Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2430.3
  • BIST
    9750.97
  • BTC
    64362.31$

Toplumsal Değişim Olgusunun Doğası

03 Aralık 2016, Cumartesi 09:05

            İçinde bulunduğumuz son 20-30 yıl içinde her ülke gibi ülkemiz de toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel alanlar başta olmak üzere her alanda büyük bir değişimden geçmektedir. Toplumsal değişim ya tepeden aşağı doğru ya da tabandan zirveye doğru gerçekleşir. Belli bir elit zümre, halkı tepeden aşağı kendi önkabulleri doğrultusunda dizayn etmeğe kalkışırsa toplumsal yapıyla toplumsal kesimler çatışmalı hale gelir. Ancak bu değişim, tabandan gelip halkın kendi ihtiyaç ve taleplerini karşılayacak bir toplumsal değişimle gerçekleşirse bundan toplumsal ve yönetimsel uzlaşı doğar.

            Kanımca, Osmanlı toplumunun aydınlanma sürecinin uzun süren savaşlar nedeniyle gecikmesi Cumhuriyetin önderlerini toplumsal değişimin devrimler yoluyla gerçekleştirilmesi gerektiği kanısına götürdü. Toplumsal aydınlanmanın biran önce gerçekleştirilmesi adına yapılan bu devrimler psikolojik, sosyolojik, ekonomik ve kültürel hassasiyetler dikkate alınmadan yapılması, altyapı noksanlığı, toplumsal bilinç eksikliği ve ekonomik dengelerin kurulamayışı, devrim olgusuna karşı muhafazakar tepkilerin hesap edilemeyişi vs. nedenlerden dolayı toplumda Osmanlının asırlar içinde oluşturduğu devlet-millet kaynaşmasını kısmen çözülmesi tehlikesiyle karşı karşıya bıraktı.

            Ülkemiz ikinci tür toplumsal değişimi son on yıllarda yaşamaktadır. Toplumsal değişimin tabandan yukarıya doğru gerçekleşmesi için şartların da oluştuğu gözükmektedir.  Ülkenin demokratik altyapısı, sivil toplum örgütlerinin yaygınlaşması, gelişme kavramına karşı duyulan toplumsal bilinç ve ekonomik yapının oluşup sermaye birikiminin sağlanması toplumsal değişimin olumlu mecraya girdiğine işaret etmektedir.

                Çağımız çok önemli bir sınavdan geçmektedir. Bu yaşadığımız gezegenin geleceği, bu yaşadığımız ve yaşayacağımız olaylarla çok yakından ilişkili. Bizim hangi değerlerle yaşayacağımız, hayatımızı hangi amaçlarla ve hangi anlamlarla yürüteceğimiz, bu dünyayı daha güzel, daha yaşanır hale nasıl getireceğimiz sorusu, geleceğe bırakacağımız dünya ile ilgili çok önemli bir sorudur. Anti parantez, burada Bir Kızılderili atasözünü anmak gerekir. ; “Biz tabiatı, ebeveynlerimizden miras almadık, çocuklarımızdan ve torunlarımızdan emanet olarak aldık”. Dolayısıyla bizim bu Anadolu topraklarından bütün dünyaya kendi hayat tecrübemizle ilgili vereceğimiz mesajları göz ardı etmemeliyiz. Bunun için dünya ulusları gibi biz de büyük bir sınavdan geçtiğimizi görmek durumundayız. Bu topraklarda yüzyıllardan beri yaşanmış kültür birikiminin hangi evrensel değerler üzerine kurulduğu ve o değerlerin ne olduğu, geleceğe nasıl taşınacağı galiba üzerinde düşünülmesi gereken, önemli bir sorun olarak duruyor. Türkiye’nin geleceğinin büyük ölçüde düşünceye, bilime, sanata, kültüre katkı veren aydınlar vasıtasıyla belirleneceğini düşünüyorum.

Dünyada etik sorunun ne olduğuna ve nasıl yaklaşıldığına baktığımızda neredeyse her ülkede sorun geniş kesimleri ilgilendirdiği görülür. Yaşadığımız dünyadaki etik değerlerin sorgulanası, yeniden gözden geçirilmesi, yeniden yorumlanması önemli bir çabadır. Biz insanlık düşüncesine bu topraklardan gerçekten önemli katkılar yapacağımıza inanıyorum. Yaşadığımız özel, yerel, ulusal ve dinsel değerlerin bir yönüyle evrensele dönük yanları vardır. Bu değerlerimizi dünyaya açma işinde felsefi terminoloji önemli bir işlev görecektir.

            Bu amaç için kendini hazır hisseden bireyler irade ve bilinçlerini birleştirdikleri vakit bu olumlu toplumsal değişim omuzlanmış olacaktır. Artık günümüzde hem bireyler, hem de toplumsal gruplar bilgi ve bilgilenme üzerine oluşturulan bir bilinç düzeyinin derin ihtiyacını hissetmektedirler.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.