Konya
10 Mayıs, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.21
  • EURO
    34.73
  • ALTIN
    2450.8
  • BIST
    10312.94
  • BTC
    62980.85$

GÖSTERİŞ MERAKI ZEHİRDİR.

17 Şubat 2022, Perşembe 08:27

İnsanın davranış biçimleri ve kendi öz yapısını, kendine en yakışan bir şekilde yansıtması anlamına gelir sözcüklerimizde çok kullandığımız karakter kelimesi. Duygu, düşünce, davranış biçimi, hareket ve yön tarzı bu kavramanın içindeki özün dışa yansıyan ve hareket alan bir halidir. Günümüzde zaten iç içeyiz, halimizi kendimizden ayıramadığımıza göre, o kadar çok fazla yaşanan durumlar ki içinde yaşadığımız her anın en olmadık hallerinde dahi, bir örneğini görebilir ve hâsılı dilimize pelesenk eden bu kavramı içimizde taşıdığımızın belki farkına bile varmadan beğenip beğenmeme gibi ölçütlerde biz ya da bize karşı gösterilen bu tür bir davranışın şekil almış halini yakalarız. Tabi burada kıstasa çarpan bir çizgi vardır. Ölçü dediğimiz mihenk taşı. Gerçi kişiye göre, anlayış tutuş ve bakış açısına göre değişiklik ve eğilimler gösterse de yine bir değerlendirme ölçeğinde terazinin kefesindedir. Bu bazen işimize geldiği şekliyle de vücut bulur bazen de gerçekten o kadar kötü etkileyicidir ki ister istemez kaçarsın böyle bir durumu yaşamaktan yada içe atmaktan. Ve dersin ki en sonunda “ne karaktersiz be?” ya da “ne karaktersizlik örneği yahu ” insanlık öldü mü falan dercesine içimize oturan bazı söylemleri ister istemez yansıtırız dışa.

İşte içimizdeki bu ana öz etken yapı/ davranış şekli/biçimi/anlayış/ve bakış açısı olarak her daim esen rüzgârlara karışıyor. İçimizdeki yaydığımız olumsuz olumlu enerjilerde bu rüzgarlarla birlikte, karşı tarafa taarruz edercesine dağılıyor sağa sola. Ve içimizdekilerin dışa olan halleri bizi bir ölçü nezdinde karakterli ya da karaktersiz yapabiliyor son kerte de.

İnsanın karakteri üslubundan belli olur derler. Dil, kalpte olanın söylemi, hareketi ise eylemidir. Duruş ve karakter hayatım boyunca en çok üzerinde hassasiyet gösterdiğim bir olgudur. Kendimi dahi eleştirdiğim ve beğenmediğim çoğu hallerime sinirlendiğim kızgınlık alameti gösterdiğim zamanlarım olmuştur. İnsanın kendini sorgulaması kolay değil. Nefsini vazifesi ilan edenlerde kolay kolay kabul görmez bu eleştiri halleri. Lakin yukarıda dediğimiz ölçü ki bizim için kıstas dinin argümanlarını referans alarak elinden geldiğince uygulamaya koyuyorsan, hatalar zincirine denk gelsen de asla yanlışı ısrar ederek savunmayacaksın. Nefsin azgın suları insanı boğabilir ve deryaya atar hiç düşünmeden. Kulaç atmadan yüzemezsin ve azgın sularda boğulursun öyleyse duruş ve karakter dediğimiz aynayı daima aydınlık istikametlerde yürüt ki; dibi görünmeyen dehlizlerde yarasalar gibi işimiz olmasın.

İnsan kendi iradesiyle/karakteriyle cennet ve cehennemini inşa edebilir. Ne edersin kendine, edersin kendi kendine demişler. Biz hem kendimizin hem de seçtiklerimizin tercihiyiz aynı zamanda. Aldığımız sorumlulukta gösterdiğimiz irade de bilip seçtiklerimizin eseridir kısaca. İrade ve tercih her nokta da bize bir bakış fırlatır. Öyle ya da böyle bir şekilde daima bizimle birliktedir. İnsanın inanış biçimleri/değer yargıları/kıstas ve ölçü olarak bizim hareket kabiliyetimiz olduğuna göre, yukarıda değindiğimiz gibi kendi cennet veya cehennemi bir hayatı işte bu nokta da kuşatıp yönlendiren inanış biçimleri olan insandaki bu faaliyetler devreye girer ve bizi sarıp sarmalayan kundak bebekleri gibi sımsıkı kavrayarak bize özgü bir retoriğin kimlik bulmuş halini yansıtmamızı sağlar. İnsan yalnız kalsa da kalabalıklar içerisinde kaybolsa da içinde taşıdığı bu ben duygusu onunladır/ayrılmazıdır. Ya kendi içinde, içinden çıkılmazı olur ya da hem kendi içini hem de dışarıyı aydınlatan duruş sahibi bir aynası olur. Mesele bundan ibaret diyorum.

Bu kadar belki anlaşılmayan açıklamalardan sonra sözü bir reklamın daha doğrusu kapitalist sultanın sözde bir muhafazar geçinen sonradan görmelik ve sadece niyeti dış görüntüden ibaret iç dünyası sanat adına berbat ve bomboş, boşlukta ve iflas etmiş olan birinin halinin yansımalarına göre ne kadar dünyevilik bir perişanlık/pespayelik ve gösteriş budalalığı içinde kaybolduğuna dair izlediğim durumuna denk getirmek ve birkaç kelamda bulunmak istiyorum. İnsanların hele de duyarlı diye bildiğimiz bir kesimden birinin bu reklamda bizzat nefsinin azgınlığını ön plana çıkararak kapitalizme payanda etmesi ve tüketimi teşvik, gösteriş caka satması, fakirliği hiçe sayması ve bu halinden çokça zevk alarak reklam amaçlıda olsa kendini bizim bildiğimiz çizgilerinden dışa saptırması ne kadar acı verici, elem verici bir durum teşkil etmekte benim nazarımda.Duyar kasmıyorum lakin insan inancıyla vardır.Duruşuyla vardır.İnsan kimliği ile insandır.Sözü ve özü ile değerini ispatlar.Görgüsüzlüğün en daniskasını sonradan görme çizgisiyle at başı yarıştıran ve sorsan fatihayı dahi okuyamayacak derecede içinde zerre miktar din taşımayan birisi ki; eğer inancı olsaydı zaten bunca insanın kul hakkını göz ardı etmez kul hakkına girdiğinin farkına varır, hakka riayet edilmesi gerektiğini bilir ve ona göre hareket eder, kollarını kaldıra kaldıra gösteriş budalalığına soyunmazdı.Hani şöyle etrafımızda gördüğümüz ve sözde muhafazakar kesim diye lanse edilenler var ya, güya başı örtülü güya tesettür görünümlü ama son derece  moda aksesuar bağımlısı ve nefsin azgınlığına batık birileri ne çok  yaygınlaştı etrafta değil mi? Acaba bunların işlerine öylemi geliyor yoksa nefislerinin azgınlığı bunlara “böylemi ol” diyor, varın gidin buna siz karar verin. Muhafazakârlık sosuyla kendini bezemiş olanlar, menfaatinin esiri olmuş budalalar bir bidon su için kilometrelerce yürüyen bir Afrikalıyı gözyaşıyla suladığı açlığı anlayamaz elbet. Tok açın halini ne bilsin. Acı olanda bu zaten. Kimimiz sofrasında olanları beğenmez dudak bükerken kimimiz açlıkla imtihandadır. Kollarını kaldıramayacak derecede altınında olsa sonunda gireceğin/gideceğin yer belli değil mi? Gafil ne bilir?

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.