SİNİRLİYİZ!

Dünyanın en sinirli, en endişeli, en huzurlu, en fazla gülen ülkelerini açıklayan, Gallup'un her yıl düzenlediği duygular anketinde ülkemiz adına içler acısı sonuçlar ortaya çıktı.

Fiziksel acı hissetme, endişe, üzüntü, stres ve öfke gibi duygularda gözle görülür bir fark yaşandı. Hatta bu duygular, son 15 yıldır yapılan anketin tarihi boyunca en yüksek seviyeyi gördü. Türkiye, anketteki en sinirli ülkeler arasında yer aldı.

Ali Danışmanı Abdullah Kirpitci, sinirli ve öfkenin sadece Türk toplumuna özel bir durum olmadığını belirterek, “Bu konuya ulusal açıdan bakmak gerekiyor. İlk olarak toplumsal ilişkilerin sağlıklı bir şekilde oluşturulması üzerinden gitmek lazım” diye konuştu.

Sosyal hayatta o kadar sorunlar ortaya çıktı ki teknoloji ilerledikçe çağımız ileriye dönük yapılanmalar yaptıkça bu sorunlar insanları sinirli şiddete yönelen bir konuma getirdi. Ve bu sorun hem kişinin kendisine hem de topluma karşı yapılmış oluyor. Şimdi baktığımız zaman bölgesel sorunlar da meydana gelebiliyor. Örneğin Karadeniz İnsanına hemen dokundun mu sinirden uçacak seviyeye geliyor. Akdeniz iklimine doğru biraz yanaştıkça anlayışlı olan insanları görebiliyoruz. Bu toplumsal sorunlarda yediğimiz gıdaların da etkisinin mutlaka olduğunu belirtebiliriz. Yöreden yöreye değişen gıdaların etkenleri olabiliyor. Ama bu daha çok bizim oluşturduğumuz bir şey. Ama burada insanları bilinçli bir şekilde eğitmek daha farklı bir yol gösterebilir. Yaşanan sosyal hayat içerisinde insanlar hangi konumdalar, aralarındaki ilişkiyi nasıl kuruyorlar bu konu üzerinden bir olguya gitmek lazım. İşte bu ilişkilerin her zaman beklendiği gibi yürümemesi zaman zaman çatışma ve kavgaların meydana gelmesi görülüyor” diye konuştu.

Toplumsal şiddet, yaşanan değişime uygun sağlanamamasından kaynaklanıyor ifadelerini kullanan Kirpitci, “Tabi bunda teknolojinin de büyük etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Teknoloji her geçen gün çok fazla gelişiyor. Ama maalesef toplum bu konuda eğitilemiyor. Ya da kişiler kendilerini eğitemiyor. Gerçekten bakıldığı zaman insanların toplumsal açıdan büyük bir eğitime ihtiyaç olduklarını görebiliyoruz. Çünkü burada toplumu ilk olarak eğiten kurum ailedir biz bu konuda ailenin önemine oldukça dikkat çekiyoruz. Biz öncelik olarak ailelerimizden başlayıp gençlerimizi ailevi durumlarını benimsemelerini sağlıyoruz. Özellikle İslami terbiyenin daha yaygın olmasını istiyoruz. Şimdi bu gerilim ve çatışmaların kaynaklanması sorguluyoruz kendi kendimize. Ama maalesef somut bir adım atmaktan geri kalıyoruz. Yani toplumda bir şiddet var. Korku var. Bizim bu sorunlardan hep beraber kurtulmamız için somut adımların atmasını görmemiz lazım atmamız gerekiyor” dedi.

Bir insan belli başlı sıkıntılar yaşayabilir diyen Kirpitci, “Örneğin trafikte bazı sorunlarla karşı karşıya kalabilir. O anda dalgındır bir şey yapabilir. Hemen inip adama dayak atıyoruz. Belki o adamın o an bir sorunu var belki kalp krizi geçiriyor bunları bilemeyiz ve bilmediğimiz için eğitimsizlikten dolayı hemen şiddete başvuruyoruz hemen kabalasıyoruz. Maalesef sabır kavramı bizlerde kalmadı” dedi.

Şiddet günlük hayatımızda derinden etkileyen bir kavram diyen Kirpitci, “Her geçen gün daha da kendini hissettiren bir yapı. Şiddetin bu denli yoğun olması sokakta okulda evde televizyonda yazılı görsel de medya ve benzeri yerlerde yer alması şiddetin kanıksanmasına sıradanlaşmasına yol açmaktadır. Şiddet konularını içeren yapıların gösterilmesi hem görsel medyada hem de yazılı medyada gösterilmesi Kesinlikle doğru değil. Şiddet olaylarını gördüğümüzde bir trafik kazası olabilir, Bir şiddet olayı da olabilir sanki bu normalmiş gibi karşımıza çıkıyor” dedi. Haber: Fatih ERSOY