Konya
19 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.60
  • EURO
    34.80
  • ALTIN
    2498.3
  • BIST
    9440.8
  • BTC
    64682.49$

ÜRETİM PLANLAMASI ŞART !

21 Ekim 2021, Perşembe 09:51

Yeryüzü ekolojileri, her ülkeye iklim, toprak ve doğal çeşitlilik imkânlarını farklı biçimlerde sunmuştur. Ülkemizin ekolojik çeşitliliği çok fazladır. Dört mevsim yedi iklimi aynı anda yaşayabilen Anadolu coğrafyasında tropik iklim hariç tüm iklimlerin yaşandığı biyo çeşitliliği en üst düzeyde barındıran memleketin sahipleriyiz. Her bölgenin farklı ürün, farklı iklim kuşakları ile oluşturduğu bereketli coğrafya sebebi ile hep dediğimiz “tarım ülkesi” sözünün karşılığıdır memleketimiz.

Elbette bu ekolojik ve tarımsal zenginliği engelleyen, kısıtlayan doğal olaylarla yurdum insanı mücadele etmekte, bu durumlara direnmektedir. Anadolu - Mezopotamya coğrafyasının bereketli geniş topraklarının en önemli sorunu dünyada az yağış alan iklim kuşağında bulunması. Bu sebeple tarımsal üretimde verimi artırmak için topraklarımızdaki organik madde yetersizliği sebebi ile zorunlu gübrelemenin yapılması başta olmak üzere, birçok üründe istenen verim ve kalitenin yakalanması için zorunlu sulama yapılması gerekmektedir. Gübreleme, sulamada enerji gideri ve diğer sayılabilecek girdiler, maliyeti arttırıcı faktörler olup gübreleme ve sulama maliyeti olmayan veya az olan dünya ülkeleri ile rekabeti zorlaştırmaktadır.

Dünya ticaretinde diğer sektörlerde olduğundan daha farklı ve acımasızca tarımsal ticarette ülkelerin arz talep dengesini tutturamaması durumunda ithal edeceği ürünlerde fiyat farklılıkları kontrolsüzce çoğalabilmektedir. Basit örnekle açıklarsak Rusya Ukrayna ile buğday, mısırda üretim maliyetleri açısından rekabet etme şansımız çok zor. Orta ve Güneydoğu Anadolu, Çukurova gibi tarımsal üretimin lokomotifi olan bölgelerimizde son yıllarda etkisini iyice arttıran iklim değişikliğine bağlı kuraklık etkisi tarımsal üretimde sulamayı zorunlu kılmakta. Tarımsal üretimde enerji maliyetlerinin % 50, gübre maliyetlerinin  % 25'lere çıktığı günümüzde ülke ihtiyaçları, tarımsal ticaret göz önüne alınarak yeniden bir üretim planlamasının yapılması zaruret haline geldi.

Elinizde doğru veri olmadan, doğru projeksiyon oluşturmak ve geleceğe yönelik üretim planlaması yapmak mümkün değil. Tarım kesiminin desteklenmesi adı altında yürütülen teşvik ve destekleme uygulamaları konusunda  verilen destek ve hibelerin etki analizi yapılmıyor. Özellikle insan ve hayvan beslenmesinde tüketime yönelik sanayi ürünü olarak kullandığımız tarım ürünlerinin üretilmesi aşamasında kullanılan tohum, gübre, ilaç ve teknolojik tarım aletlerinin ithal edilmesinden dolayı üretim maliyetlerini artırmaktadır. Yerli ve Milli üretim slogandan çıkıp bahsettiğimiz alanlarda yatırım yapan müteşebbislerin önü açılmalıdır ancak prosedürlere boğulduğuna şahit olmaktayız.

Tarım kesiminin desteklenmesinin özellikle zaruret arz eden, günlük yaşamda olmazsa olmazımız olan özellikle  ithalatına bağımlı olduğumuz bitkisel ve hayvansal ürünlerin hazırda üretimi yapılan bitkisel ve hayvansal ürünlerle ikame edilmesine veya  ikame edilemiyorsa üretilmesi için teşviklerin yenilenmesi, ne kadar kaliteli üretirsen o kadar destek mantığı ile iç üretimin canlandırılması gerekmektedir.

 

Ülkemiz hububat, yağlık bitkiler, baklagiller, pamuk, et ve ürünlerinde yoğun bir ithalat çıkmazının içerisinde bulunmaktadır. Yaş sebze, meyve başta olmak üzere un, makarna ve birçok üründe ihracatımız bulunmaktadır. Bunun yanında üretimi arttırmak için sübvanseli krediler, teşvikler, desteklemeler yapılmaktadır. İhracat ve tarımsal desteklemelerin ithalatı karşılama oranı nedir? İthalata gerek kalmadan talebi karşılayacak üretim potansiyeline sahip miyiz? Bu soruların rakamsal cevabını verecek olan yetkili kurumlarımızdır. Ancak tarım gönüllüsü bir ziraat mühendisi olarak bu soruların cevabı; elbette Türkiye üretim potansiyeli, tarım alanları, genç nüfusu ile bu talebi karşılayabilecek potansiyele sahiptir ve en temel noktamız arz-talep, ithalat-ihracat dengesini sağlayacak yeniden üretim planlamasının yapılmasıdır.

Üretim potansiyelini harekete geçirmek için Tarım Orman Bakanlığının gündeminde olan ancak hayata geçirilemeyen arazi sınıflandırılması tamamlanmalıdır. Sürekli gündemde olan her dönem dile getirilen sulanabilir alanların arttırılması gerekmektedir. İklim değişikliği ve kuraklığın her yıl bir önceki yılı aratır şekilde şiddetini arttırdığı bir dönemde sulanabilir alanların sulanması ihtiyaçtan öte mecburiyet haline gelmiştir. Ülkemizde sulanabilir alanların sulanabilmesi için Milli Su Planlaması tüm mühendislik bilimlerinin ışığında acil eylem planı olarak ele alınmalıdır.

Ülkemiz tarımla o kadar bütünleşmiş ki bırakın illerimizi birçok ilçemizin hatta bazı köylerimizin adı ile bütünleşmiş tarım ürünleri ile anılabilir hale gelmiştir. Birkaç örmekle sayarsak: Şanlıurfa-Adana’da pamuk-mısır, Mersin’de narenciye, Antalya’da sera, Konya’da şeker pancarı-buğday, Trakya’da ayçiçeği, Bursa’da şeftali-ipekböceği, Manisa’da üzüm, Bingöl’de bal, Diyarbakır’da karpuz, Aydın’da incir, Antep’te yeşilaltın fıstık, Osmaniye’de yer fıstığı, Kars’ta kaşar, Rize’de çay, Giresun’da fındık, Burdur-Balıkesir’de süt. Hepsini saymaya kalksak inanın sayfalar yetmez.

Böyle geniş yelpazeli ve ürün çeşitliliğini niye yönetemiyoruz, neden planlayamıyoruz, bunu anlamak zor gerçekten. Bugün Belediyelerimiz, Kalkınma Ajanslarımız tohum, fide, fidan dağıtıyor, hayvancılığa destek adında koyun çadırı, çoban konteynere dağıtıyor, tohumculuk kanununu hiçe sayıp tohum selektör evi yapıyor. Yapılandan zarar gelmez elbet ama herkes işini yapsa zaten ortada sorun kalmayacaktır. Bu çalışmalar ihtiyaçsa Tarım Orman Bakanlığı bu çalışmaları yapamaz mı? Adı üstünde Bölge Kalkınma İdaresi, bölgenin kalkınması için istihdam ve yatırıma yönelik üniversite ve özel sektörle çalışmalıdır. Devlet kurumlarının yaptığı, yapacağı işler zaten yapılıyor, yapılacaktır. 

Bu konuda çok güzel örneklerimiz var tabi, Mevlana Kalkınma ajansının Konya-Karaman bölgesinde Savunma Sanayii konusunda yapmış olduğu öncülük ve hamleler hem ekonomik anlamda hem de istihdam anlamında son on yılda çığır açmıştır. Savunma sanayinin yerli milli üretiminden kullanılmasına çok önemli bir alan açmıştır. Belediyelerimizin yaptığı tarımsal destekleme çalışmalarını elbette küçük görmüyoruz ancak tarımsal üretim hobi çalışması değildir. Tarım Orman Bakanlığı bu çalışmaları geniş teşkilat ağı ve kurum hafızası ile yapabilecek kapasitedir. Sorunların temeli üretim planlamasının yapılmaması.

Sağlık, ekonomi, sanayi üretimi gibi birçok konuda dünya önemli bir sınavdan geçiyor. Dünya devletleri, imkânına göre ekonomik tedbirlerinin yanında, tarımsal tedbirlerini, yerli üretim potansiyellerini ve tarımsal ihracatlarını kapattıklarını ardı ardına açıklamaktalar. Ülkemizde de tarımsal tedbirler açıklanıyor, tedbirler alınıyor daha alınacaktır da. Her zaman söylediğimiz tarımsal potansiyelimiz ve genç nüfusumuz ülkemizin en büyük zenginliğidir. İnsanlığı tehdit eden bu savaşın silahı; gıda, sanayisi de; tarımsal üretimdir. Tarımda üretim zincirinin kırılmaması, sürdürülebilirliğin sağlanması ve hayatımıza keşkeleri almamak için tedbirler başta alınmalıdır. Bunun da adı üretim planlaması.

“Üretime devam” kararlılığı başlığında, üretimin önüne çıkacak engellere çözüm ve üretim planlaması yapmalıyız.  Tarımda tedbir deyince sadece Ziraat Bankası ve Tarım Kredi borçlarının faizsiz ertelenmesi veya yapılandırılması akla gelmemelidir. Üretim planlaması, acil ve bugün için şart olan önceliktir.

Kiminle konuşsak aynı şeyleri söylüyor: Önümüzü göremiyoruz, belirsizlikler çok fazla. Üretici de benzer cümleleri kuruyor. Gıda sanayinde faaliyet gösteren sektör temsilcileri de, İhracatçı da… Sektörün farklı paydaşlarına aynı cümleleri kurdurtan nedenlerin başında ise kurdaki oynaklık ve tarım piyasalarındaki belirsizlikler geliyor. En basitinden, ham madde ve girdilerin önemli bir kısmının ithal edilerek üretimin gerçekleştirildiği bir ortamda kur baskısı tarımda öngörülebilirlik sorunu yaratıyor.

Bir yandan gelecekte kendi içinde fırsatlar barındıran ve stratejik sektör olarak gösterilen tarım, aynı zamanda mevcut şartlarda kendi içerisinde ciddi riskler de barındırıyor. O yüzdendir ki üretimden başlayarak zincirin her halkasında atılacak adımların çok iyi ölçülüp biçilmesi gerekiyor. Bunu başarabilmek için de her anlamda hesabı iyi yapmak lazım. Yine tekrar edecek olursak girdi maliyetlerinin baskısında üretim planlamasının yapılması şart.

 “Karamsarlık korkaklıktır, Türkiye büyüktür. Bu Devletin tarihine yakışır şekilde yaşamalı ve çok çalışmalıyız". diyor tarih hafızamız rahmetli Halil İnalçık.

Destekleme politikaları Türk tarımına yeterince katkı sağlamıyor. Destekleme, teşvik ve yönlendirme amacı gütmeli, sonrasında üreticiler verim ve kaliteye dayalı bir destekleme modeline doğru kaydırılmalıdır. Ülkemizde uygulanan destekleme sistemi alışkanlık ve sürekli Devletten beklenti durumuna doğru sürüklenmektedir. Yapılacak doğru projelerle Tarım Kanununda da yer alan GSH nın % 1,5 u tarımsal destek olarak dağıtılır maddesine uyulmalı ancak teşvik edici, örnek, verim ve kalite artışını baz alan bir destekleme modeline dönülmelidir.

Tarım esas zenginlik kaynağımızdır. Ekonominin temel taşlarından biridir. Sadece ekonomik değil sosyokültürel ve ahlaki bir gerçektir. Türkiye, tarımsal anlamda pek çok açıdan önemli avantajlara sahip, ciddi potansiyel barındıran bir ülkedir. Türkiye'de yaklaşık 12 bin çeşit bitki türü bulunuyor ki bunların da 3.500-4.000 civarı endemiktir. Biyoçeşitlilikte aslında bir hazinenin üzerinde yaşamaktayız. Bereketli hilal olarak tanımlanan Mezopotamya, Anadolu coğrafyası, 12 bin yıl önce ilk tarımsal faaliyetlerin başladığı topraklardır.  Bu yönü bile Türkiye’yi dünyanın birçok ülkesinden tarımsal anlamda farklılaştırıyor ve öne çıkartıyor.

Türkiye’nin coğrafi yapısı, iklim çeşitliliği kadar jeopolitik konumu da tarım ve gıda sektörü açısından önemli bir avantaj. Dört saatlik uçuş mesafesinde dünya nüfusunun yüzde 40’ına ulaşabiliyor.  9 trilyon dolarlık dünya tarım gıda ticaretinin 1,9 trilyon dolarlık tarımsal ticaret hacmine sahip bir bölgenin tam ortasında konumlanıyoruz. Eğer tarımsal değerlerimize sahip çıkar ve üretiminden katma değerli şekilde pazarlanmasına kadar doğru bir strateji ortaya koyabilirsek müthiş bir fırsata sahip olduğumuzu görürüz.

Tarım camiasının daha çok çalışmaya ve üretmeye azmi vardır, yeter ki ekonomik kalkınmamızın ve zor zamanların dermanı ve çaresi tarım olduğunun farkına varalım.

Yarının sahibi Allah, bu günler de geçecek. Karamsarlığı bir kenara bırakıp özellikle bu zor zamanda; küsmeden, kırılmadan,  yorulmadan, darılmadan üretime devam etmeliyiz.

#topragınadamı

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.