Konya
28 Mart, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.33
  • EURO
    35.05
  • ALTIN
    2281.2
  • BIST
    9006.66
  • BTC
    70697.19$

YAVUZ SULTAN SELİM VE SEFERLERİ (1)

19 Eylül 2016, Pazartesi 08:46

(22 Eylül 1520 Vefatı Anısına)

Sultan II. Beyâzid Fâtih Sultan Mehmed'in büyük oğludur. Halim-se­lim yani yumuşak tabiatlı ve çok dindar olması hasebiyle Beyazid-i Veli olarak da anılır.

Bu mûnis tabiatı; doğusunda aşırı Şiiler’den oluşan, büyük ve kuvvetli bir İran devletinin bulunması, küçük kardeşi Cem Sultanın da, Papalığın yani Haçlı âleminin elinde esir olup, devamlı kendisine karşı şantaj unsuru olarak kullanılması, II. Beyazid’in âtıl (hareketsiz) kalmasına, babasının ve dedesinin aksine pısırık bir politika izlemesine, gözle görünür bir şey ya­pamamasına sebep olmuştur.

Sultan Beyâzid, Dulkadiroğlu Alâüddevle Bozkurt Beyin kızı Ayşe Sul­tanla evlenmiş, bu evliliğin semeresi olarak Selim Dünyaya gelmiştir.

Çok akıllı, atılgan, cesur ve maharetli olması, bir bahadıra yakışacak şe­kilde usta kılıç kullanması, ata binmesi hatta uçan kuşları çift elle fırlat­tığı hançerlerle vurması sebebiyle kendisine Yavuz denmiştir.

Onun fevkaladeliği sadece bu askeri yönüyle değil, ilmi yönüyle de ken­dini gösterir. Devrinin en iyi alimlerinden ilim öğrenmiş, bu sahada temayüz etmiş, çok okuyan, araştıran, bilhassa tarihi kitaplara aşk derece­sinde bağla­nan, bu sebeple günde sadece üç-dört saat uyku ile iktifa eden bir padişah­tır.([1])

Osmanlı şehzadeleri çocuk yaşta sancak beyi (Vâli) olarak belli başlı şe­hirlere gönderilir, orada tahsili ile görevlendirilen alimlerden her türlü ilmi iktisap ederler, hem de istikbalde omuzlarına yüklenecek koskoca İs­lâm âle­minin yükünü taşıyabilmeleri  için, sultanlık stajı yaparlardı. İnsan­ları tanıma ve idare etme, protokol işlerine aşinalık, devlet işlerinin ince­liklerine vukûfiyet, karar verme ve idâri ferâset hep bu dönemde kazanı­lırdı.

Yavuz da, bu dönemi geçirmesi maksadıyla, 11 yaşında vâli olarak Trab­zon'a gönderilmiş, 29 yıl orada kendini yetiştirmiş, geleceğe kendini hazırla­mıştır.

Yavuz’un vâli olduğu dönemlerde aynen şimdi olduğu gibi, memleke­tin her tarafı cadı kazanı gibi kaynamakta, her yerde fitne ve fesat tohum­ları ye­şermiş, halk birbirine düşmüş, devlet idaresi ve otoritesi zayıflamış, Şiilik Osmanlı diyarında kasırga gibi esmeye başlamış, ehli sünnet mezhe­binin amansız düşmanı olan Şiilik her yeri ifsat etmiş, Şah İsmail’in ajan­ları ve kulları Teke yöresinde yani Alanya Antalya yöresinde, İstanbul’un kulağının dibinde bile büyük çaplı isyanlar çıkamaya başlamışlardır.

Sultan Beyâzid’in en yakınlarından bazıları bile Şah'a satıldığından, memleketin uçuruma doğru yuvarlandığı padişahtan gizleniyor, her taraf gül­lük gülistanlık gösteriliyor.

Durumun vahametini Trabzon’dan tarassut eden (gözetleyen) Yavuz, ba­basına haberler, elçiler, mektuplar gönderiyor ama, O'nun etrafında olu­şan fitne ve menfaat halkasını yarıp ona ulaşamıyor.

Durumu hazmedemeyen bu cihangir ruhlu şehzade, Divan-ı Hümâ­yun’un izni olmadan Erzincan taraflarına sefer açıyor, zafer kazanıyor hatta Şah'ın yakınlarından olan idarecileri esir alıyor ama babasından kendisine; "Kendi bölgenden başka yere karışma" diye çok sert ikazlar geliyor.

Bu arada Kırım Hanı Mengli Girayın kızı Hafsa Sultanla evlenir ve gele­cekte Yavuza yakışan bir evlât olacak olan ve Batının; "Le Sultan manifgue-Muhteşem Süleyman" diye vasıflandırılan Kanuni Sultan Süley­man Doğar. 27 Nisan l495.

Yavuz bu kötü gidişatı babasına şifahi olarak anlatabilmek için bir gu­rup asker ile Edirne’ye gelir ama; "Yavuz senin üzerine geliyor. Seni taht­tan indi­rip yerine geçecek.  Akıbetimizi Allah biliri...”  gibi sözlerle II. Beyâzid’i, etrafındaki vezirler ve beyler şişirirler.  Bunun üzerine Yavuz Edirne’ye sokulmaz, hatta küçük çaplı bir savaşta olur. 3 Ağustos 1511.

Fakat fitne ve fesat o kadar yayılmış, Şii tehlikesi o kadar büyümüş ki, memleketin şairleri şöyle feryat etmeye başlamışlar:

Çalındı kus-ı fitne her cihette

Belürdi nice fetret memlekette

Memalik yüz tutup yer yer harabe

Reaya düşdi havf-u ızdırabe

Dipnot:

1- Tarih ve Düşünce Dergisi, sayı: 9, s. 17.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.