Konya
10 Mayıs, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.27
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2458.2
  • BIST
    10268.56
  • BTC
    63086.48$

HADDİNİ AŞAN SÖZLER

07 Haziran 2017, Çarşamba 07:36

Ben kendimi bildim bileli bu tgrt’nin din dersi öğretmeni olarak Osman Ünlü’yü görürüm. Adam yıllar yılı nerdeyse bu kanalla özdeş hale gelmiş bir gedikli. Hoş şimdiye kadar ne programını dinledim ne de bilmiyorum eğer yazdıysa kitabını okumadım. Hani tanıtım yapılırken ilahiyatçı-Yazar diye lanse ediliyor ya onun için böyle söyledim. Ben bu adamı sevmedim. Ne konuşma tarzını ne duruşunu ne de başka şey gerçekten sevmedim/sevemedim bu adamı. Bi defa ilahiyatçı demek olgun bir öğretmen demektir. Kitlelere kalplere ulaşmak ve muhabbet beslemek demektir. Bu anlatım ve ifade bozukluğu ve damdan düşer gibi söylemlerle bunun yürekleri etki altına alacağına bir tutkal gibi yakalayıp mıknatıs gibi çektireceğine inanmıyorum. Ama nedense yıllar yılı bu adamı tgrt’nin değişmez gedikli elemanlarından biri olarak zaten de izlemediğim programlarında sürekli yayın yaptırırlar. Aklıma gelmişken acaba bu şahıs milletin parasının hala ödenmediği ihlâs finans mudileri içinde onları savunur şekilde böyle sert bir çıkış yapmış mıdır? Enver Ören ve tayfası hakkında merak ediyorum.

Televizyonlarda adamdan geçilmiyor herkes programcı herkes dine aşina ve allameyi cihan. Tamam, her kulun gittiği bir yol var lakin bu yol nereye gider? Kimin peşinden gider?  Doğrumu gider, sapmış mıdır? İz üzerinde midir? Rotası doğrumu? İşte burada milletimizin inanç ve kanatları devreye girer ve başlar kaynamaya ortalık fokur fokur. Türkiye’mizde halen istim üstünde olan ve tartışılan kurumların başında diyanet gelir. Başbakana bağlı olarak çalışan ve devlete bağlı din hizmetlerini yürüten bu gelenekçi kurumsal yapı,hiç düşündünüz mü neden bu kadar eleştiri okları üzerine çevrilmiş vaziyette ve niye kimseyi tabir caizse memnun etmiyor.Din konusunda evet bu kurum Osmanlıdan kalma diğer adıyla şeyhülislamlık olan bir makamın Cumhuriyet devrindeki taşıyıcısı olma görünümünde,lakin kurumun tam bağımsız çalışma statüsü sadece kendisine tanınan yetki kadardır.Yani devlet bu kuruma atama yoluyla yönetici tayin ederler.Bugüne kadar da değişik iktidarlar döneminde bu kurumun siyasi kanaat ve yelpazenin istekleri doğrultusunda gayet mesafeli ve soğuk bir görünümde         devam ettiğini söylemeden geçemeyeceğim.Mesela  bir başkan yardımcısı vardı.Her perşembe günleri sanırım Radyo’da konuşma yapar ve daha sonraları siyah beyaz TV’lerde boy gösterirdi imside Asaf Demirbaş’tı.Biz kendisine Asaf Sallabaş derdik.Adamda mermer gibi surat vardı,sanki Sabih Kanadoğlu içine girmiş gibi.Etliye sütlüye karıştırılmaz,İslam yerine bir kültür geyik muhabbeti yapılırdı  ve bu baş gedikli  adam ,TRT’de uzun yıllar böyle başını sallayan atlar gibi sineklendi durdu.

Çünkü ondan böyle yapmasını mevcut siyasi varlık istiyordu, o da rolünü en güzel şekilde ifa ediyordu.   Şimdi konuyu şuna getirmek istiyorum. Ülkemizde eğer din hizmetlerinin insanımıza ve herkese asli ve özüne dayalı hizmet vermesi isteniliyorsa en baştan bu diyanetin kendi içinde özgür olması gerekir.    Bu kurum islamı tebliğ edecek, islamı başkalarının istediği gibi değil, Allah’ın emrettiği şekilde anlatacak yaşayacak tebliğ edecek, irşad edecek şekilde liyakatle elemanlarla donatılması lazımdır.     Ancak böyle çalışan bir kurum tüm yapısıyla bir bütün oluşturur. Ve bu yapısıyla başarılı olur. İrşad eder. Şimdi gelelim diğer meseleye, bugün mevcut yönetimin dine olan hassasiyeti bilinmektedir.    Mütedeyyin insanların bu ülkede rahat hareket etmesi ve doğruların aynen meclis kürsüsünde olduğu gibi çekinmeden söylenilebilmesi için adımlar atmakta ve vatandaşlarımızın inandıkları gibi yaşamaları konusunda çabalarını sürdürmektedir. Bu durum hem gelişen Türkiye hem insanlık görevi ve gereği hem de toplumun aksiyon yapısının sürdürülebilirliği açısından doğru yaklaşımlardır. İnsana değer verilmeyen toplumlarda, inanca saygı gösterilmeyen ve değer verilmeyen cemiyetlerde din olgusu  eğer yapı taşları olarak anlam kazandırılmazsa o zaman uzaklaştırılan kesimlerde boşlukları hurafeler   ve saçma sapan batıl fikirler dolduracaktır. Özünü kaybeden de kendini kaybetmek demek olduğuna     göre tarihe baktığımızda Türk toplumlarından islamın dışında seçenekle yaşayanlar ya köle olmuşlar   yada başkalarının kültürüne boyun eğip kimlik dejenerasyonuna maruz kalıp bir nevi mutasyona uğramışlardır. Öyleyse din demek varlık demek inanç demek birlik demek ve toplumsal güç ve dayanışma demektir. Kimse bunu silmeye kalkışamaz.

İmdi hani yukarıda söyledim ya bu Osman Ünlü var ya, camiler için ağza alınmayacak sözler sarf etmiş.   Yani haddini aşmış bu adam.” "İnsanları camiye çekecekler. Camilere oyun alanları yapıldı. Cemaat orada namaz kılıyor, çocuklar burada oyun oynuyor. Caiz mi değil... Bunu söyleyince 'adamlar ne güzel etkinlik yapıyor' diyorlar. Senin etkinliğin batsın ya! Ne etkinliği bu. Yaptığın iş camiyi bozmak. Affedersin camiyi yarın kerhane haline getirmek."  Diyor.

Bunlar akıl mantık işi sözler mi? Allah aşkına. Bu adam ne yapmak istiyor? Bereket ki en yetkili ağız olan ve diyanet teşkilatını belli bir kalıba sokmayı başaran Sayın Mehmet Görmez gerekli açıklamayı yaparak ağzının payını verdi diyorum.” "Çocukların camiye getirilmesinden rahatsız oluyorsanız Namazı evinizde kılın" dedi.

"Rabbimiz çocuklar için 'Gözün nuru, kalbin süruru' ifadesini kullanıyor. Gözün nuru olmazsa göz görmez." diyen Görmez, şunları söyledi:

"Çocuk İslam ümmetinin istikbalidir. Çocuk olmadığı zaman hepimiz kör oluruz, göremeyiz. Her Ramazan geldiğinde Diyanet İşleri Başkanı olarak en çok üstünde durduğum konu cami-çocuk ilişkisini yeniden nasıl tamir edebiliriz oldu. Bu ülkede herkesin cami-çocuk ilişkisiyle ilgili acı bir hatırası olduğunu biliriz. Camiye gelmeyen sevdiğimiz dostlarımıza 'Neden gelmiyorsun?' diye sorduğumuzda mutlaka Ramazan gelmiştir, annesi babası camiye götürmüştür, orada ya azarlanmıştır yahut bir hakaret duymuştur.

Allah bizi o nimetten hiçbir zaman mahrum bırakmasın. Biz, sırtına çocuk bindi diye secdesini uzatan Peygamberin ümmetiyiz. Biz, hutbe irat ederken çocuk kendisine yürüyor diye minberden inen, çocuğu kucağına alıp hutbesine devam eden Allah Resulünün ümmetiyiz. Biz, çocuk ağlaması duydu diye namazını kısa kesen Peygamberin ümmetiyiz. Çocuk konusu en önemli konumuzdur. Çocuk-kitap, çocuk-iman, çocuk-mabet ilişkisi çok önemlidir.”

Sayın Başkan daha farklı ve güzel anlatımlarla gereken cevabı vermiştir. Teşekkür ediyoruz. Çocuklarımız camileri doldurmalı velev ki gürültü yapsalar da. Çok azar işittik çocukken. Belki işitmeyen kalmamıştır. Biz camiden kimseyi çocukta olsalar soğutamayız. Osman Ünlü kendi çocuğu torunu varsa göndermesin. Kendi bilir. Ama camiye dil uzatmasın. Bu arada Selçuklu belediyesinin çocuklara yönelik cami cemaati uygulaması ve bisiklet hediyesini tebrik ediyor belediyemize başarılar diliyorum.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.