Konya
13 Mayıs, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.21
  • EURO
    34.77
  • ALTIN
    2438.9
  • BIST
    10218.58
  • BTC
    61060.18$

BİR ZAMANLAR GAZETECİLER

04 Ağustos 2021, Çarşamba 08:39

Çok güçlü gazeteler vardı.

Çok da güçlü gazeteciler ve köşe yazarları vardı.

Kimisi sağcı, kimisi solcuydu . Az sayıda radikal olanlarda vardı.

Ortak yanları ülkeydi. Ülkenin gelişmesi ve toplumun refahıydı. Hak, hukuk, adalet ve demokrasiydi.

Muvafık olmaktan ziyade mesleğin ruhu gereği uyarıcıydılar. Aynı siyasi görüşe mensup oldukları yönetenlerle farklı düşündükleri olurdu.

Bir hayli geçmişe bakalım.

Devir tek parti devriydi.

Atatürk’ün vefatından sonra İsmet İnönü devletin tek sahibi olmuştu. Cumhuriyeti kuran kadronun  iki numaralı adamıydı.

Savaş kazanmış komutandı.

Cumhurbaşkanı oldu.

Tek adamdı.

Fakat gazeteler ve gazeteciler İnönü için  “Çantada keklik” değildi. Milli Şef’in anasından emdiğini burnundan getiren CHP kökenli gazete ve gazeteciler vardı. 1946 yılında Demokrat Partinin kuruluşunda kalemlerini satmayan gazetecilerin  büyük emekleri oldu.

Çok partili sisteme geçişe bazı gazeteciler İnönü’ye rağmen destek verdi. Bu yüzden İnönü’nün o dönem bir takım gazetecileri hasım gördüğü söylenmişti.  O gazeteciler arasında ana rahmine CHP’li olarak düşen Selim Ragıp Emeç, Necip Fazıl Kısakürek, Bedii Faik , Burhan Felek ve niceleri vardı.  

Sonrasına bakalım.

1950 yılında Demokrat Partinin iktidar Adnan Menderes’inde başbakan olmasına destek veren çok sayıda gazeteci oldu. Kendilerine göre işler iyi gitmeyince Demokrat Parti ve Menderes’le araları açıldı.     

Süleyman Demirel,

Bülent Ecevit,

Turgut Özal gibi liderler de aynı kaderi yaşadılar.

Bu arada doğaldır ki işlerinden atılan ve kovulan gazeteciler oldu.

Kendi  siyasi görüşlerine yakın olsun ya da olmasın genellikle doğruya doğru, yanlışa yanlış demekten vazgeçmediler.

Bir zamanların gazetecilerinin çalıştıkları dönemlerde aylık gelirlerinin iyi olduklarını da anlıyoruz.

 Mesela Bedii Faik analarını topladığı kitapla şöyle der: “Gazeteden aldığım maaş bize yetiyordu. Evimiz kiraydı. Evde eşim ve annem birlikte yaşıyorduk. Benim uzun yıllar arabamda olmadı. Falih Rıfkı Atay’la ortak Dünya Gazetesini çıkarmaya başladıktan sonra ilk arabamı aldım. Arabam çok mütevazıydı. İşten kovulduğum dönemlerde eşimin aldığım aylıktan geri kalan kısmıyla geçinirdik”

Kitapta bir bölümde şöyle: “O dönemin gazetecileri olarak biz işadamlarının, nüfuslu insanların ve siyasetçilerin hediye ve ikramlarını kabul etmezdik. Babı-Ali’de böyle bir gelenek vardı. Bu ayıp olarak addedilirdi. Bu insanlarla oturur, sohbet eder, yer içer ama herkes parasını kendi cebinden öderdi.”

Bir başkası.

Efsane köşe yazarı Hasan Pulur’dan okumuştum.

Aralarında ünlü işadamı Vehbi Koç’unda bulunduğu bir gurup işadamı, siyasetçi ve gazeteci hafta sonlarında bir araya gelirlermiş. Yemekler yenir ve içen de içermiş.. Hesabı herkes kendi cebinden ödermiş. Vehbi Koç para harcamayı sevmediği için, onun hesabı orada bulunanlar tarafından karşılanırmış. Bir seferinde Koç’a takılmışlar “Vehbi bey kusura bakma ama sen bunu hep bedavaya getiriyorsun. Bir gün masanın hesabını de sen öde” demişler. Bozulan Koç “Tamam ama benim hesabı ödeyeceğim gün masanın üstü fazla kalabalık olmasın” demiş.

Türkiye’nin efsane gazetecilerinden Çetin Emeç, gazeteci Selim Ragıp Emeç’in oğluydu. Hürriyet Gazetesi’ni parlatan yıldız isimlerden birisiydi. Vuruldu. Vurulduğunda malı mülkü yoktu ve baba mirası evde oturuyordu.

Selim Ragıp’ın evlilik soyadı Tavşanoğlu olan Leyla adında bir de kızı var.

Leyla Hanım abisi Çetin Emeç gibi bir dönüm Türkiye’nin en ünlü gazetecilerinden birisiydi.

Leyla Hanım gazeteci olarak yaşadığı dönemi anılarında şöyle anlatır: “Gazeteden aldığımız maaş bize yetiyordu. İyi de harcıyorduk. Lükse yakın bir yaşantımız vardı. Yurt içinde ve yurt dışında katıldığımız program ve etkinliklerin parasını çalıştığımız gazeteler karşılıyordu. Gazetelerin verdiği paraları bitiremediğimiz durumlar olurdu. Ben de bir Amerika seyahatinde para artırmıştım. Dönünce o parayı gazetenin muhasebesine iade etmiştim.”

Geçmişteki gazetecilerin çoğu böyle yaşadı.

Genel bir tanım olmamakla birlikte Türkiye’de gazeteciliğin mayasının “Kalemimi kırarım ama satmam” diyen geçmişteki Hürriyet Gazetesinin patronu Erol Simavi’nin,  gazetesini Aydın Doğan grubuna satmak zorunda kalmasıyla birlikte bozulmaya başladığı söylenebilir.

Bugün ihtiyacımız olan..  

Yeni şartlara göre tadil edilen ve belli yaptırımları olan basın ahlak ve ilkeleri.

Karalamayan, kötülemeyen gazeteciler,

Hayal dünyasında gezmeyen gazeteciler,

Güç sahibini dövmek için başkalarına asılsız iddialarla saldırmayan gazeteciler,

Okura, kalemine ve mesleğe saygılı/sorumlu gazeteciler,

Dalkavukluk ve yağcılık yapmayan gazeteciler,

Belli ideolojiler ve çıkar grupları adına vurmayan ve savunmayan gazeteciler.

Kalemini şahsileştirmeyen gazeteciler,

Asla alınmayan, satılmayan gazeteciler,

Yardakçı, yancı ve güç sahibinin elemanı/adamı olmayana gazeteciler,

Hak, hukuk, adalet ve demokrasiyi savunana gazeteciler,

24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı nedeniyle yazmayı planladığım yazıyı, bugün yazabildim.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.