Konya
18 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.52
  • EURO
    34.76
  • ALTIN
    2489.3
  • BIST
    9524.59
  • BTC
    62454.95$

Tarihimizi Bilmeli ve Geçmişten İbret Almalıyız

22 Mart 2015, Pazar 09:50
Tarih bir milletin albümüdür. Büyük milletlerin büyük albümleri vardır. Şüphesiz bu büyük destan içinde devlet kurmuş, vatan kurtarmış olanlar müstesna birer yer işgal ederler. Merhum Prof. Dr. Osman TURAN şöyle der: “Tarih bir milletin hafızasıdır. Hafızası olmayan insan ne ise; tarihi olmayan millet de onun gibidir.”([1])   Şu sözler de çok manidardır: “Geçmişini bilmeyen, geleceğini bilemez”. “Tarihini bilmeyenlerin haritasını, başkaları çizer”. “Geçmişten ibret almayan kişi  Geleceğe ibret olmaktır işi” “Kökü olmayan bitki ve ağaçların yaşayamayacağı gibi, tarihinden sulanmayan milletler de yaşayamazlar.” “Gönüllerinde mâziye ait sevgi bulunmayan insanlardan korkunuz.” “Kökünü beğenmeyen dal, dalını beğenmeyen meyve çabuk çürür.”   Yukarıda da geçtiği üzere, hafızası olmayan insanın hali ne ise, tarihi olmayan veya tarihine önem verip öğrenmeyen, gelecek kuşaklara öğretmeyen milletlerin durumu da öyledir, hatta daha da vahimdir. İşte bunun için milletini manevi bağlarla birbirine bağlayabilmek onlara birbirini sevdirebilmek, ortak paydalar etrafında toplayabilmek, aynı hedef ve istikamete sevk edebilmek için tarihi olmayan milletler bile efsaneler, uydurma tarihler ortaya çıkarmaktadırlar. Bunun için Mustafa kemal ATATÜRK şöyle der: “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça, büyük işler yapmak için kendinde cesaret bulacaktır.”   Bir şâir de gençlere şöyle seslenir:   Delikanlı incitme ceddini Allah’ı seversen Milyarla şehidin ebedi vârisisin sen.   Tarihimizi ve ecdadımızı; gelecek nesillerimize tanıtmak için, Çanakkale Zaferini onlara anlatmalı, ondan geleceğimiz için ibret almalı ve dersler çıkartmalıyız.   Mustafa Kemal ATATÜRK Çanakkale şehitleri hakkında der ki: “Siz vatanı için, milleti için, namusu için canını ortaya koyan böyle insanları bu kadar mı tanıyorsunuz? Eğer siz onları tanımazsanız; geleceğinizi göremezsiniz. Hedeflerinizi bilemezsiniz”([2])   1990’lı yıllarda Japonya’dan bir eğitim heyeti Türkiye’ye gelir. Temas ve incelemelerden sonra, çocuklarına tarihlerini ve geçmişlerini nasıl tanıttıklarını şöyle anlatırlar: Bizim çocukların damarlarındaki kan, milli duygumuzun kaynağıdır. Biz gençlerimize daha ilköğretime başlamadan önce “şok testler” uygularız. Mesela: uçak gibi hızlı giden trenlerimize bindirir, bir tur yaptırırız. Çok katlı yollardan da geçen tren, onları şöyle bir sarsar. Mini mini çocuklarımız, teknolojinin bu baş döndürücü neticesini görerek şok olurlar. Bu şoktan sonra, onları Hiroşima’ya götürürüz. Bölgeyi aynen koruyoruz. Bombalanmış bu bölge hakkında bilgilendirir; bitkinin bile yeşermediği, hiçbir canlıya hayat hakkı tanımayan atom bombasının etkilerini gösteririz. Ve deriz ki; “eğer sizler çalışmaz, sizden öncekileri geçmezseniz vatanınız, işte böyle düşmanlar tarafından bombalanır, hiçbir canlı yaşamayacak biçimde size bırakıp giderler. Çalışırsanız, bindiğiniz hızlı trenleri bile geçecek yeni vasıtalar yaparsınız. Çocuklarımız bununla ikinci bir şok daha yaşarlar.” Japon heyeti, sonra da Türkiye ile ilgili bir gözlem ve tesbitini şöyle ifade ederler: “Ülkenizde bizde olduğundan daha önemli hatıralar var. Bunlardan biri Çanakkale savaşlarının olduğu bölgedir. Bu bölge, gençlerinizin şok olması için yeterlidir. Bir metre kareye altı bin merminin düştüğü savaştan, Türkler her şeye rağmen galip çıkıyorlar. En son teknolojiye ve donanıma meydan okuyarak, inancın galip geldiğinin ispatını yapıyorlar. Üstelik karşılarında bir tek düşman değil, müttefik güçler, sizin tabirinizle yetmiş iki millet var.”([3])   Gençlik yıllarında, gençlerin bir ideali, bir mefkûresi, ulaşmayı, kavuşmayı çok istediği; gerekirse uğrunda ölebileceği kutsal şeylerin olması gerekir. İnsanı, diğer canlılardan ayıran özellik de bu duygulardır. Batılı bir mütefekkir olan Carl Schutz bu konuda şöyle der: “İdeal denilen şey bir yıldıza benzer, ona hiçbir zaman yetişemeyiz ama, tıpkı denizcilere olduğu gibi, bize de yolumuzu gösterir.”   General Mc. Arthur’un şu sözü de çok ilgi çekicidir: “İnsanı ihtiyarlatan, geride bıraktığı yılların çokluğu değil, ideal yokluğudur. Yıllar cildi buruşturur, fakat idealsizlik ruhu öldürür.”   Bu itibarla yeni nesilleri inanç boşluğundan kurtarmak için gereken tedbirleri almalı, onlara büyük idealler, büyük hedefler göstermeliyiz.   Satırlarımı, gençlerimize güzel bir nasihat olan Mehmet Akif’in şu mısralarıyla bitirmek istiyorum: Enbiya Yurdu bu toprak; şühedâ burcu bu yer; Bir yıkık türbesinin üstüne Mevlâ titrer! Dışı baştan başa bir nesli kerimin yâdı, İçi boydan boya milyonla şehit ecsâdı. Öyle meşbû-u şehâdet ki bu öksüz toprak; Oh, bir sıksa adam otları, kan fışkıracak! Böyle bir yurdu elinden çıkaran nesl-i sefîl, Yerin üstünde muhakkar, yerin altında rezîl! ([4])   Dipnotlar: 1- Yılmaz ÖZTUNA, Tarih Sohbetleri, İst. 1988, s. 50. 2- Çanakkale Şehitleri Tanıtım ve Araştırma Derneği 2004 Yıldönümü Yayını. s. 2. 3- a.g.e. s. 2 4- Mehmet Akif ERSOY, a.g.e., s. 179.          

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.