Konya
16 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.49
  • EURO
    34.60
  • ALTIN
    2478.9
  • BIST
    9563.65
  • BTC
    63004.33$

ZİL ÇALDI ARKADAŞLAR

07 Şubat 2018, Çarşamba 07:26

Okulların ikinci devresi başladı. Sömestr tatilinin bitmesiyle yeniden bir milli mücadele arifesine uzun soluklu bir seferle yeniden adım atmış bulunuyoruz. Bu cümleleri sarf etmekten muradım kendimin her gün okula giderken sanki yeni başlıyormuşum gibi heyecanımı hiç kaybetmememdir. Öğrencilerime de her fırsatta aynı duyguları paylaşmam ve tekrarla beyinlere yerleştirme arzum hep bundan sadırdır.

Yaşadığımız bunca olayların ruhumuza ve bedenimize verdiği acılar elemler kederler sıkıntılar nasıl ve neyle giderilecek?

Yaşadığımız âlemin nabzını tutamayan insan karşılaştığı birçok soruları ve çözemediği sorunları gidermede nasıl bir ahenkle hayatını yürütülebilmeliği, bunları gönül huzuru içerisinde kendi ikliminde bahara çevirebilsin.

İnsanın kendini tanıması birinci ve ilk önemli “oku “ emrine tabi olmasıyla mümkün ise ki;  böyledir tabi’i ki, özgün bir kişilik ve kimlikli olmanın, duruş sahibi olmanın,  okuyan düşünen ve görebilen basiretli bir insan için elzem olduğuna önce kendimizi ikna etmemiz gerekir. İkna edebilmekte bu söylemlerin ruhumuza olan manevi yönlerini tespit etmemiz ve hayatımızın yol haritasını ilim sanat ve kültür üçgeniyle donatmamız gerekir.

Tabi bunlara ulaşabilmek kolay değil. İnsanın hayat yıllarını öngörülü bir şekilde buna adaması gerekir. İnsan olarak düşünme yeteneğimizi her daim kullanabilme basiretlilik özelliğini sezgisini algısını durumlara göre yorumlayabilme belli bir donanımın oluşması ile mümkündür.

İnsan elbette etrafındaki olan bitene kayıtsız kalamaz. Okuyacak öğrenecek sıralayacak yorumlayacak araştıracak deney ve gözlemle bunları yoğuracak ve belli bir sonuca varıp bunları uygulamaya sokacak hiçte kolay olmayan şeyler ama hayatımızın her anı bizim için bir eğitin örneği değil midir? Oturmamız hatta oturuş biçimimiz, kalkmamız konuşmamız arkadaş çevremiz etrafımızdakilerle sosyal ilişkilerimiz hep bizim hayat tecrübemizle kültürel birikim ve önemsediğimiz değerlerimizle ilintili olup kişi davranışını bunlarla hayata renk katar.

Hep söylerim öğrencilerime yatmadan önce en az yarım saat kadarda olsa mutlaka kitap okuyun. Öyle yatın. Hatta ben biraz daha ileri giderek onlara bildiğiniz bütün duaları okuyun ve Allah’a olan inancınızı daha şuurlu hale getirerek emrine uygun yaşamayı dileyin ve hayatınızı böyle tanzim ederseniz mutluluğu yakalayabilir yaşamanın anlamına vakıf olabilirsiniz diyerek öğrencilerimi öğütlerim.

Geçmişini bilmeyen nasıl ki geleceğini kuramaz ise ağacın köküne de el atmamız gerekir. Ağacın kökü bizim atalarımızdır. Kökünü bilmeyen sancağını ileriye taşıyamaz. Kökünü bilmeden geçmişine düşmanlık beslemek ise, bize dikte ettirilerek geçmişimize salvo atanlara kanmakta insan için en büyük aymazlıktır.

Bizim zamanımızda okuduğumuz ders kitaplarında evrim devrim masalları biyoloji ve tarih kitapları ile kafalara empoze edildiyse bunların bugün meydanlarda izlerini taşıyanların eylem ve söylemlerini görmekteyiz. Yabancıya hayranlık duyan ucubelere dönüşen beyinler bu yatkınlık ve kendinden nefret ettirilme psikolojisi ile günümüz atmosferinde milliye dine maziye atiye istikbale istiklale dair ne varsa hep bunları batılı kavramlara kurban ettiler. Kendileri de bunların kurbanı oldu.

Bizlere geri kalmış vatanı satmış millete düşmanlık etmiş yok milli değerleri tanımamış yok ümmetçilik anlayışı ile hareket etmiş diyerek kendilerine dinden imandan soyutlanma payı çıkartanlar ne yaşantılarında nede kimlik sahibi edinmelerinde hep bir ikilemle karşı karşıya kalmışlar sanki doğu ile batı arasında bir Arasat ta sıkışıp kalmışlardır.

İstanbul’u fetheden ve peygamberimizin hadisine övgüsüne mazhar olan Fatih en çok kitap okuyan devlet adamıdır. Yavuz sabahlara dek kitap okuyacak kadar gözleri kan çanağına dönmüş ve sekiz yıllık padişahlığı arifesinde hazinenin ağzını çaka çaka doldurmuştur.

Çocuklarımıza gençlerimize büyüklerimize küçüklerimize kadın erkek çoluk çocuk demeden hep eğitimin içerisinde yer alabilmek için çırpınmıyor bunlara doğru kanat çırpmıyorsak boşuna övünmeyelim boşuna kendimize eziyet etmeyelim. Önce ruhen kendimiz bunlara hazır olmalıyız.

Medeniyetin kendi kültürünle ihya ettiğin bir özün somut hali olduğunu anlamayanlar başkalarına uşak olmaya ve yönetilmeye mahkûmdur. Onlar asla bir duruş sahibi olamazlar.

Bizim günümüzde anne babaların gözleri maalesef kitap okumaktan değil de TV Bilgisayar PS oynamaktan kızarıyor ve düşünce ufkumuzu yıkıyor. Resmen iç dünyamızı karanlılara sevk ediyoruz.

Benim elimde imkânım olsa öğrencilerin,  çocuklarımızın yanında inanın anne babalar içinde okula gelmeyi devlet millet meselesi haline getirir sağlam bir ailenin sağlam bir geleceğin sağlam bir medeniyetin temellerini sistemli, bir şekilde atmaya çabalardım.

“Karanlıkları devirmek ve aydınlık çağın kapılarını açmak için en mükemmel silah kalemdir. Sözle yazıyla kazanılmayacak zafer yoktur. Kalem sahiplerine düşen ilk vazife telaş etmemek, öfkelenmemek, kin kışkırtıcısı olmamak, Milleti okumaya, düşünmeye, sevmeye alıştırmak. Bir kılıcın kazandığı zaferi başka bir kılıç yok edebilir. Kalemle yapılan fetihler tarihe mal olur, tarihe, yani ebediyete.” Diyen üstad Cemil Meriç bu ülke isimli eserinde insanı büyük bir kimlik ve duruş sahibi olmak lığa yönlendirir.

Öğretmenlerimizin sınıflarında,  anne babaların evlerinde mutlaka okumaya öğrenmeye meyilli geçmişini öğrenmeye çalışan geleceği ile ilgili durum planlaması yapan ve her daim anne baba ve öğretmen sorumluluğunu özveriyle taşıyan, öğrencileri ticari meta olarak görmeyen bir zihne kavuşmaları ve buna uygun davranmaları bunu pekiştirecek aygıtları hayat geçirmeleri geleceğimize endişe ile bakmaktan uzak tutacak yavrularımızı ruhen ve moralmen dik tutacaktır. Kendine güven duymayan başaramayacağına göre, evimizi ocağımızı sınıfımızı her yeri bir eğitim çarkına hazır hale getirmeliyiz. Eskiden kıraathaneler varmış yani okunan anlatılan sohbet edilen yerler. Şimdi kütüphaneler var ama sinek avlıyoruz duvarların arasında.

Kendine kitap yolculuğu yaptıramayan büyüklerimiz çocuklarımızı kınamasınlar. Cehaletten şikayet ederken okula gelip derdiniz nedir diye sorma zahmetine katlanmadan okulun nasıl işlediğini ve planlarını gelecekle ilgili hiçbir şekilde bilmeden okulun vizyon ve misyonunu tanımadan etmeden “benim çocuğuma okulda şunu bunu aldırıyorlar yok para mara istiyorlar diye” ucuz ayaklara yatanlar

Kusura bakmasınlar ama hangi uzay gemisinde seyahat ediyor iseler, önce bunu kendilerine  bi zahmet sorsunlar.?Mümkünse ayakları bi yere bassın ve etrafındaki olan bitenlere de alıcı gözüyle bir baksınlar  derim.Müsaadenizle ben okula gidiyorum .

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.