Konya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.37
  • EURO
    34.97
  • ALTIN
    2325.6
  • BIST
    9079.97
  • BTC
    70358.76$

ÜLKÜ BİR’’İN TEPKİSİNİN HATIRLATTIKLARI

04 Ekim 2019, Cuma 08:48

Rahmetli Alparslan Türkeş 1965 yılında Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisinin Genel Başkanı oldu.

Türkeş, partide gençlik faaliyetlerine ağırlık verdi ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Gençlik Kolları’nı kurdu. Bilmeyenler için söyleyelim: CKMP’nin daha  önceki genel başkanı Kırşehirli  Osman Bölükbaşı’ydı.Gerek Bölükbaşı’nın gerekse Türkeş’in Konya’da en yakın adamları da  bugün  92 yaşında olan Avukat Muammer Şahin’di.

CKMP, daha sonraki yıllarda adını Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirdi.

Türkeş, gençlik faaliyetlerini önemsiyordu. O sıralar ülkenin her köşesinde bir takım illegal sol gruplar bölücü ve yıkıcı faaliyetlere hız vermiş ve sokaklarda eylemler yapmaya başlamıştı. Bu gruplarla güvenlik güçlerinin mücadelede zorlandığı ve acze düştüğü dönemler oldu.

Türkiye üzerinde emelleri olan iç ve dış mihraklar sözünü ettiğimiz gruplara istihbarat ve lojistik destek başta olmak üzere her türlü desteği çekinmeden veriyordu. Ne yazık ki devlet de zaafiyet içindeydi.  Olaylar karşısında gereken müdahaleyi yapmakta zorlanan bir yönetim vardı. Devleti yönetenler iyi niyetliydi ama karşı grupların ve onları kullananların niyetleri kötüydü.

 Yaşanan olayların demokratik hak ve özgürlük olarak değerlendirilmesi de artık mümkün değildi. Devletin bütünlüğü ve rejim hedef yapılmıştı.

Alparslan Türkeş işte böyle bir zamanda Milliyetçi Hareket Partisi Gençlik Kolları’nı kurdu. Aksiyon- reaksiyon fikrine dayanan MHP Gençlik Kolları daha sonraki yıllarda, Ülkücü Ocakları Derneği olarak yurdun her köşesinde ve hatta köylerde bile teşkilatlandı. Ortaöğretim çağındaki gençler başta olmak üzere, üniversite gençliği, işçiler, memurlar, çalışanlar, esnaf, emekli, şehirdeki, köydeki her yaştan delikanlı birer Ülkü Ocağı  mensubu haline geldi. Kimileri gönülden sevdali ülkücü, kimi de aktif ülkücü oldu.

Ülkü Ocakları kökenli çeşitli dernekler kuruldu o yıllarda.

Mesela; Ülkücü İşçiler Derneği,

Ülkücü Öğretmenler Derneği,

Ülkücü Teknik Elemanlar Derneği bizim hatırlayabildiğimiz derneklerden sadece bir kaçı..

Sonra Ülkücü-Eğitim Kültür vakfı gibi çeşitli adlar altında vakıflar kuruldu.

 1968 yılı Türkiye’de bölücü ve yıkıcı faaliyetlerin zirve yaptığı yıldı.

O dönemi yaşayan sol gruplar kendilerini “68 kuşağı” olarak tanımlar. Devlete başkaldırı amacından fazla amacı olmayan ve başta SSCB olmak üzere, komünist rejimlerle idare edilen ülkelerden güç alan ve ilhamlanan “68 kuşağı” fazla hayalpereset ve romantik bir kuşak olmaktan öteye geçemedi.

Ülkücü hareket o yıllarda “68 kuşağı”nın eylem  ve savunduğu  ideolojiler karşısında tavır koydu ve tepki gösterdi. Bugünkü moda deyimle o kuşak yerli ve milli değildi. Milletle ortak bir değerleri falan da yoktu. Ülkücüler, tarihlerinde ilk olarak 68’de varlıklarını aksiyon-reaksiyon anlamında hissettirdiler. Gençliğe ve millete başka bir yolun daha olduğunu gösterdiler. Karşı tarafın eylemlerine göğüslerini siper ettiler.  Vatan, devlet, millet, milli ve dini değerler uğruna can verdiler.

 1980 öncesinde Ülkücü Hareket en önemli ve etkin devrini yaşadı.

Bölücü ve yıkıcı eylemler karşısında organize olup sokaklara çıktılar.

Dönemin yönetimini yıkma, yok etme ve  yerine  başka bir rejim kurma hesabı  içinde olan sol gruplarla  karşı karşıya geldiler.  Dönemin yönetimi olaylar karşısında bir kere daha zayıf düşmüştü. Alınan emniyet tedbirleri ile özellikle sol faaliyetlerin önünün  kesilebileceği  düşünülüyordu. Fakat olay bu kadar basit değildi. Okullarda, yurtlarda, resmi binalarda, şehirlerin sokaklarında, caddelerinde, meydanlarında sol gruplar, devlete bir kere daha meydan okumaya başlamıştı. İç ve dış mihraklar bu olayların arkasındaydı. İllegal  gruplar etkili olmaya başlayınca, ülkücü hareket sessiz kalmadı. Esasen  sessiz kalmaları var olma gayelerine uygun bir durum değildi. Ülkücü  gençlerin var olma  sebepleri  devlet, millet,ülke ve  bu milletin değerleriydi. Ülkücü gençler karşı grupların aksine devletin yanındaydı. Maksatları devlet, cumhuriyet ve  demokratik rejimdi. Bu  değerler uğruna binlerce  arkadaşlarını toprağa verdiler. Aralarında yüzlerce kahraman çıkardılar. Aralarından bugün MHP çatısından bir şekilde uzaklaştırılan yüzlerce devlet adamı çıkardılar.

Bu dava binlerce ülkücüye çok pahalıya mal oldu.

 1980 ihtilali binlerce ülkücüyü, muhtemelen sayı 7 bin olmalı Mamak başta olmak üzere ülkenin farklı  yerlerindeki zindanlarda  aylarca süren işkenceye tabi tuttu. Sonra aynı dönemin yönetimi o insanlardan bazılarını durum  normale dönünca milletvekili, bakan ve  devlette üst düzey  bürokrat olmalarının yolun açtı. Aslında karşı taraf için de açıldı aynı yol. Yani sadece ülkücülere özel bir muamele yapılmadı

Alparslan Türkeş’in vefatından sonra o efsanevi ülkücü hareketin önü kesilmeye başlandı. Ülkü Ocakları Dernekleri yurdun her yanında parti yönetimi marifetiyle etkisizleştirildi. Başta Ülkücü İşçiler Derneği olmak üzere, çok sayıda dernek şubesi kapatıldı. Ülkcüler, kafalarının ve düşüncelerinin içine  hapsedildi. Ülkücüler; partinin yeni lider kadrosu tarafından aksiyon-reaksiyon anlamında etkisizleştirilmemiş olsa,  bugün millet-devlet ve rejimi rahatsız eden, toplumsal değerleri yozlaştıran  olaylar yine yaşanır mıydı? Diye, düşünüyor insan.

Ara sıra bunları düşünürken Nagehan Alçı isimli TV’deki açık oturumların kıdemlisi geride bıraktığımız günlerde bir TV  programında, devleti tahkir ederek “Katil Devlet” ifadesini kullanmış. Ülkücü Eğitimciler Birliği  Derneği (ÜLKÜ-BİR) , Nagehan Alçı’nın  bu  ifadeleri karşısında önceki gün Konya’da Cumhuriyet Savcılığı’na suç  duyusunda bulundu. Alçı’nın, aynı  programda başka hezeyanları da var. Kime yaranmaya çalıştığı belli olmayan Alçı anlaşılan devlete saldırarak isim ve prim yapmaya çalışıyor .

ÜLKÜ-BİR adı altında ülkücü  bir derneğin  var olduğunu bu olaydan sonra öğrenmiş olduk. Demek ki “Dağılın, kaybolun, yok olun” tarzındaki, üst perdeden yapılan tavır ve yaklaşımlar ülkücü hareketin ruhunu katledememiş. O ruhu yaşamaya ve yaşatmaya çalışanların olduğunu görmek sevindirici.  

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.