Konya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.38
  • EURO
    35.11
  • ALTIN
    2326.3
  • BIST
    9117.07
  • BTC
    70104.96$

Yoksul ve Zengin

06 Haziran 2020, Cumartesi 09:28

Resul-i Ekrem (s.a.a) her zamanki gibi meclisinde oturmuş ve dostları da etrafında halka şeklinde, onu bir yüzük taşı gibi ortaya almışlardı. Bu arada eski elbiseli fakir bir müslüman kapıdan içeriye girdi.

İslami adetlere göre herkes her hangi mevkide olursa olsun bir oturuma girince nerede boş yer bulursa hemen oraya oturmalıdır. ‘Benim canım şurasını istiyor’ görüşüyle özel bir yere oturmak gerekmez. O adam etrafına bakındı ve boş bir yer buldu; gitti oraya oturdu.

Tesadüfen ileri gelen zenginlerden birisinin yanına oturmuştu. Zengin adam elbisesini toplayarak ondan biraz uzaklaştı. Bu hareketleri izleyen Resul-i Ekrem (s.a.a) ona dönerek:

- Fakirliğinden sana bir şey geçer diye mi korktun?

- Hayır ya Resülallah.

- Servetinden ona bir pay düşer diye mi korktun?

- Hayır ya Resülallah.

- Elbiselerin kirlenir diye mi korktun?

- Hayır ya Resülallah.

- O halde niçin yanından uzaklaşıp bir kenara çekildin?

- Yanlış bir iş yaptığımı ve hata ettiğimi itiraf ediyorum. Şimdi bu hatamın telafisi ve bu günahımın keffaresi olarak servetimin yarısını bu müslüman kardeşime vermeye hazırım dedi. Çünkü ona karşı yanlış bir hareket yaptım. Beni bağışlayın ya Resülallah.

- Eski giyimli adam: Fakat ben bunu kabul etmeye hazır değilim.

- Cemaat: Niçin?

- ‘Çünkü bir gün beni de bir gururun sarmasından ve bir müslüman kardeşime, bugün bu şahsın bana yaptığı gibi, aynı hareketi yapmaktan korkuyorum’ dedi.

Şimdi kendimize bakıyorum. İnsanlığımıza bakıyorum. Göremiyorum böyle bir incelik, böyle bir nezaket ve anlayış. Hata yapılıyor yapılmasına. İnsanız sonuçta. Ama geri dönüşü ve o hatadan ders alınışı kalmadı bizlerde. Üstelik dersi tek taraflıda almıyorlar hatayı yapanda hataya maruz kalanda kendilerince ders çıkartıyor bu kısa olaydan.

Bugün bu olay birimizin başına gelse ne kimse malının yarısını verir (benimle mi kazandın diye) nede mal veren biri olsa aman yok ben istemem (hakkım değil, yükü ağır) der.

Toplum olarak zaten kolay yoldan çok para kazanma odaklı olduk. Yapılan işe, sağlanan faydaya değil de kazanılan para odaklıyız. Hatta öyle para odaklıyız ki nereden nasıl bir şeyler kısarız da (hele ki para karşılığı yapılan işlerde eksik kullanılan malzemeler, sağlam olmayan ürünler, yaptım denilip yapılmayan işler) alın terimiz bir tarafta dursun karımızı ikiye katlarız derdindeyiz.

Konudan bahsederken biz diye hitap ediyorum. Çünkü yapmayanını görmüyorum. Hepimizin içinde olan bir duygu haline gelmiş. Hayrına yapılan hiçbir şeyin hayrı kalmıyor. Sağ elin verirken sol elin görmeyeceği yerde bizler megafon takıp göremeseler de duysunlar diye yaygara kopartıyoruz. Üç beş kişiye biraz destek çıksak maşallah dünyada ki herkesi biz doyuruyoruz edasına kapılıyoruz. Sonra da iyi insan, iyi kalpli, dost canlısı, MÜSLÜMAN, dini bütün olduk diye kasım kasım kasılıyoruz.

İşin aslı olmuyoruz. Ne iyi insan nede yardım sever. Bir iyiliği bin reklamla yapıyorsak gösterişten başka bir şey yapmıyoruz. Bir yarayı sarmak için bin kişiye gösteriyorsak yarayı sarmak bir tarafa dursun bir de büyütüyoruz. Sonra da ne hatamızı telafi etmeye çalışıyoruz. Nede telafi eden çıksa Allah razı olsun diyoruz. Ders almak bir tarafa birbirimizi yiyoruz. Hal böyle olunca biz gerçekten de bir şey olamıyoruz. İnsanlığımız hak getire… İnsan olmak ve insan kalmak dileğiyle…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.