Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.53
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2436.2
  • BIST
    9810.96
  • BTC
    63646.88$

Ümmetin Derdiyle Dertlenmek

08 Eylül 2017, Cuma 10:10

Ümmet olmanın sorumluluğu, tüm inananları kardeş yaptığı gibi, bütün insanlığın da adalet, barış ve insan haklarına saygılı bir düzende yaşamasının teminatıdır. Esasında Müslümanları birbirine bağlayan ne kadar etken varsa¸ bunları bir şemsiye altında toplayan ana unsur ümmet olma bilincidir. İslâm, insanların birbirlerine kardeşçe muamele etmelerini, aralarında derin bir sevgi ve muhabbetin bulunmasını ister ve bunu imanın kemâline ermenin şartı olarak görür.             

Fakat manevî boyutun zayıflamasının¸ inananların olabildiğine dünyayı daha çok önemsemeleri, nemelâzımcılık ve ahlâki erozyonun artmasının şüphesiz bunda pek çok etkisi vardır. Velhasıl pek çok unsurun etkisiyle ümmet olma bilincimizi yavaş yavaş kaybediyoruz.

 

Değerlerimiz zayıflıyor ve pek çok vasfımız sadece lafta kalıyor. Buna paralel olarak ibadet şuurumuz da kayboluyor. Hatta ibadetlerimiz sıradanlaşıp¸ lezzet alamaz hâlde oluyoruz.

Hâlbuki biz Müslümanlar, ümmet şuuruyla hareket ettiğimiz dönemlerde, Allah (c.c.) bizi yeryüzünde adaleti tesis eden, milletini asırlar boyu güven ve huzur içinde idare eden büyük devletleri kurmakla şereflendirdi. Bütün insanlık hâlâ, bizim, tarihteki o adil yönetimimizden bahsetmektedir.

Bâyezîd-i Bistâmî -kuddise sirruh- anlatıyor:

“Zamanımızda binlerce velî vardı. Fakat asrın kutupluğu vazifesi Ebû Hafs adında bir demirciye verilmişti. Bunun hikmetini öğrenmek için onun dükkânına gittim. Kendisini çok dertli, mahzun ve mağmum gördüm. Sebebini sordum. Büyük bir hüzünle şöyle dedi:

 

«–Acaba benim derdimden daha büyük bir dert, benden daha dertli bir insan var mı? Derdim şudur ki; acaba kıyâmet gününde ümmet-i Muhammed’in hâli nice olur?»

Ardından ağlamaya başladı ve beni de ağlattı. Merak edip sordum:

«–Halkın azâba dûçâr olmasından niçin bu kadar kederleniyorsun?»

 

Ebû Hafs Hazretleri cevâben:

«–Benim fıtratım merhamet ve şefkat mayasıyla yoğrulmuştur. Şayet ehl-i gafletin bütün azâbı bana yükletilip onlar affedilse, ben bundan ziyâdesiyle memnun olurum ve derdim de son bulur...» dedi. 

 

Hadis âlimi bir Hak dostu olan Seriyy-i Sakatî Hazretleri talebelerine;

“Mü’minlerin dertleriyle dertlenmeyen, bizden değildir.”(Hâkim, IV, 352; Heysemî, I, 87.) hadîs-i şerîfini okuturken bir talebesi geldi ve:                                                                                                                                             “–Üstâdım! Bağdat çarşısı yandı, bir tek sizin dükkânınız kurtuldu. Gözünüz aydın!” dedi. O da, Cenâb-ı Hakk’ın kendisine olan bu lûtfu karşısında:                                                                              “–Elhamdülillâh!” dedi.

Ancak hemen ardından talebelerine okuttuğu hadîs-i şerîfin sırrında derinleşerek büyük bir nedâmetle tevbe etti. Zira dükkânı yanan mü’min kardeşlerinin acısına bir anlık gafletle bîgâne kalmış ve onların dertleriyle dertlenme hususundaki emr-i Nebevîyi o an için yerine getirememişti. Buna o kadar üzüldü ve mahzun oldu ki, hâdiseyi yıllarca unutamadı. Otuz sene sonra bir dostuna, gönlündeki nedâmeti şöyle ifâde etti:                                                                 “–Bir an din kardeşlerimin ıztırâbından gâfil kaldığım için otuz senedir o ânın tevbesi içindeyim...”

Ebû’l-Hasan Harak?nî Hazretleri de şöyle buyuruyor:                                                               “Türkistan’dan Şam’a kadar olan sahada bir din kardeşimin parmağına batan diken, benim parmağıma batmıştır; birinin ayağına çarpan taş, benim ayağımı acıtmıştır. Bir kalpte hüzün varsa, o kalp benim kalbimdir.”                                                                                                  İşte “şuurlu ümmetin fertleri” böyle insanlardı…

Bu şanlı millet; Mevlânâların, Yûnusların, Geylânîlerin, Nakşibendlerin, Hüdâyîlerin, Fâtihlerin, Akşemseddinlerin, Yavuzların neslidir. Bizim medeniyetimiz, bir fazîletler medeniyetiydi. Biz de o medeniyetin bugünkü devamı olmak zorundayız.

Yeniden güçlü bir Türkiye olmanın en mühim şartları dayanışma, kardeşlik, birlik ve beraberliktir. Rabbim bizlerin yardımcısı olsun. Bizleri mümin kardeşler olarak birbirimizden ayırmasın. Tüm felaketlerden Milletimizi muhafaza eylesin. Devletimize dirlik, Milletimize birlik nasip etsin. Amin.

Cenâb-ı Hak cümlemize, iyiliği emredip kötülükten nehyeden ve ümmetin dertleriyle dertlenen şuurlu bir ümmet olabilmeyi lûtf u keremiyle ihsân eylesin. Amin.

Gönülden Muhabbetlerimle…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.