Konya
10 Mayıs, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.27
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2458.2
  • BIST
    10268.56
  • BTC
    63086.48$

BENLİK AĞIR MESELE (1)

14 Ekim 2020, Çarşamba 08:53

Sureti haktan görünür, kalbinde fitne fesat,

Taş çıkartır yılana, işleri gitmez fesat.

Buğz, gıybet dedikodu, şeytanı sollayan haset,

Manevisi yıkık insan ruhu terkli  bir  ceset….

Değerli okuyucu kardeşlerim. Bu dörtlükteki ifadeler gerçek manasıyla bir hayli sert. Ne yazık ki ruhumuzu bunlar kontrol eder hale gelmiş ve içimizi kaplamış. Tabi ki insan içinde ne varsa onu mutlaka dışına aksettirecektir. Hani derler ya küp içinde olanı sızdırır diye…

Böyle bir bileşimle yüklü olan bir insanın ne kendisiyle ne de başkasıyla sağlıklı iletişim kurması zordur, çünkü her şey de kendi nefsanî isteklerini ön planda tutup nefsini tatmin etme arzusu onu istenmeyen ve hoş görülmeyen hareketlere de zorlayacaktır.

Yukarıdaki dizelerden birinde ruhu terkli bir ceset örneği verdik. Hakikaten ruhu ölen yani içinde ki tüm manevi güzellikleri yıkılan yahut nefsinin arzularına boyun eğen bir insanın yaşayan bir ölüden farkı olmasa gerek.

İnsanın tüm uzuvları ruhun emrinde bir nefer addedilir. Ruhun ölmesi demek bu uzuvlarında işlevini yitirmesi demektir.

Dipdiri meyyit yani yaşayan ölü tabiri herhalde bunun için söylenmiştir.

Bir insan içindeki Allah sevgisi ve muhabbetini, sevdayı, imanını, ümitlerini yitirmişse, işte ruhu da tabir caizse ölmüş demektir.   

Etrafına bakıp da kalp içi gözüyle güzellikleri sezinleyemeyen mutlaka kendinde olan bir hasetlikten dolayı böyle bir basiretsizlikle karşı karşıyadır.

Eğer dünya da ruhi güzellikleri  ölmüşse ,bir insanın ahret yurdunda  dirilir mi sanırsın ?.Tabi ki Allah her şeyin en iyisi ve en  doğrusunu bilir….

Yaşantımız ve hayat görüşümüz bizim için dünyadaki amellerimizle ilgili bir referans değil mi ?

Nasıl yaşarsan öyle ölürsün. Nasıl öldüysen öyle diriltileceksin. Rabbimiz öyle buyuruyor.

Hülasa dilimize gönlümüze hoş gelse de toplumsal hastalıklarımızın başında gelen kardeşlik dokusunun paylaşılmasını engelleyen ve bizleri bir araya getirmeyen,ölü kardeşinin etini yemekle   denk olan gıybet,dedikodu ve çekememezlik gibi asla inancımızla bağdaşmayan çirkinliklerden süratle   uzaklaşıp kurtulmak gerekir.

Peygamberimiz bir hadisinde”Ahirzamanda ümmetim içerisinde en az bulunacak şey helal para ve kendisine güvenilir arkadaştır” buyurmuştur.

İşte öyle bir zamanda değilmiyiz !…Kardeş de olsalar maalesef,içimizde taşıdığımız ve nefsimizi hoş tuttuğumuz bu hasletler yüzünden  araya bir takım soğukluklar girmiyor mu ? Bunun nedeni bırakamadığımız ve İslam da yeri olmayan sadece şeytanı sevindiren bu manevi hastalıklar değil mi?

İnancım var diyen kimseler ki, Din kardeşlerine husumet beslemez, asla kin gütmez. Dostluk ve sevgiyi öne çıkarır. Kendini düşündüğü kadar digergamlık gösterip paylaşımcılığı esas alır. Toplumsal bütünleşmeyi korur gözetir.  Hayırkurumları dâhil ilgi duyduğu ve güvendiği yerlere yardım da bulunur.

Velhasıl insanların birbirlerine ve diğerlerine karşı beslediği ve içinden çıkılmaz hale getirdiği olumsuz duygular, suizanlar ve şüpheler, maalesef hastalıkları artıran ve güven duygusunun kaybolmasına yol açar. Biz terazinin hangi kefesindeyiz? Bunu bilelim. Nebevi bir yönetimden, Nefsanî bir yönetime nasıl geldik? Önce bunun idrakine varalım. İnsanların arzularına uymalarına en güzel örnek, Kabil’in kardeşi Habil’i öldürmesi değil mi?  Mekke’yi temsil eden zihniyetle, Medine’yi temsil eden zihniyetin arasındaki farkı anlayabilme ve uygulamayı sürdürme noktasında zafiyetlerimize uymayıp da, Şanlı Peygamberimizi hayatımızda ölçü alıp, vesveselere ve nefsanî arzulara göre hareket etmeseydik bugün İslam Âleminin ve hatta tüm dünyanın genel durumu nasıl olurdu? Kendi davranışlarımız ve uygulamalarımız nasıl olurdu? Bunları düşünüp tartışalım. Öyle değil mi?

Görülüyor ki bizler daha kendimizi ve iç dünyamızı bilmeden kendi ruh dünyamızı tanımadan âlim malim olmaya başladık. Ahkâm kesiyor kimseyi beğenmiyoruz. Tek kendi doğrularımız var, onun dışında bizim gibi düşünmeyenler batıl da diyoruz… Hâlbuki yapılacak çok iş var. Önce nefsimizi dizginlemek ve iman noktasında güçlenmek.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.