Konya
10 Mayıs, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.28
  • EURO
    34.88
  • ALTIN
    2434.2
  • BIST
    10268.58
  • BTC
    62955.23$

İnsana İlişkin Bilgi Kaynaklarımız ve İnsanın Neliği

24 Aralık 2015, Perşembe 10:44

 

Ülkemizde ortalama bir öğretim sürecinden geçen bir kişi insana ilişkin ortaya konulmuş şu üç farklı yaklaşım hakkında bilgi sahibi olur.

1.Geleneksel-Teolojik İnsan Anlayışı

İnsan Tanrı tarafından yaratılmış bir varlıktır.

Suç işleyip cennetten kovulmuştur.

Tanrı ona yaratıcısını bilmesi için akıl yetisi verip ahlâkla sorumlu tutmuştur.

2.Grek Rasyonalizminin gündeme getirdiği evrenin akıllı yaratığı

İnsan, hem çevresini hem de kendi neliğinin bilincine sahip olduğu aklıyla bilir.

İnsanın tüm, düşünce, eylem ve tutumları rasyonel temele dayalıdır. 

İçinde yaşadığı doğa ve toplumla zihni çabası sayesinde uyum sağlar.

3.Evrimci-Biyolojik Tıbbi Modelin Evrim Geçiren Varlığı

İnsan neliğini atomcu-maddeci bilimsel paradigmaya göre çözümlemeye çalışır.

İnsanın canlılar evrenindeki varlıklarla karşılaştırmasını yaparak, onun canlılar evrenindeki evrimin en son halkası olduğunu belirtir. İnsanın adeta bir saat gibi birbiriyle uyumlu bir organlar bütünü olduğunu ortaya koymaya çalışır. Organik bir bütünlük arzeden bir dizge (sistem) ye sahiptir.

İnsan ya ruh ve bedenden oluşan, düşünen bilgi ve bilinç sahibi bir varlık ya da her nesne gibi bölünemeyecek kadar küçük atomların bir araya geldiği ve evrim yoluyla oluştuğu söylenen varlık olduğu yaklaşımı nasıl uzlaştırılabilir? Biz bu görüşlerden hangisini benimseyeceğiz? İlkini mi yoksa ikincisini mi?

Ya da geçmişten günümüze kadar gelen teolog, filozof, antropolog, fizyolog ve sufilerin insanın neliğine ilişkin ortaya koydukları bu görüşler birbirine zıtlık gösteriyor. Zıt unsurları tözsel değil de işlevsel bağlamda mecz edilebilir.

Yüzyılın olgucu-atomcu bilim paradigmasının atomun parçalanmasından sonra 20. Yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren bir bilim adamı grubunca esnetildiği görüldü. Fritjof Capra’ya göre, yeni fizik, uzay, zaman, madde, nesne (object) neden ve etki kavramlarında derin değişimleri gerektirmişti. İnsanın niçin ve nasıl yaratıldığı, hangi nelik ve niteliklere sahip olduğu, onun mutlak değer hükümlerinin var olup olmadığı, var ise bunun ne olduğu, iki ayrı tözün (ruh-beden) birlik ve uyum içinde nasıl bütünleşebildiği sorularının -hiç değilse bu gün için- bilimsel bir açıklıkta ortaya konulması mümkün gözükmemektedir.

Bu durumda ortaya atılan dini, felsefi ve ilmi yaklaşımdan birini mi seçeceğiz yoksa bunların üçünden ortak bir insan anlayışına mı varacağız? Birbirinden çok uzaklara düşen bu insan anlayışlarının holistik (bütünsel) bir yaklaşımla ortak ya da benzer unsurlarını dikkate alarak insanın yeni bir antropolojik açıklamasına gitmek daha makul gözükmektedir.

İnsana ilişkin tanımlarımız:

İnsan nedir?

İyilikle kötülük arasında bir sarkaç gibi salınma özgürlüğü ve iradesi verilmiş varlıktır.

İnsan, mantıkta birbirine indirgenmesi mümkün olmayan (içtimai nakizeyn) iki zıt töz (cevher)ün kendisinde mecz edildiği varlıktır.

İnsanı biz, insan kavramının türevlerinden çıkartılan enese, nevese ve nesiye sözcüklerinden çıkarak canlı, hareketli, yiyen içen, etkin, iş yapan, üreten fiziksel ve sosyal çevresine uyum sağlamanın yanında yeni fiziksel ve sosyal çevreler oluşturabilen, öğrendikleri bazı bilgileri yeni şeyler öğrenebilmek için unutan ya da hafızasında tutan bir varlık olarak da tanımlayabiliriz.

Ontolojik bağlamda: İnsan, dini söylemle, “sureten Ahsen-i takvim, konumsal olarak eşrefi mahlukat, siyreten diyadik (iki yönlü, ruh ve beden) bir varlık” olarak yaratılmıştır.

Epistemolojik bakımdan logos/intellectus/akıl sahibi bilinçli bir varlık,

Aksiyolojik olarak da ahlakla sorumlu tutulan bir varlıktır.

Yani insanın tab’ı, tabiatı, mahiyeti ve neliğine ilişkin kabaca şunlar söylenebilir: O, zıt unsurlardan yaratılan, en güzel biçim verilen, iyiliğe de kötülüğe de yatkın kılınan, akıl yetisi verilen ve ahlâkla sorumlu tutulan varlıktır.

Görüşümüzce,  insan sadece var olan bir varlık olmayıp var olmağa devam eden bir varlıktır da. Yani o, hem bir varlık hem bir oluş durumundadır. O, hem varlığının farkında olan, hem yeniden var oluşunu gerçekleştirmeye çalışan hem de yaşadığı çevresine, bazen uyum sağlamaya bazen de onu kendine uyarlamaya çalışarak bütün bu varlık, var oluş, uyum ve değiştirme faaliyetlerini bir arada gerçekleştiren, madde ve mana bütünlüğünü kendi şahsiyet potasında alaşım haline getiren kompleks (karmaşık),  komplike (iç içe) ve çatışkan bir sistem bütünlüğü arz eden varlıktır.

İnsanın anlamının ipuçlarını yakalamanın muhtelif yolları olabilir. Bunlardan biri de kendi ontolojik yaratılışımızı irdelememizdir sanırım. Milyonlarca potansiyel kardeşlerden biri olarak yokluk evrenine gidecek iken kutlu bir irade tarafından sadece bizim seçilip varlık evreninin ilk yurdu olan anne rahmine gönderilmesidir. Burada varoluş anlamımızın şifresi belirlenmeye başlıyor. Bizi seçen varlığın gözetimi içerisinde yetkin bir koruma altında germinal, embriyon ve fetüs evreleri tamamlayıp çok yoğun (su) ortamından az yoğun (hava) ortamına geliyoruz. Ve Tanrı’nın muhatabı ve yeryüzündeki ardılı oluyoruz. Bireyler olarak bizim yaratıklardan bir yaprak kurdu, güve ya da bir böcek olarak yaratılmamıza engel olabilecek bir güç ve irademiz olmadığı açıktır. Dolayısıyla yaratılanlar içinde en üstün ve yetkin bir biçimde yaratılmamız nedeniyle en istenmedik durumlar karşısında kalsak bile diğer yaratıklar karşısında seçilmiş bir varlık olduğumuzun kanıtıdır.    

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.