Konya
14 Mayıs, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    34.84
  • ALTIN
    2426.1
  • BIST
    10067.82
  • BTC
    63089.79$

Hânedan'ın En Büyük Problemleri (3)

05 Ekim 2017, Perşembe 07:26

Allah’ın her türlü yaratığına karşı Osmanlılar şefkatli ve merhametli in­sanlardır. Onların hayvan sevgileri dillere destan olmuştur. Bundan dolayı zaman zaman İstanbul’da haddinden fazla çoğalan köpek ve kedi problemleri yaşanmıştır.

1826’da Sultan 2. Mahmud döneminde, gece vakti Galata civârında gezintiye çıkan bir İngiliz turisti bir sokak köpeği ısırmış, İngiliz sefareti saraya baskı yapmış, o günlerde oluşan Avrupa modasına ve hayat tarzına kendini kaptıran Jön Türklerinde tahriki ile Sultanda sahipsiz köpeklerin Ha­yırsız Adaya (Sivri Adaya) bırakılmasını emretmiş.(1)

Fakat halkın aşırı tepki göstermesi neticesi emrini geri almış. 1865 yılında Sultan Abdülaziz döne­minde yine İstanbul’a gelen yabancıların şikâyetleri üzerine,  köpekler aynı adaya ihraç edilir. Akabinde Beyazid’ta çıkan ve büyük zararlara sebep olan yangının bu dilsiz hayvanlara yapılan kötülükten dolayı olduğu söylentileri yayılınca köpekler yine kurtulur. Sultan Reşad döneminde 1910 yılında alınan bir kararla 60-80 bin arasında köpek, sanki köpeklerin sürgün yeri olan aynı adaya bırakılır.

Açlık ve susuzluktan bu köpeklerin havlayışının ve haykırışı­nın ta İstanbul kıyalarına duyulduğu, hayvanların birbirini yediği, yürek da­yanmaz görüntüler ortaya çıktığı duyulunca, halk yine ayağa kalkar ve Trab­lusgarp, Balkan ve Birinci Dünya Savaşı gibi Osmanlının felâketine sebep olan ve sonunu getiren savaşların bu dilsiz hayvanların bedduaları neticesi olduğunu dillendiren söylentiler çıkmış ve büyük sansasyon olmuştur.

Ama 624 sene kendilerini idâre eden, zaferden zafere koşturan, târihe nam ve şan salan, Osmanlı medeniyetinin mimarları olan Hânedan mensupları bir gecede sürülünce Türk milletinin gıkı çıkmamıştır.(2)

Bu durumu bazıları bu milletin son zamanlardaki vefasızlığına bağlamış, bazıları da özellikle İstiklal Mahkemeleri ile estirilen terör ve tedhiş sayesinde kimse kıpırdayamadı diye değerlendiriyorlar.

 Akif Merhumun “Cennet Va­tan” diye vasfettiği ve Cenâb-ı Allah’ın dünyada yarattığı en mûtena yerler­den biri olan Anadolu da son zamanlarda mutlu ve müreffeh olamayışımızın, huzur ve sükûn bulamayışımızın sebebi acaba bu vefasızlığımız olabilir mi? Diye düşünenler de vardır.

Akif deyince; Biz İstiklâl Marşı yazarımızı bile memleketten kovan, nice yıllar Mısırda sıkıntı ve zaruret içinde yaşamaya mahkûm eden, hastalanıp dönünce de yine sahip çıkmayıp, Mısırlı Prens Abbas Hâlim Paşa’nın evinde ve çifliğinde hastalık dönemlerini geçirten ve onun evinde bir Rus hizmetçi­nin bakımında teslim-i ruh etmesine sebep olan bir milletiz.

 Akif Bey’in can dostu olan Fuad Şemsi Bey’in anlattığına göre; bu Rus kadın Akif’e öyle bakmış, öyle hizmet etmiş ki, vefat ettikten sonra üstündeki örtüyü açıp açıp onun beyaz sakallarından defalarca öptüğünü, ve uzun yıllar Akif’in kabrini ziyaret edip, oradaki bazı kişilere para verip Kur’an okuttuğunu Uğur Derman Bey kitabında zikreder.(3)

Gürcü Kralı Salamon 1810 yılında Trabzon’a kaçmış ve orada vefat et­miştir. Gürcüler Rusya’nın dağılmasından hemen sonra gelip krallarının ke­miklerini Gürcistan’a taşımışlardır.(4) Ruslar Çar 2. Nikola ve ailesinin öldürü­lüp yakılan küllerini bulup, DNA testiyle teşhis edip büyük bir törenle Petesburg’daki diğer Romanof’lar mezarlarının yanına defnetmişlerdir. Bul­garlar günümüzde eski krallarını başbakan yapıp iş başına getirmişlerdir.

Bunları biz de tekrar saltanatı diriltelim diye bir düşünce ile söylemiyorum ama bizdeki ifratın derecesini anlamak için şöyle misal verelim: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir resmi gezisi esnasında ABD de Osmanlı Hânedan üyelerinden Ertuğrul Osman Efendiyle görüşmesini aydınlarımız, entelle­rimiz hazmedemediler ve büyük tantana kopardılar.(5) Bunları yazarken zannet­meyelim ki; Hânedan-ı Âli Osmanı yeniden ihya etme arzusundayız. Hayır, İslâmın özüne de uymayan saltanatı ihya arzumuz falan yok, ama bizim tepkimiz o insanlara yapılan bu orantısız haksızlığadır. 

Gerçi Hânedan üyelerinin çektiklerini duydukça son zamanlarda Mustafa Kemal bir af çıkarmak istemiş, başta İsmet Paşa ve etrafındaki insanlardan bazıları “aman paşam, bu millet yine onların arkasından gider, Cumhuriyet rejimi çöker…” gibi telkinlerle paşayı bundan vazgeçirmişler.(6)

“Dedesi koruk yemiş, torunun dişi kamaşmış” derler. Osmanlının son zamanlarındaki lüks ve israfının cezasını bu biçareler mi çekti bilmiyoruz. Bu bahsi de Seyranî’nin günümüzle özdeşleşen bir şiiri ile bitirelim:

Buğday unu beğenmiyor enikler

İplikten aşağı düştü ipekler

Dip sedire geçti itler köpekler

Hânedan ayakta hizmet ediyor

Kartallar yurdunu tuttu yarasa

Baklava yerine geçti pırasa

Şimdi rağbet deyyus ile terese

Zamane bunlara rağbet ediyor  

Dipnotlar:

1-Mustafa Özcan, Derin Târih Dergisi, Mart 2014 sayı 24, s. 116.

2-Manavoğlu Nevres Bey,“Son Halîfenin Dramı”,Derin Târih Derg.2013,17.Sayının hediyesi s.44.

3-M. Uğur Derman, “Ömrümün Bereketi”, Kubbealtı Yay. İst. 2013, s. 184.

4-23. 10. 1990 Gazeteler.

5-Mustafa Armağan, “Kır Zincirlerini Osmanlı”, Da Yay. 2004, İst. s. 121. 

6-Murat Bardakçı, “Son Osmanlılar”, İnkılâp Yay. İst. 2008, s. 94.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.