Konya
09 Mayıs, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.23
  • EURO
    34.87
  • ALTIN
    2429.5
  • BIST
    10268.58
  • BTC
    62518.17$

GELİŞMELERİN DİLİ

14 Temmuz 2023, Cuma 00:11

Yunanistanlı ünlü bir fenomen Türkiye'ye gelmiş. Ayasofya'nın önünde canlı yayın yaparken, Yunan bayrağı açıp;

" Çok yakında yine seni geri alacağız" demiş diye, Bizimkiler verip veriştiriyor... İyi de bunda kızacak bir şey yok ki... İstanbul'un en güzel semtlerinde Yahudiler, Hristiyanlar, Ermeniler ve Rumlar oturuyor... İstanbul'da ikamet etmeyenlerin de buralarda devasa malları mülkleri var... Kıyı boyunca Deniz kenarlarının tamamı bunlara ait. İstanbul'un ve tüm Deniz şeridi şehirlerin en güzel semtleri bunlara ait... Sadece İstanbul’un mu?.. Veya kıyı şeridinin mi... Tabii ki hayır... Türkiye’nin tüm şehirlerindeki en güzel mekânlar bunlara ait... Türkiye’nin en güzel ortaokulları liseleri üniversiteleri bunlara ait... Anadolu çocukları tüm gençliklerini verip imtihanlara hazırlanırken, Onların çocukları gezip tozuyorlar.... Çünkü onların okulları her zaman hazır... Gidecekleri ilkokul ortaokul lise üniversite hazır. Girecekleri işler bile hazır. Adalarda bunlar ikamet ediyorlar. Kısacası; En güzel makamlar en güzel mekânlar bunlara ait. İsimleri Ali Veli Ahmet Mehmet olduğu için çok fazla farkında değiliz ama; nüfusun önemli bir kısmı da yine bunlara ait .. Yani Dolayısıyla ümitlenmeleri normal... Kızmaya gerek yok. Bir röportaj esnasında Serra kadıgile;

"İstanbul'un en güzel tarafı nedir"

"İstanbul'un en kötü tarafı nedir" diye iki soru soruyorlar...

Kadıgil, her iki soruya da;

"-kimseye ait olmaması" diye cevap veriyor.. Bu söylem hiç masumane bir söylem değil... Bunun farkındayım... Ama bazı şeyleri gördüğüm için de çok fazla kızamıyorum... Önceden olsa çok kızardım... Küplere binerdim.. Şimdi kızmıyorum. Çünkü bu söyleminin kendince haklı tarafları var... Bunu biliyorum... O yüzden kızamıyorum. İstanbul'un sefasını onlar sürdüğü için burayı kendilerinin zannetmesi çok doğal... Kimse kusura bakmasın.... Onlardaki bu saltanat, 1900'lü yıllardan sonra başlamadı... Bu durum hep böyleydi... Osmanlı döneminde de böyleydi... Onlar hep bu toprakların sefasını sürdüler... Anadolu çocukları ise cefasını çektiler.. Eskiden de Anadolu çocukları çiftçilik yapıp bunları besliyordu... Şimdi de Anadolu çocukları çiftçilik ve ayak takımlığı yaparak bunları besliyorlar... Asırlardır bu topraklarda değişen hiçbir şey yok.... Öncelikle bunu kendimize itiraf etmeliyiz.. İnsanların eşitlenmesini istiyorsak da sorunun köküne inmek gerektiğini bilmeliyiz... Yazdıklarıma inanmıyorsanız, Beşiktaş'a gidin Sarıyer’e gidin... Bebeğe gidin Emirgan’a gidin... Balat'a gidin Pierre loti'ye gidin. Kurtuluşa gidin şişliye gidin... Caddebostan'a gidin Suadiye’ye gidin... Kadıköy'e gidin Moda’ya gidin. Adalara gidin... İzmir'e gidin... Antalya’ya gidin... Marmaris'e gidin... Bursa’ya gidin... Gidin de kendi gözlerinizle görün onlardaki saltanatı... Onların yalılarını katlarını yatlarını okullarını kendi gözlerinizle görün.. Oralara gidip çok fazla bir şeye bakmanıza gerek yok... O semtlerdeki manavların sattığı meyvelere bakın... Bir de kendi yediğiniz meyvelere bakın... Gerçeği anlamanız için bu bile kâfi... Siz hiçbir Yahudi’nin veya Hristiyan’ın çiftçilik yaptığını göremezsiniz. Çünkü onlar ticaretle uğraşıyorlar... Ama bizim Anadolu çocukları onları çok kuvvetli besliyorlar.

Yani sözün özü;

Ya Anadolu çocukları ile Pontus çocuklarını eşitleyeceksiniz... Ya da bu söylemlere katlanacaksınız.

Böyledir bu işler. Kuru kuruya milliyetçilik yapmayacaksınız. Kızmayacaksınız.(Facebook Yazıları Ş.Tek).                            

Evet, Ülkemize gelip yerleştirilen insanların bugün geldiği noktaya baktığımızda hani haklarında ifade edilen Beyaz Türkler tabiri söylem olarak aklımıza birden geliveriyor. Cumhuriyetle beraber İki yüz bin Musevi, sekiz yüz bin Ermeni vatandaşa isimleri Türk isimleri olarak verilip ülkenin bal kaymağına sahip olmaları istenmiş ve bütün kurumların tepe noktasını tutmaları sağlanarak bizi BBG odasına çevirmeleri nasıl öngörülmüş ise, yukarıda fikir olarak yazılan Şenay Hanım’ın cümleleri de haklı bir şekilde taşı gediğine koymuştur. İsimleri bizden ama inanç ve manifestoları geldiği membaa bağlarından olan bu elitler bugün başta Tusiad olmak üzere tüm sanayi sektörünün motor gücünü ellerinde tutmaya devam ediyorlar. Birazcık Anadolu’da kıpırdanma olsa hemen onu sindirmek içinde topluca hücuma geçiyorlar ve medya ayağı ile piyasayı kontrollerine alıyorlar.

Demek istediğim şu: Ufuk ve vizyonumuzu, eğitim boyutumuzu, misyonumuzu, Tarih ve Kültürümüzle barışmamızı, Büyük Türkiye İdealimizi hazırlayacak eğitim sistemimizi, sadece ekonomik kalkınma değil, ahlaki kalkınma için de yol haritamızı yeniden ve bir an evvel oluşturup hayata geçirmeliyiz. Büyük ideallere büyük hayallerle ama gerçekçi hayallerle varılır. Olur mu Peki? İnanırsanız olur.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.