlamamaya çalıştık/hatta alıştırıldık netice de    düştüğümüz bunalımlar değişim yaşayan ve kabuk değiştiren batıyı başımıza bela etmişti. Biz hakikaten kendini aşmış ve gelişmiş bir dünyanın göz kamaştırıcı zihnini anlayamamıştık. Afalladık.      bize sunulan reçetelerde bir adım ileri iki adım geri getirdi. Oysa biz bir sevgi medeniyetinin temsilcileri değil miydik? Bizim bir zamanlar sahip olduğumuz güç neden elimizden uçup gitmiş ve neden biz bunun farkında fevkinde değildik? Doğru teşhis gelmezse atılan adımlar da yanlış olacaktı elbet. Ve zaman bizim aleyhimize saat gibi işlemeye başlayınca şaşkınlıkla onları izlemeye ve hayretle    takibe kalkıştık. Hatta aynen olduğu gibi taklit etme hastalığına yakalandık. Oysa batı kendi kulvarında kendi iç dinamiklerini harekete geçirip içi içe kaynayan kazan gibi tam beş asır bunun mücadelesini verdi. Ve güç elde etti.

Batı ile aramızda açılan uçurum çok fazlaydı. Bilim, teknik, fen, felsefi araştırmalar aydınlanma fikir üretme bakış açıları ve yaşanan derinlik inkişafı sanki bir uçurum oluşturmuştu. Biz halen geleneksel yapıda sallanırken batı sürekli aratan bilimsel çalışmalarla icat ve buluşlarla buluşların teknolojiye dönüştürülüp sanayi inkılâbı ile bize fark atmış ve bizi durmadan rahatsız ederek yıkmaya çalışıyor bir zamanların muhteşem devletinin topraklarına ulaşım yollarına madenlerine maddi ve manevi neyi varsa her şeyine sahip olmaya her şeyiyle bizi kuşatmaya ve kıskaca almaya devam ediyordu.

Bu dönemde ortaya çıkan İslamcılık, Türkçülük, Turancılık, batıcılık ortak bir payda olmayı önlediği gibi batının içimizde bir habis gibi çoğalmasına,  benliğimizi kültürel dinamikleri ile boğmasına, istediği gibi at sürdürmesine ve iliklerimize kadar kök salmasına, beyin yıkamasına yol açmış netice de kendini inkâr noktasına getiren nesillerle karşılamıştık ocağımızda ve yuvamızda.

Taklitle bir yere varılsaydı en kazançlı çıkan maymunlar olurdu aslında. Kendini başkasına benzeten az sonra ona benzeyip onun halini alacaktır. Sonuçta biz tartışırken elimizden her şey kayıp gitti buna kendimizde dâhil. Aslında biz kendimizi yitirmiştik bu arenada. Biz daha dün varlığımızı korumak için mücadele verdiğimiz batıya körü körüne teslim oluyor ve kimliğini de aynen alıyorduk maalesef. Batılı olma uğruna neler kaybetmedik ki? Elimizde ne varsa örf adet gelenek iman imkân ne varsa içtihat vazgeçip inkâr ettik kendimizi işin kolayına kaçıp geçip giden zamanın aleyhimize delil olarak tarihe geçtiğini anlayamadık halende anlamış değiliz.

Hâlbuki bir medeniyetin tamamen başka bir medeniyete dönüşmesi mümkün değil diyenlerde batılıydı. Oysa bu sözler bize artık tesir etmiyor biz şekilden öte gitmeyen devrimlerle kökten değişikliğe gidiyor ve kendimizi bozuk para gibi harcıyorduk. Halkı değiştirmek için başlatılan macerada iki kültür iki medeniyet arasına sıkışmış bir toplum melezleşme ve arabesk bir yapılanma kimlik sorunu nesiller arası uçurum boşluklar bocalamalar ve kanlı hesaplaşmalara kaymalarla birlikte her on yılda yapılan askeri darbelere gidişatı kolaylaştırdı.

Mahir Cihan Ulaş’lar artık kurtuluşa kadar savaş derken ülkeyi Sovyet ya da Çin yanlısı bir devlete peşkeş çekmeyi murat ederken, batıcı Kemalistlerde olduğu gibi batıyı taklit edip onların lüks tüketim merkezleri harcama kalemi olmayı savundular. Ülke aynen Abdülhamit döneminde olduğu gibi bir kesim tarafından da İslam Birliği Projesi kuralım yargısında tespitle, ülke sürekli kendi içinde savrulup çalkantılı ve dalgalı bir deniz gibi bir o tarafa bir bu tarafa gidip geliyordu.

Kendi kültüründen koparılan tamamen batıya da yama olmayan lakin özünü yitiren kimlik sorunlu kendi içinde kavgalı bir sancılı ortam sonucunda sosyalizm ve komünizm yok Marksizm Leninizm birer söğüt dalı uzatılmıştı ellerimize, makyajlı bir şekilde. Hatta Faşizm de ben de varım demişti. Biz içimizde kendimizi inkâr edip dışa avuç açmanın kederini yaşarken bu sefer laiklik paradoksu laikçilik maskesi ile yukarda sayılan tüm “izm”leri kallavi yaptığı gibi biz kendi yurdumuzda parya durumuna düşürülmenin şaşkınlığını hala üzerimizden atamamıştık. Çünkü biz hala üzerimize serpili ölü toprağı ile nefesleniyorduk… Buna yaşamak denirse.

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.