Konya
13 Mayıs, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.21
  • EURO
    34.76
  • ALTIN
    2432.9
  • BIST
    10207.46
  • BTC
    62714.88$

BAZEN SUSMAK LAZIM

08 Ocak 2021, Cuma 09:25

Had ya da hadsizlik terazisi yok elimizde.

Bizim elimizdeki terazi yalnız son günlerde üst üste meydana gelen gelişmelerin yanlış olduğunu gösteriyor.Bunu çok rahat bir şekilde ve tartışmaya gerek kalmadan görebiliyoruz.. Aslında sağduyu sahibi milyonlarca vatandaşlarımız da görüyor. Görmekle kalmıyor, tasvip etmiyor ve asla doğru da bulmuyor.

Bakın neye?

Herkesin ve hatta çocukların dahi bildiği üzre ekonomimizin maalesef iyi olduğu söylenemez.

Ülkede on milyon işsiz insan var, resmi rakamlara göre.

2.5 milyon esnaf son bir yıl da eline aldığı “İmdat” sinyalini bırakamıyor.Devletin yardımları yetmiyor.

Bazı sektörlerde üretim yavaşlama sürecinde.

İşsizlik artıyor.

İŞKUR kanalıyla herhangi bir kamu kurumuna, altı ay çalışma şartıyla alınacak olan 50-60 kişilik kadro için, binlerce işsiz başvuruda bulunuyor..

Dükkan kiraları ya zor ödeniyor ya da ödenemiyor..

Vergiler, SGK primleri de aynı şekilde zor ödeniyor ya da hiç ödenmiyor.

Öte yandan koronavirüs her gün çok sayıda insanımızın canını alıyor. Tıp dünyası bu öldürücü silaha karşı henüz çare bulabilmiş değil.  Tek çare gibi görülen aşı aradan bir yıl geçmiş olmasına rağmen doğru dürüst kullanılamadı. Kullanıldığı ülkelerde de ne kadar önleyici olduğu bilinmiyor.

Ekonomi ve sağlık ülkemizde yaşanan en büyük iki sorun.

Başka çok önemli bir tehdit de şu.. Ocak ayının ortasına geldik ama yağmur da yok, kar da yok.. Büyük şehirlerin su ihtiyacını karşılayan barajlarda, 3-4 aylık su rezervenin kaldığını yetkililerden öğreniyoruz..

Önümüzdeki bir kaç ay da yağmur ve karın yağmaması halinde, susuz aylar, susuz günler de göreceğiz. Bu aynı zamanda tarım sektörü için de büyük bir yıkım ve felaket olacak.. Bahara yaklaşıyoruz ama ülkemizin bir çok şehrinde, köyünde ekili alanlar, tarlalar henüz çimlenmiş değil.Gelen bilgilere  göre tarlalara atılan tohumlar toprağın altında ve küflenmeye başladı. Bu saatten sonra ne kadar yağmur yağarsa yağsın üretimde zayiat yani gerileme mutlaka olacaktır..

Kuraklık, kıtlık demek..

Kuraklık, daha çok fakirlik  ve hayatın her alanında “daralma” demek..

Böyle bir ortamda ve mevcut olumsuz şartlar altında, birlik ve beraberlik içinde hareket edilmesinin gerektiğini hepimiz biliyoruz.. İçinde bulunduğumuz sorunlar karşısında ne yapılması gerektiğini bilenlerin,  bu konularda fikri olanların nasıl olur bilmem ama yönetenlerle bilgi ve öngörülerini en nazik ve yumuşak kanallar vasıtasıyla paylaşması her şey den önce vatandaşlık görevi olmalı.

SORUNLARI FIRSAT GÖRME GAFLETİ

Sorunlar karşısında birlik ve beraberlik gerekirken, yeni sorunlar icat edilmeye çalışılıyor.

Yeni yıla bu anlayışla girenlerin sayısı da artmaya başladı.

İlk önce bir gazete kalktı, milletin sevinci hilafında ahmaklık yaparak kafayı Ayasofya’ya taktı.

CHP’li eski bir bakan, eski bir milletvekili olan Fikri Sağlar kalktı o da milletin arzusu hilafında, türbana kafayı taktı.. Çağın gerisinde zihniyeti temsil eden bu siyasetçi türbanlı hakimler üzerinden, türbana saldırdı.. Yahu bu kafa hiç değişmeycek mi?  Sizin kızlarınızın, eşlerinizin hangi kıyafeti nasıl kullandığına, etek boyuna, gögüs dekoltesine kafayı takanlarla sizin ne farkınız var?  Kadının giyim kuşam konusunda hak ve özgürlüklerine sınır koymak, çizgi çekmek kimin haddine?

Yeni sorunlar yaratma hevesi bu iki hezeyanla sınırlı kalmadı.

Eski Genelkurmay Başkanı emekli paşa İlker Başbuğ kalktı ve “Menderes erken seçim tarihini açıklasaydı 27 Mayıs darbesi olmazdı” dedi.. Ah.. Paşa ah.. Keşke konuşmayı bu kadar çok sevmemiş olsaydın.. Emekli olduktan sonra Başbuğ kadar önüne çıkan her fırsatta konuşan ikinci bir Genel Kurmay Başkanı olmadı.

Bağbuş’un sözleri anında darbe iması yarattı.. Sonra tevil yoluna falan gitti ama, söz okun yaydan çıktığı gibi, çıkmıştı bir kere. Aslında Menderes’le ilgili söyledikleri bilinenin tekrarıydı. Ama böylesine nazik bir dönemde bu sözleri söylemeye ne gerek vardı? İma hissi yaratan bu sakil ve uygunsuz sözlere ne gerek vardı? 

Durulmayı beklerken, Boğaziçi Üniversitesi’ne yeni atanan rektörün boykotu gündeme getirildi.

Önce öğrenciler, üniversitenin kapısının önünde toplanarak yeni rektörü boykot etti.

Sonra da üniversitede görev yapan bazı akademisyenler üniversite bahçesinde kıçını dönerek yeni rektöre karşı boykot girişiminde bulundu.

CHP’nin İstanbul il teşkilatı Boğaziçi Üniversitesinin önüne gelerek boykota destek verdi.

Daha tuhaf ve şaşırtıcı  olanını da söyleyim.. Gelecek Partisi Genel Başkanı ve bu ülkede bir ara Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık yapmış olan Ahmet Davutoğlu “ Ankara’da işim olmasıydı, ben de Boğaziçi Üniversitesinin önüne giderdim. Siyaset, alanda her probleme dahil olmaktır” dedi..

Böylece siyasetin kaos ve kargaşaya ve bir kaç adım attıktan sonra da anarşiye zemin hazırlanmasına  müdahil olması gerektiğini, Ahmet Davutoğlu’nun kuşku doğuran ifadelerinden anlamış olduk. Bugün boykot yarın anarşi. Böyle olmayacağının bir garantisi mi var? Geçmişte masum istekler, masum tepkiler büyüyerek, büyük toplumsal olaylara ve acılara sebep olmadı mı? Bunu boykota katılanlar ve katılmayı düşünenler mutlaka biliyor olmalı. Anlayacağınız sorumluluk sahibi  herkesin dikkatli bir dil kullanması gerekiyor. Ayrıca bir insandaki siyasi hırs kim olursa olsun  fazla ileriye gitmemeli. Bazı siyasetçiler bunu siyasi bir müdahillik olarak görüyorsa vay halimize.

Ülke olarak stresli günler geçiyoruz.. Konuşurken, yazarken oturup iyi düşünmek lazım. Yazılardaki, sözlerdeki, davranışlardaki ayarsızlık ve ölçüsüzlükler toplumda yeni sorunlar yaratabilir. Tahrik ve kışkırtma kullanın da başına bela olan çok tehlileki  bir vasıta.  

En iyisi insanların  stresli ve sinirlerin gergin olduğu dönemlerde az konuşmak ya da susmak.

Bazen susmak lazım.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.