Konya
09 Mayıs, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.23
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2416.4
  • BIST
    10268.58
  • BTC
    62463.58$

Doğruluk Selâmete Ulaştırır

14 Ekim 2019, Pazartesi 08:41

Müslümanlığın ruhu evvelâ Allah’a iman, sonra da doğruluktur. Bir insan Allah’a iman eder, bununla beraber kalbini, işini ve sözünü doğrultur ve doğru yolu tutarsa artık o insan selâmete ermiştir. Doğruluk, dünyada şeref, ahirette saadettir. Selâmete vesiledir. Şüphesiz doğru kişiler, izzet, şeref, fazilet, iffet, haysiyet ve vakar sahibidirler.

Doğru ve dürüst insanlar arasında kardeşlik, dostluk, sevgi, saygı, esirgeme ve bağışlama bağları kuvvetlidir. Doğruluk ve dürüstlük bütün inançların ve işlerin ruhudur. Bunun için İslâm, insanlara inançta, sözde ve işte doğruluk ve dürüstlüğü emreder. Dünya ve ahirette onun için korku ve keder yoktur.

Çünkü tam manâsıyla iman eden ve istikameti elden bırakmayan bir insan, şüphe yok ki, dinin ruhunu elde etmiştir. Doğruluk insanı nurlandırır ve ahirete imanla göçmesine vesile olur.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), hem sözlü hem de uygulama olarak insanların maddi ve manevi haklarının korunmasına çok önem vermiştir. Prensip olarak; Müslümanı, Müslümanın kardeşi ilan etmiş ve şöyle buyurmuşlardır:

“Müslüman, Müslümanın dilinden ve elinden emin olduğu kimsedir.”(Buhari, İman, 4-5; Müslim, İman, 64-65.) “Müslümanların kanları, malları, namusları ve şerefleri kendi aralarında kutsal Mekke kadar, hac ayları kadar saygındır ve dokunulmazdır.”(Buhari, Hac, 132.)

Allah’a inanmış bir Müslüman kalbiyle, sözüyle, işiyle velhasıl her yönüyle doğru olacaktır ve olmalıdır. Allah’a inanan Müslüman olduğu gibi görünür, göründüğü gibi de olur. İçi başka dışı başka olmaz. Gerçek mümin hakkı sever, hakkı söyler, hakkı saklamaz.

Hz. Mevlâna’nın “Ya göründüğün gibi ol, Ya olduğun gibi görün” sözüyle çok güzel bir şekilde ifade ettiği üzere insan içi ve dışı bir olmalıdır. Kendisinde olmayan şeyleri varmış gibi insanlara göstermek hiçte ahlâki olmayan hususlardır.

Doğrulukta izzet ve şeref vardır, saadet ve selâmet vardır. Hz Peygamber (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

“Kim ki, bize hile ve hıyanet ederse (bizi aldatırsa) o, bizden değildir.” “Doğruluk hayra, hayır da cennete götürür. Muhakkak ki mümin kişi doğru söyler. Yalan, fısk-ı fücura, fısk-ı fücur da cehenneme sürükler. Muhakkak ki kişi yalan söyler. Dolayısıyla Allah katında Çokça yalan söyleyen olarak kaydedilir.”

Doğruluğun zıddı yalancılıktır. Yalancılığın dayandığı temel ilke ise, zulümdür. Zulüm, haktan ve doğruluktan sapmak, adalete aykırı davranıp haksızlık yapmaktır. O, dünyada mazlumu, ahirette de zalimi yakan bir ateştir. Zalimden adalet ve dürüstlük beklemek de, zulmün devamını istemek demektir.

Bir gün Hz Peygamber(s.a.v.)’e bir adam gelerek: “Ya Rasülallah! Ben Müslüman olmak istiyorum. Fakat İslam’ın yasakladığı birçok kötü huylarım var, bunlardan vazgeçemiyorum.” dedi. Hz Peygamber (s.a.v.): “Benim hatırım için yalanı bırak, bundan sonra yalan söyleme.” buyurdu. Adam bu teklifi memnuniyetle kabul etti. İslâm’ı kabul ederek, imanla şereflendi.

İçki, kumar, zina vb. kötülüklere alışkın olan adam düşündü: “Ben şimdi yalanı bıraktım. Neye mâl olursa olsun yalan söylemeyeceğim. Şimdi içki içip, kumar oynayıp, zina yapsam, yarın Hz. Peygamber (s.a.v.), bana sorsa ne cevap vereceğim? Yalan söylemeyeceğime göre evet demeye utanmaz mıyım?” Adam bu şekilde düşünerek bütün kötü huylarından vazgeçti. Görüldüğü gibi doğruluk insanı selâmete ulaştırır.

Bizlere her konuda en güzel örnek olan Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün bir dağın tepesine çıkarak: “Ey Kureyş! Size bu dağın arkasından düşman atlılarının gelmekte olduğunu söylersem bana inanır mısınız?” demiş, orada bulunanlar da: “Evet, hepimiz inanırız. Çünkü sen bir defa olsun yalan söylemedin.” cevabını vermişlerdi. İşte örnek alacağımız o Yüce Peygamber (s.a.v.)böyle doğru sözlüydü. Düşmanları bile onun doğru sözlü olduğunda ve hiç kimseyi aldatmadığında ittifak halindeydiler.

Şu hâlde mümin, Cenâb-ı Hakk’ın buyurduğu gibi dosdoğru olmalı, Yaratıcısı ve diğer insanlarla olan ilişkilerinde doğruluktan ayrılmamalı, yalancılara da iltifat etmemelidir. Çünkü Müslüman'ın İslâm'a düşman olanlara şirin görünme gibi bir zorunluluğu yoktur; tam aksine onun doğru ve gerçek bir Müslüman olma sorumluluğu vardır. Eğer İslâmi hayattan ve doğru Müslüman'ların varlığından rahatsız olanlar varsa bu onların sorunudur.

Gönülden Muhabbetlerimle…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.