Konya
10 Mayıs, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.30
  • EURO
    34.88
  • ALTIN
    2454.9
  • BIST
    10235.98
  • BTC
    60689.81$

BATININ ÇİZGİSİNDE DÜŞÜNENLER (2)

12 Aralık 2020, Cumartesi 09:44

Ürettikleri covid-19 virüsünü bilerek insanlığı yok etme ekonomik dengeleri bozma ve dünyayı üç beş ailenin geleceği için tehlikeli bir boyuta sürükleme nasıl bir aklın ürünüdür. Bir yılı aşkındır saldıkları korku tüm geleceği sanki paranoyaklık karamsarlığına yol açmış insan kendi kendinden bile şüphelenir duruma gelmiş, her gün medya aracılığı ile verilen demeçlerle hayat bir zindana dönüştürülmüştür.       Dünya Sağlık Örgütü denilen teşkilatı da istedikleri gibi kullanan üç beş ailenin baskı ve tahakkümü ile önceden senaryosu oluşturulan korku endişe imp. luğu hezeyanları, şimdi de aşı üretme konusunda birbirinden farklı senaryolar oluşturarak, güvenilirlik gibi bir mevhumu tamamen yok etmeye ve kendine olan güvenilirlik gibi bir farkında lığı devamlı kaybettirmeye matuf uygulamaların mimarı olarak azgınlığına her gün bir yenisini ekleyerek şeytani hilelerini sürdürmektedir. Aslında batı kendi geleceği için de en büyük tehlikenin yine kendisi olduğunun farkında lakin şuursuzca düşmanlık tohumlarını ekmeğe ve yok ediciliğini kullanarak kendi sonunu da hazırlamaya devam etmekte kararlı görünmektedir.

Burada asıl düşünülmesi gereken, halkının çoğunluğu Müslüman olan toplumlarda, halkın batı ile ilgili olan bu körü körüne yanlışa olan inanış, düşünüş ve ilanihaye bu yanlışı görme konusunda göstereceği tutum ve kararlılık ve asla bu hayat ilkelerini benimsememe gibi olası bir durumu olmasına rağmen, maalesef çoğunluğun tepki göstermemesi ve kendini geliştirmemesi ve hatta uydum kuru kalabalığa felsefesiyle sanki oluşan hayat düzeyi böyledir gibi yaygın bir kanaat anlayışına sahip ve teslim olup, vurdumduymazlığa  bürünmesi ki insanı üzen ve  asıl yanlış olan bu olmasına rağmen hala inatla direnenlerin ve savunanların bulunmasıdır..

Halbuki biz Müslüman bir ümmet olarak, kendi içimizde İslami mefhumları tanıyan bir millet olarak, çifte standartlı batı medeniyetinin iflah olmaz bir parçası haline gelmek gibi bir derdimizin olmaması gerektiğini şuurla bilmemiz, ve onların kapısında olmamamız gerekirken, dışarının baskısı ve içerdekilerin de bizzat batı söylem ve temayüllerine olan bağlılık ve teslimci zihniyetleriyle, onların ekmeğine yağ sürerek, tek gidişat ve tek yol budur zihniyetiyle hareket etmeleri sonucu, biz batının bu bozuk itikatlarını hala zihinlerimizde tutmaya devam ediyor, ve aslında kendi asli kimliğimizle çatıştığımızın bir türlü farkına varamıyoruz.

Bence esas garabette budur zaten. Yanlışta bilere ısrar etmek. Hem kendi tarihimizin geçmişte insanlığa sunduğu iyilik ve medeniyet seviyesinden huzur ve mühründen bahsedeceğiz hem de bunların zerresinden tamamen uzak kalıp insanlığı kendi sistemiyle yok eden batının kabil postuna ortak olmaya çalışan referans ve hareket kabiliyetinde bulunacaksın. Sizce de garabet değil de nedir bu?

Vahşet medeniyetinin; kin kan ve kemik üzerine dayanan, yok edilen insanlık ve sömürülen çevre ve bozulan çevre dengesi gibi hayat hakkı tanımayan ve yok sayan uygulamalarına, göz göre göre âşık olan bir yoldaşlığı, bir birliktelik arzusunu, nasıl bir yaklaşımla izah etmek mümkündür, benim havsalam almıyor. Kendi yerli ve milli aşkın değerlerimizle beslenmek varken, vampir haline gelmiş kabil zihniyetli çarpık medeniyeti ihya etmek, benimsemek, dairesine girmek, savunmak ve dillendirmek yanlışların en büyüğüdür. Batının kendine hayrı kalmamış, gardı düşmüş, perişan olmuş vaziyeti ve müşküllüğü ortada iken, kendi aşkımızı kendi kimliğimizle bulmak mümkün iken ve zamanında bu aşkın meyvelerini tüm dünyaya sunmuşken ve kodları ortada iken ve kaybettiğimiz yerde aşkımızı bulmak varken ve iliklerimize kadar bu kod bizim ruhumuzu sarmış sarmalamış iken niye yanlışta ısrar edilir ki?

Allah doğruların ve samimi toplumların yardımcısı değilmi dir? Bilincimiz kültürümüz tarih şuurumuz değerlerimiz ve insanlık ölçü ve anlayışımız hala diri iken, biz kimin peşine takılıyor ve batıyı allayıp pullayıp övüyoruz. Biz medeniyeti asliyeyi; Medine İslam Devletinden, uygar bir toplum olmayı Türkistan Uygurlarından, Hukuk ve Adaleti Vahiy’den öğrenen bir millet değil miyiz? İnsanlığın ve ahlakın yüksek değerleri bizde iken hala ders kitaplarımızda batı artığı kavram ve zihniyet tohumlarının bulunması, özümüzle sözümüzü eşleştirdiğimizde birbirine zıt değil mi? Yüce Peygamberin ümmeti olma şerefini yine yeniden şan ve şerefle ihya etme sevdasını yakalayarak birbirimize kardeş olma lütfüyle islamın ortak paydasına sadık kalarak bir bütünün ortak halini niye canlandırmıyoruz?

Soruyorum, itikadı bozuk batının kurtuluş reçetesi olur mu?

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.