Konya
14 Mayıs, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.24
  • EURO
    34.85
  • ALTIN
    2424.0
  • BIST
    10067.82
  • BTC
    62823.05$

Harf Devrimi, Osmanlıca, Türkçe (5)

27 Ekim 2017, Cuma 07:06

İkinci Dünya Savaşı esnasında İngiltere’nin meşhur Başbakanı Çörçil: “Ben çocuklardan ancak anadilini bilmeyenlerin dövülmesine taraftarım” demiştir. Avrupalılar dil konusu üzerinde çok hassaslar. Bugün bir İngiliz genci, asırlarca önce yazılan Şekpir’i, bir Alman genci Goethe’yi rahatlıkla okuyup anlayabiliyor. Ama biz yukarıdaki Profesöründe dile getirdiği gibi, 40-50 sene önce yazılan eserlerimizi anlayamıyoruz ve kaç defa sâdeleştir­meye mecbur kalıyoruz. 

Günümüz târihçilerinden Bernard Lewis: “Batı ülkelerinde bir lise öğ­rencisi, eski metinleri okur ve anlar. Siz Türkler bir harf devrimi yaptınız, eski metinler, kütüphânelerde kaldı.”(1) demiştir.

Men yühün yeshüli’l-hevanü aleyhi

Mâli cürhin bimeyyitin ilâmu

Arap edip ve mütefekkirlerinden Yahya Hakkı Bey, Ali Ulvi Kurucu Be­yinde hazır bulunduğu bir mecliste, yukarıdaki beytin açıklaması esnasında şöyle der: “Bakın bu beyti meşhur Arap Şâirlerinden Mütenebbi bin sene önce yazmış ama biz Araplar bugün rahatlıkla anlayıp izah edebiliyoruz. Ama Türk milleti 50 sene önce yazılanları anlamayacak hale getirildi.”(2)

Sahhaf ve bir tarîkatında şeyhi olan Hacı Muzaffer Ozak; “Harf devri­minden sonra evlerde kitap bulundurmak kobra yılanı bulundurmaktan daha tehlikeli oldu.” demiştir. Gerçekten Almanlar, Japonlar sanayi devrimi yapıp yükselip yücelirken, biz harf devrimi yapmış, evlerinde Arapça ve Osmanlıca kitap değil, dedelerinden kalma bir mektup veya tapu senedi bulunduran kişi­leri yıllarca İstiklal Mahkemelerinde süründürmüş, birçoğunu da ağır cezalara çarptırmışız. 

Mustafa Kemal vefat edince sandukasının içine mânevî kızı eski Osman­lıcayla yazılmış bir kâğıt koymak ister ama Osmanlıca diye koydurmazlar.(3)

Günümüz yazarlarından Mustafa Armağan okuyacak Osmanlıca kitap bulamadığı için Bursa’da kabir taşlarındaki Osmanlıcaları okumak mecburi­yetinde kaldığını yazmaktadır.(4) 

Dünya Osmanlıyı çözüp anlayabilmek için Osmanlıca kursları açarken, İsrail’de bile 1982 den i’tibâren bu kurslar açılırken,(5) biz elinde Osmanlıca bir kitap veya mektup bulunan insana terörist muâmelesi yapmışız ne garip!.. Kuzey Afrika ve Arap ülkelerinde Osmanlıca arşivleri incelemek için Türkiye den yardım ve eleman istemişler ama elaman olmadığı için yardım edileme­miştir.(6)   

Şeyh Şamil soyundan Sait Şamil Bey’de şöyle sitem ediyor: “Türkiye Turancı denmesin diye Türk dünyasından, İslâmcı denmesin diye de İslâm dünyasından uzaklaştırıldı.”(7) Bu devrimlerden sonra İslâm dünyası Türk Milletinin din değiştirdiğine kail oldu ve yakın târihe kadar bize bu gözle baktı, ilgi-alaka kurmadı. 

Japonlar 2. Dünya savaşında ABD’lilere yenildi. Nagazaki ve Hiroşima şehirlerine atılan atom bombaları sebebiyle 200 bin civârında insan öldü. Bu büyük felâket karşısında Japonlar kayıtsız şartsız teslim oldular. ABD gâlip devlet olarak, General Mac Arthur kanalıyla birçok emir, direktif ve yaptı­rımlar uygular ve hepsi kabul edilir.

Fakat Japon dili, kültürü ve yazısı husu­sundaki ABD baskılarına Japonlar şiddetle karşı kor ve ka­bul etmezler. Böy­lece millî kültürü ile irtibatı kesmeyen ve en zor günlerinde bile buna müsâade etmeyen o millet, kısa zamanda kalkınmış, yükselmiş, yücelmiş ve bugün her hu­susta dünya devi hâline gelip, ABD’nin korkulu rüyası ol­muştur.

Biz ise Yahya Kemal’in tabiri ile “Kökü mâzide olan âti” olma duru­munu gerçekleştirememişiz. Köksüz olan hiçbir ağaç ve canlının yaşayama­yacağını, sararıp solacağını, güç ve takatten kesileceğini, kökünden kopan her yaprağın rüzgârın önünde kepâze olacağını idrak edememişiz.

Ecdadın eserle­rine, emânetlerine, kitaplarına, kültürüne hor bakmışız. Evinde Arapça ve Osmanlıca eserler bulunduranlara öyle bir baskı ve şiddet uygulanmış ki, za­vallı vatandaş         korkusun­dan dolayı, kendi elleriyle ecdadının eserlerini yak­mış. Top­rağa gömmüş, imha etmiş. Mağaralara saklamış. Küp ka­pağı yapmış. Bodrum ve dehlizlerde çürütmüş. Daha da şuursuz olan bazıları da -benim çocukluğumda gördüğüm gibi- o kıtlık ve yokluk dönemlerinde, kâğıtlarına kırık tü­tün  (işlenmemiş tütün)  sarıp içmiştir.

Dipnotlar:

1 - Balıkhane Nâzırı Ali Rıza Bey, “Bir Zamanlar İstanbul”, Tercüman 1001 Temel Eser, Hazırlayan Niyazi Ahmed Banoğlu, s. 8.

2- Ali Ulvi Kurucu, “Gecelerin Gündüzü”, Marifet Yay. Yayına Hazırlayan M. Ertuğrul Düzdağ, 4. Baskı, İst. 2002, s. 230. 

3- A. Ragıp Akyavaş, “Üstad-ı Hayat-1”, TDV Yay, Ankara 2005, c, 1, s. 411.

4- Mustafa Armağan, “Geri Gel Ey Osmanlı”, Ufuk Kitap, İst. 2007, s. 223.

5- Cengiz Özakıncı, “Türkiye’nin Siyasî İntiharı”, Otopsi Yay.13. bas. İst. 2007, s. 428.

6- Mehmed Serhan Tayşi, “Ali Emirî’nin İzinde”, Timaş Yay. 2009, s. 460.

7- Ali Ulvi Kurucu, “Hatıralar-3”, M. Ertuğrul Düzdağ, Kaynak Yay. 2007, İst. s. 245.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.