Konya
23 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    34.90
  • ALTIN
    2436.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66660.78$

SURİYE?DE NE İŞİMİZMİ VAR?

08 Temmuz 2015, Çarşamba 00:00

Özledik ata yadigârı güzellikleri, hiç mi hatırımız hukukumuz yok? Ne yani sınırları cetvelle çizenler mi hep oralarda hava atacak? Bizimde hakkımız olmalı, gezmek/görmek hal hatır sormak. Hem bizim daha çok akrabalarımız var oralarda. Elin büyük gâvurlarından daha fazla akrabaya sahibiz. Ne olmuş yani, bizim değil miydi oralar? Belki onlara da angaranın bağlarını oynatmayı öğretiriz de beraber oynarız. Niye hep batı müziği, cazı müziği dinliyoruz/dinletiyoruz oralarda?

Anladınız değil mi? bunların birer espri olduğunu. Gerçi şakada olsa içeriğinde gerçeklik payı vardır. Geçmişe çakılıp kalmıyoruz ama daha dün gibi sanki. Üzerinden koca bir kamyon geçmiş gibi her yer tarumar, her yer paramparça, ne düzen var, ne akıl kalmış, nede başka bir şey. Cellâtlar birbiriyle yarış içerisindeler.

Osmanlı gitti, dostluk bitti. Nerden nereye. Şimdi kaldı hatıralar. Ama o hatıralarda izleri silinemeyecek/saklanamayacak tarihi değerler var.

Ne kadar Osmanlı’yı belirli dönemlerde yaptığı bariz hatalarından dolayı eleştirsekte, şimdiki yenidünya düzencileri kan ve gözyaşından başka ne getirdiler oralara. Ne verdiler insanlara huzursuzluktan başka.

Orta Doğu’da leş kargaları gibi çoğaldılar, sömürmeye devam ediyorlar. Hala sömürü çarkını değişik usullerde insan hayatına dayalı olarak devam ettiriyorlar, üzerinde cetvelle çizim yapıyorlar, babalarının çiftliğinde kâhya konumundalar ve oraların yerli ve sahibi olanlara ikinci üçüncü sınıf vatandaş mesabesinde bakmaya çalışıyorlar ve de kan üzerinden siyaset yapıyorlar, olacak şey değil.

Şimdi düşünün: Bütün bu olanlar hep İslam coğrafyası dediğimiz halkı Müslüman olan toplumlarda oluyor. Kanları dökülenlere bir bakın, kanatılan yaralara bir bakın, nereleri oralar? Müslümanların yaşadığı yer.

Neye hep huzursuzluk/geri bırakılmışlık/mağduriyet/Anarşi/İç savaşlar/İtilip kakılanlar/açlığa mahkûm edilenler/anaların gözyaşı hep İslam coğrafyasında yaşanıyor?

Elbette yaşanır. Sözüm ona emperyalizme ses verenler/onun sloganlarıyla beyinlerine/kalplerine bilgi yükleyenler, sonunda sahibine benzeyecektir.

Mısıra bir bakın. Yeni gelen Sisi/Pisi Pisi kimin için kan döküyor? Kimin için orada. İsrail’in Mısıra girmesine gerek var mı? Savaşı İsrail adına kim sürdürüyor? Sisi/Pisi Pisi. O halde ciğeri kim yiyecek? Kanı beş para etmez İsrail.

Demek ki maşa varken, elin gâvuru ateşe elini uzatmıyor. Nasıl olsa onların menfaatini en iyi koruyacak beynini kiralamış yöneticiler bulunmuş ya da getirilmiş zorla. Onlarda sahibinin sesi olmaya devam edecekler, gayet tabi.

Geçen gün bir siyasi abimiz diyor ki: Senin ne işin var, Suriye’de?

“Yapma be güzel abim, bari bunu siz söylemeyin!”

“Sanki: Evin erkeğine; eşinin, niye eve geldin Sen, Dercesine?

Nereye gitmeliydik?  Peki, Evde mi otursaydık.

Bizler evde oturalım, gâvur oğlu gâvuru gelsin, burnunun dibine kadar. Her şeyi karıştırsın, sen evde otur? Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın de! Hangi mantık kabul eder bunu? Hangi akıl alır?

Biz karışmayız desek de, işimiz yok! desek de, Tarihi bir görev/misyon bu. Olaylar ister istemez seni buluyor. Kapına kadar gelmiş ateş. Ben bu işte yokum diyemezsin? Kaçamazsın bu sorumluluktan? Sen, ne kadar inkâr etseler de evet sen bir Osmanlısın hala batılının gözünde. Olaylar o hale geldi ki seni içine çekiyor, sen bundan kurtulamazsın. Ya oyunun kuralına göre davranacaksın? Ya da oyunun kuralını kendin koyacaksın. Kural koymaya gücü yetenler, dümeni hep kendi taraflarına kırıyorlar? Azizim.

Bizim kafamızı deve kuşu kuma sokmamız bizi kurtarmaz. Kafamızı hiç kaldırmadan olayların seyrine aldırmadan tam siper önümüze bakalım, elin gâvuru gelsin, parmağıyla istediği yeri döndersin, olayları istediği gibi kanalize etsin, bizde buna rıza gösterelim öylemi? Sonra soralım: Suriye’de ne işin var? Üsküdar da sabah oldu, Uyan da balığa gidelim.

Türkiye: eğer; “Yurtta Sus, Yurt Dışında da sus/pus olacaksa ve böyle bir politika ile devam edecekse: O zaman sessiz kalmak hakkıdır. Yukarıdaki soruda gidişata uygun sorulabilir. Ama, Türkiye, diyebilmeli ki; Aslanlar, bu bölge bendende sorulur? Benim burnumun dibinde, üstelik yüzlerce yıl bir tarihe imza atmış, aramızda hukuk oluşmuş, kültürel ekonomik siyasal sosyal açıdan ilişkiler ve dahi yüksek değerler bulunan bu bölge coğrafyasıyla akrabalık bağlarımızın olması dolayısıyla, bu insanlarla, sorunlarınız neyse bende bunlara tarafım/tarafsız kalmam mümkün değil, diyorsa ki diyor, çok şükür: O halde derin/dipten/stratejik/jeo politik/kültürel ilişkiler hesaplar/planlar/programlar yapmak mecburiyetindedir. Bu tarihi bir zorunluluktur. Hatta zorunlu bir keyfiyettir.”

Tahammülsüzlük dozunu aşan muhalefet yorumlarıyla her şeyin aksini savunmak görevini yapmak/tabanına mesaj yollamak demek, değildir. Önemli olan nedir, biliyor musunuz? Sel’in önüne seti çekerken, akışkanlığını/yıkımını/hızını yavaşlatmak gerekirse kanalize edebilmek ve o suları hatta kullanılabilir hale getirebilmektir. Şimdiye kadar ödediğimiz gözyaşı faturaları bir hayli kabardı. Sel gidip de kum kaldığı zaman, sen zamanında adım atmazsan, o enkazın çöplüğünü sana temizletirler. Zamanında yapılmayan bir müdahale sonuçta; aynen ilk yardım gibidir. Erken müdahale ya da olayları içinde olduğun bir konsorsiyumla bilgin dâhilinde yönetmek; zararı en aza indirebilmeyi sağladığı gibi, Tsunami tehlikesinden daha yıkıcı, Nükleer patlamadan daha kavurucu ve zehirleyici olan yan etkilerini de en aza indirebilir. Değilse; yokluğunla kesilen bu cezanın ağlaması sızlaması olmaz.

Türkiye bir itfaiye eri görevinde değildir sadece. Türkiye aynı zamanda yangını önceden görerek tedbir almak mecburiyetindedir. Büyük devlet olmanın kolay olmadığını bilmek gerekir. Hamasi sloganlarla insanları yönetemezsiniz. Büyük hesaplar yapıp, maceraya da girmeden somut adımlar atmak zorundasınız. Ama hesap iyi yapılmalı.(devam edecek)

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.