Konya
10 Mayıs, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.24
  • EURO
    34.79
  • ALTIN
    2454.3
  • BIST
    10314.13
  • BTC
    62911.23$

İSTEKLER VE TATMİNLER

06 Ekim 2021, Çarşamba 09:13

Öyle insanlar vardır ki, ne için yaşadıklarını, neyi aradıklarını bilmeden yaşarlar. Çoğu insan, gece uykusunu bırakın, uyanıkken bile ömrünü yarı uykuda geçirir. Bu uykulu hallerinde de tek düşünceleri, her şeye sahip olmak, daha çok para kazanmak ve hızlıca tüketmektir. Sahip oldukları vardır ama bu sahip oldukları gözlerini öyle kamaştırır ki, yine de küçümser, yeterli görmez, daha fazlasını ister ama neyin önemli olduğunu unuturlar.

“Neden?”

Çünkü asıl ihtiyaçları olan sevgiyi isterler ama onu asla bulamadıkları için onun yerini bunlarla doldurmaya çalışırlar. İşte bu yüzden eşyalara yönelirler. Arabalar, evler, elbiseler, mücevherler. Hepsi sadece ulaşamadıkları ve sahip olamadıkları sevginin yerini tutması içindir. Ama bunların hiç biri bulamadıkları sevginin yanında bir işe yaramaz. O yüzden para, güç ve eşyalar, yani tüketime dayalı hiçbir şey sevginin yerini tutamaz. Bu yüzden de sevgi haricinde edindikleri ne varsa tatmin duygusu gibidir ve tatmin duygusu da geçici olur. Bir şeyi satın alırlar ama tatmin olunca hemen bir sonrakini satın almayı düşünmeye başlarlar. Çünkü sürekli olarak, olmayan, kayıp bir şeyi ararlar. Satın almak tatmin duygusunu öne çıkartır ve satın almakla kendi içlerinin boşluğunu doldurduğunu ve kendilerini hoş ettiklerini zannederler ama bunlarda gerçekte istedikleri değildir.

Çünkü bu elde ettikleri şeylerden hiçbiri kalıcı değil ve kalıcı mutluluk da getirmez. Yani değersizdir ve hiçbirinin aslında bir önemi yoktur, bunu da bildikleri halde hep değişimde mutluluğun varlığına inanırlar. Oysa hayat, sevgi üzerine kuruludur, eşyalar üzerine değil.

Oysa gerekli olan ruhi tatminler için en önemli şeyin mal sahibi olmak yerine, kanaat ve şükrü ön planı alırken, insanın, başkalarının yararına bir şeyler yapmaya karar vermesidir. Bunun başında da sevgi gelir. Yani öncelikle ailesine ve topluma katkı sağlama düşüncesi, kendisini tatmin etmeye başlama sürecinin başlangıcı olur. Sadece bunun bir manası vardır. Diğer isteklerinin, yani mal mülk sahibi olmanın, egosunu tatmin edecek kendisine olan şan, şöhret ve makam mevkinin bir manası yoktur. Bunu yaşarken değil, son anlarına gelince anlar insan ama iş işten çoktan geçmiş olur.

İşte insanların bu kadar önemli olan hayatı, yardımlaşmayı ve adanmışlığı neden görmezden geldiklerini, neden boş şeylerle oyaladıklarını bir türlü aklım almıyor. Öyle ki; ne kadar önemsiz şeyler varsa onlarla uğraşılır. Nerde ne kadar önemsiz bir durum varsa hepsini vazife edinip kendilerinde toplarlar. Bu topladıkları önemsiz meseleler yüzünden kızıyor, üzülüyor ve endişeleniyorlar. Bunları düşündükçe ve gördükçe, hiçbir şeyin, içinde bulunduğumuz dünyanın özünü kavramak ve hiçbir şeyin hayatı çekilmez kılacak ve ayrışmaya götürecek kadar önemli olmadığını düşünüyorum.

Aslında bunları düşündüren en önemli faktörün, insanın ölümlü olduğu gerçeğini hatırlamasından kaynaklanıyor. Bir anlamda, düşünebilen insan için ölüm fikrinin huzur verdiğine de şüphe yoktur. Çünkü ölüm fikrinin rahatlatıcılığını bilen insan, ihtiyacından başkasına tenezzül etmez, hayatını, sevgi ve insanlık üzerine kurar. Ve insan, hayatla barış yaparak kendini bir anlamda ölüme terk ederken, diğerlerini affetmeli ve kendini affedebilmek için de gerekenleri, olması gerektiği gibi yapar. Ama önce kendini affetmeli, sonra diğerlerini.

Ölümden korkuyorsunuz, çünkü doğanın bir parçası olduğunuzu inkâr ediyorsunuz. Kâinatta ne varsa, hepsi ölmeye mahkûmdur. Biz de bu kâinatın bir parçası olduğumuzdan, biz de ölürüz. Çünkü bizler gibi kainatta ve kainattaki hiçbir şey de kalıcı değildir. Her şey fani. Ama her şeyin fani olduğunu hastayken değil de, sağlıklıyken söylemek zor gelir nefse. Sağlığımız yerindeyken en korkunç şeyleri bile kolayca söyleyebiliriz. Ancak ölüm kapımıza dayandığı zaman gerçekte neyin ne olduğunu, neyin ne kadar değerli olduğunu o zaman anlarız. Günün birinde, biz de sona yaklaştığımızda ve ölüm bizim için soyut bir kavram olmaktan çıktığında, ölüm gerçeğiyle yüzleşip bunu anlayacağız, ama iş işten geçmiş olacak.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.