Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.48
  • EURO
    34.96
  • ALTIN
    2436.6
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64765.06$

SÖMÜRÜLÜYORUZ

29 Haziran 2022, Çarşamba 08:02

Hayattan çok az şey istemedim, ama o, o kadarını bile esirgedi benden. Azıcık güneş, kırlar, bir lokma ekmek bir lokma huzur, canımı fazla yakmayacak bir yaşama bilincim olsun ve bir de ne kimseye muhtaç olayım ne el âlem bana muhtaç olsun.

Bu kadarı bile esirgendi benden, hani yüreğimizin katılığından değil de, paltomuzun düğmelerini açmaya üşendiğimiz için dilenciyi başımızdan savarız ya, işte o şekilde. Huzurlu odamda, kederler içinde yazıyorum, şimdiye kadar olduğum, bundan sonra da olacağım gibi yapayalnızım. Merak ediyorum, acaba görünüşte pek bir değeri olmayan sesim, binlerce sesin özünü, binlerce hayatın kendini anlatmaya olan susuzluğunu, gündelik yazgısı içinde faydasız hayallerin, iz bırakmayan umutların tutsağı olmuş benimki gibi binlerce ruhun sabrını temsil ediyor olabilir mi? Böyle anlarda, onunla aynı hamurdan olduğumu kavrayan kalbim daha hızlı atıyor.

Kırıcı olmakta istemiyorum.  Bütün duygu ve düşüncelerimle güney denizleri ve benliğimi keşfedebilmek için büyük bir yolculuğa hazırlanıyorum. Bundan böyle gönül rahatlığıyla olmasa da, zor mu, kolay mı bilemediğim şekilde varlığımı keşfetmeye ve zihinsel açıdan rahatlamaya adamak istiyorum. Ama bunu kaç kere denesem de, zihnimde oluşan bazı düşüncelerin saldırısına uğruyorum. Acı çekerim diye korkuya kapılıyorum ama fazla söze ve bu saldırıdan yılmaya gerek yok. Biliyordum zaten bu duygunun, bu kendini keşfetme yolculuğunun çetinliğini, nefsi mücadelenin zorluğunu.

Bunlar, hayatımın ve yolculuğumun bir parçası. Ne yok olurlar, ne de bunlardan kaçış oluyor. Bu yolculuk ne kadar zor olsa da, insanları tanımakta o denli zor ve güçtür. Ne yoldan vazgeçebilirsin, ne de insanlardan vazgeçebilirsin. Yol gibi insanlar da, insan hayatının bir parçası. Yol için mücadeleden vazgeçsem, hayatımı anlamlandıramayacağım, insanlar zalim, insanlar bencil diye onlardan kaçsam, kendimi boşlukta hissedeceğim. Çünkü hepsi hayatın bir parçası. Hepsi gözüme, ne kadar zor ve insanlar ne kadar bencil görünse de, benim de bir parçamın onların arasına karıştığını ve bu parçamın hayatımın sonuna kadar onlarla kalacağını düşünüyorum.

Biliyorum ki, hayat mücadelesinden, kendimi bulmak için çıktığım yoldan ve insanlardan kendimi kopartmamın, ölmekten ve ölümün yüzünü görmekten farkı olmadığını anladım. Ama bir de sömürülmek var. İnsan hayatı sömürme ve sömürülmeyle devam edip gidiyor. Öyle zaman geliyor ki, kazandığım parayı beğenmeyerek, hakkımı alamadığımı söylerken, aslında sömürülüyoruz diyorum ama aynı oranda da sömürüyoruz.

Sanki son bir günümüz kalmış gibi, o günü de yaşamak için kendimize acımadan, acı hissetmeden, yaşadığımızı anlamlandırmadan, mola vermeden koşar adım ölüme doğru koşarken, farkında olmadan ne çok öldürüyoruz kendimizi. Nefsimizin ve arzularımızın peşinde bir gün daha huzursuzca yaşamak için sayısızca kere ölüp ölüp tekrar dirilmeye çalışıyoruz. Oysa hep yanılgılar içinde yaşadığımızı zannediyoruz. Duygularımız emeklerimiz iyiliklerimiz, iyi niyetlerimiz sömürülüyor, yaşama sevincimiz elimizden alınıyor. Ama kim olursa olsun, bu sömürülmekten kaçmak mümkün değil.

Bazen insan şöyle düşünüyor. “Madem sömürülmekten kaçış yok, egolu, kendini beğenmiş, çokbilmiş, menfaatperest gösteriş budalalarına kendimi sömürttüreceğime, bir garibe iyilik yapıp onun sevincinden mutlu olsam” diye düşünülebiliyor insan. Sizce bu da bir yanılma değil mi? Yani bir garibin sevincinden sevinç duymakta bir sömürü değil mi?      

Hiçbir anına hükmedemediğim, “benim hayatım” diye her yerde haykırdığım geçip giden sürede, başkaları egolarına ve yuvalarına nasıl sığınıyorsa, ben de kendi yolumda yalnız da olsam, sömürmeden yürümeyi, gerektiği zamanda molalar vererek kurşunlara hedef olmamak için sipere çekilircesine mağarama sığınmayı yeğliyorum.

Bazen de sevecek bir şey kalmamışçasına hüzünlerimi seviyor, sığındığım mağaramı hüzünler odasına çeviriyorum. Belki diyorum, sevecek başka bir şey bulamadığımdan dolayı böyle oluyor, belki de değer verilecek, insan sevgisini değersiz kılan insanlar yüzünden duygusallığa kapılıp kendimi yalnızlığa vakfettiğimi düşünüyorumdur.   Belki de yalnızlığa vakfetmemin sebebi, insanların hayata ve insanlara karşı kayıtsızlığı, gösterişleri, benim ortak iletişim noktası veya konuşacak konu bulamadığımdan, dedikodudan kaçıp gerçeklere saklanmaya çalıştığımdan dolayı kendimi yazmaya yönelmemdir.

Belki de, her ne olursa olsun, sömürülmek adına, yalnızlığa ve kaleme sarılmak, yazmak ve ortaya bir iddia koymak adına, duygularımı ve düşüncelerimi sömürmeleri için insanlara sunmayı seviyorum.

Sömürün beyler, sömürün, yargılayın, sorgulayın. İçinizde olanları yargılayamıyorsanız, bu sizin için bir fırsattır. Çünkü yargıladığınız ve sorguladığınız, aslında içinizdeki sizden öte olan sizsiniz.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.