Konya
10 Mayıs, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.29
  • EURO
    34.84
  • ALTIN
    2439.3
  • BIST
    10268.58
  • BTC
    62766.59$

Dingin ya da Dingil Kafa Sorunu Üzerine (3)

02 Ekim 2020, Cuma 10:04

Sorun çözmenin metafizik arka planına sahip olmadığımız için mumu yakamıyor ve karanlığa küfretmekle yıllarımızı, hatta ömrümüzü tüketiyoruz. Maddeci ya da maneviyatçı bir metafiziğimiz olup, sorun çözme yetimizi çalıştırıp beynimizi işlevsel hale getirmiş olsaydık sorun çözmek artık sorun olmazdı.

Bir veli felsefeci olduğumu öğrenince “Hocam bizim çocuk felsefe bölümüne kayıt yaptıracak, öğretmenlerinden biri “kayıt yaptırma, yeniden dene, felsefede atama olmuyor”, demiş. Çocuk ikileme düştü, ne dersiniz.

1.Felsefe öğretimi almış bir kişi iş aramaz, iş onu zaten bulur. Sayın öğretmen ya bunun bilincinde değil ya da felsefenin insanı ne denli zihinsel donanıma ulaştıracağının farkında değil. 

2.Felsefeyle iştigal, zihni fakültelerini işlevsel kılanların nezdinde mesleklerin alası ve en itibarlısıdır. Zihninde ancak bir fakülte açan (mesleğinden başka alanın farkında olmayan) kişilerin felsefeyi değerlendirmeleri zaten beyhudedir. 

3.İnsan ekmek bulmak için felsefe öğrenmez, felsefe öğrenmek için yemek yer.

4.”Felsefe nedir, karın doyurur mu”, diyorlar. Salt karın doyurmak hayvanlarla ortak olan niteliğimizdir. Zihinsel evrene zıplama yapamayan salt fizik evrene mahkum olan hayvanların evreninde kalmak insan için oldukça aşağılayıcı bir durumdur. Salt karın doyurmak isteyenler kendilerini aşağılamış olduklarının farkında olmalıdırlar. Çöp bidonları da bunun için yeterlidir. Çöp bidonlarında karnını doyuran insanlar varsa, bunun ayıbı Tanrı’nın her türlü nimetine ulaşabilen bizlere ait olmalıdır. Felsefe öğrenenlerin karın doyurma kaygısı olmaz, ekmek, nimet zaten her an onların yanındadır. 

5.”Felsefe beni bir iş sahibi yapar mı” diyorsunuz, 4-5 yıl felsefe öğrenimi alıp da bu soruyu soruyorsanız bunca yıl uyumuş olmanız gerekir. Felsefe öğrenimini layıkıyla alan kişi bu soruyu sormaz. İnsanların arasındaki gelir paylaşımının neden adil olmadığını sorgular.

6.”İdealistlik karın doyurmuyor hocam, işsiz aşsız sokakta gezen filozof gibi nice adamlar var”, diyorsunuz. Tanrı’nın matematik dille yazdığı tabiatın lisanını öğrenenlere tabiat, müşfik bir anne gibi davranıp, çözemeyenlere de cadı karısı hükmüyle geliyor (deprem, yangın, kuraklık, sel ve hastalık). Bu bir anlamda insanın aydınlanma sorunudur. Aydınlanamama, düşünen insanların değil, toplumsal sistemin ve kendilerini maddeci ve maneviyatçı olarak tanımlayanların ayıbı, hayatta hikmet değil de çer çöp arayanların, ideal değerlerin yerine yarar değerleri koyanların olsa gerekir.

7.Yaratılışın gaye varlığı insan, kendisi için olan nesnelerin arkasından tutkuyla koşarak ulvi değerini ayaklar altına alıyor. Tanrı’nın yaratıp yeryüzünde kendisinin ardılı (halifesi) olarak konumlandırdığı insan, kendisi için olanların, yani nesnenin altında kalıyor. İnsanlık, kendisi için olan şeyleri düşündüğünün yarısı kadar da kendi anlamını düşünmüş olsaydı, içinde bulunduğu aşağılanmış durumundan bir basamak yukarda olabilirdi.   

8.Tutkularımız yüzünden kendimize en çok meşgale yaptığımız ihtiyaç fazlası şeylerin bize bela olarak döndüğünü algılayıp ‘kendimize ait olanları’ “kendi anlamımız’ın önüne koyup konuta, binite kul olmayıp aşkın varlığın muhatabı olan “ben, insanım” diye onurluca haykıralım.

9. Saman alevi gibi parlayıp insanı heveslendiren gelip geçici hazlara ulaşacağımız zaman, “hadi hazırlan, burası senin asıl vatanın değil” denileceği ölüm olgusunu niçin düşünmüyoruz?

10.Kanaatkâr olarak,  az ile yetinmiş olsaydık, çok’un ardından ömür boyu varyemezler gibi yoksulluk çekmez, hakkımız olmayan nimetleri kapmak için şahsiyetimizin aşağılanmasına, anlamımızın belirsizleşmesine izin vermezdik. Sonuç olarak; sorunumuz dingil ya da dingin kafa sorunudur.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.