Konya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.37
  • EURO
    35.02
  • ALTIN
    2325.9
  • BIST
    9090.13
  • BTC
    69908.05$

Slo Dede -2

26 Ağustos 2015, Çarşamba 00:00

Haçlılar gayelerini gerçekleştirmek yani, Anadolu’yu tekrar tanassur ettirmek (Hıristiyanlaştırmak), Ortadoğu’daki petrole dayalı menfaatlerini korumak ve Yahudi devletinin ihyasını temin için çalışıyorlar, plânlar, projeler üretiyorlar bu PKK’lı hainleri ve zavallıları da maşa olarak kullanıyorlar. Yani her yönden kârlılar. Bu zavallılar bilmiyorlar ki; Batılı kendi menfaatinden başka hiç kimseyi düşünmez. Kimsenin kara kaşı, kara gözü için parmağını oynatmaz. Kendi menfaatinin söz konusu olduğu yerde kimseye merhamet etmez. Onun dini menfaati, mabudu para, mabedi de bankadır.Afganistan’dan Rusları yüz binlerce Müslüman’ın şahadeti pahasına kovdurdu ama varıp kendi oturdu. Irak’ı özgürleştireceğiz(!), Saddam’ın zulmünden kurtaracağız(!) diye işgal etti, şimdi halk Saddam’ı rahmetle anıyor ve mumla arıyor. Kendi içinde birlik ve beraberliğini sağlamış olan İran’ın tepesine binip, bir bahaneyle belinin ipliğini kırmak istiyor. Pakistan’ı kaynatmaya, cadı kazanı gibi fokurdatmaya başladı.Haçlının metodu “Parçala ve yut” tur. Irak’ı parçaladı ve yuttu. Şimdi esas hedef Anadolu. Ama biliyor ki; bu milletin vereceği bir çakıl taşı yoktur. Yeri gelince bu milletin aydınıyla-cahiliyle, idarecisiyle-siyasetçisiyle, askeriyle-polisiyle, köylüsüyle-kentlisiyle, kadınıyla-kızıyla… nasıl kenetlendiğini, nasıl hiddetlendiğini, “Bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler batıyor” mısrasında olduğu gibi, Çanakkale’de olduğu gibi, Sakarya’da olduğu gibi, Sarıkamış’ta olduğu gibi milyonları feda etmeyi göze aldığını ve tekrar söylüyorum Cennet vatının bir karış parçasının bile bölünüp yutulmasına asla ve asla fırsat vermeyeceğini gayet iyi biliyor.Haçlılar bunu biliyor da; içimizdeki zavallılar bilmiyor. Bu millet ne savaşlar yapmış, ne badireler atlatmış, ne zorlukların, ne kıtlık ve yoklukların hakkından gelmiştir. İmkânsızı mümkün kılmıştır. Şair öyle diyor:Ölmedi ölmez bu millet şanlıdırİşte şemşir-i celâdet kanlıdırHâlâ ölmedi bu millet, ölmez, ölmeyecek. Eskilerin deyimiyle “Devlet-i ebed-müddet” diye kurduk biz bu devleti, bu cumhuriyeti. Mahşere kadar, sabah-ı haşre dek. Bunun misalini, bunun örneğini de yakın tarihte bütün dünyaya gösterdik ve ilân ettik. Ama hâlâ anlamayanlar var.Maddi ve teknolojik üstünlükleri bir tarafa bırakılsa bile, Birinci Dünya ve İstiklâl savaşlarında 7-8 tane Avrupa devleti, yani bugün içimizdeki hainleri teşvik eden, gazlayan, kudurtan, onlara göz kırpıp cesaretlendiren… Haçlı sürülerinden 7-8 devlet ile aynı anda 9 cephede bu millet savaşmıştır. İngilizleri, Fransızları, İtalyanları... bir tarafa bıraksak bile, sadece Rusya’nın o tarihteki, yani 1912’li yıllardaki nüfusu 129 milyon, Osmanlı’nın nüfusu ise (Gayr-i Müslim tebea da dahil) 42 milyondur.(1)Mermi bulamamışız taş atmışız. Kum torbası bulamamış, kendimizi siper etmişiz. Ekmek bulamamış, ot kökleri, süpürge tohumları, ağaç kabukları yemişiz. Karınca yuvalarından arpa-buğday taneleri toplamışız. Analarımız-bacılarımız çocuğuna giyecek bulamamış ama mermileri sarıp sarmalayıp ıslatmamışız. Sadece Çanakkale’de 253 bin şehit vermişiz. Köylerde ölülerimizi kaldıracak erkek kalmamış… Her evden, her aileden 3-5 şehit vermişiz, ama yine de aziz vatanı esaret altında bırakmamışız, kalleş Batılıları sürüp çıkarmışız da onların maşası durumundaki üç-beş çapulcuya mı pes diyeceğiz, yeter ki erkekçe, mertçe karşımıza çıksalar. Bunu ABD ve AB dediğimiz sözde dost ve müttefiklerimiz gayet iyi biliyor. Ama olsun onların zararı ne? Kaybı ne? Ölenler, ağlayanlar, ocağı sönenler, ciğeri yananlar, öksüz kalanlar başkaları. Kendileri değil. Onların istediği de zaten bu. “Ağacı; sapı kendi dalından olan baltayla keserler” atasözünde olduğu gibi. Bu millet birbirinin gırtlağına sarılsın, boğazını kessin, karnını deşsin bir birini kırsın. “Kurt puslu havayı sever” hesabı, onlar da muradına ersin. İslâm âleminin zenginliklerini sömürmeye, kemirmeye, semirmeye devam etsinler.   Günümüzde hâlâ söylenen bir atasözü vardır: “Bizans oyunları” diye. Şeytanı bile kıskandırıp hayrete düşürecek hile, desise ve kalleşlikler için kullanılır. Batılı’nın mayası da bu oyunlarla yoğrulmuştur. Tarih bunun örnekleriyle doludur ama ben yakın tarihten bir misal vereceğim:İngilizler çok az bir kuvvet bulundurarak, yarım milyar nüfuslu Hindistan’ı, 15 bin km. öteden gelip 300 sene sömürmüşlerdir. 1920 yıllarda Hindistan-Pakistan ayrılmış değildir. Hindu ve Müslüman ileri gelenleri gizli bir toplantıda, dinî ihtilafları ve kavgaları bir kenara bırakıp, birlik ve beraberlik içinde hareket ederek, memleketlerinden İngiliz sömürgecileri kovma kararı alırlar. Misyoner casusları sayesinde bunu haber alan İngilizler, 5-6 tane casuslarına Müslümanların hoca kisvesini giydirip, Hindu-Müslüman karışık insanların yaşadığı bir mahallede, Hindularca kutsal sayılan ve dokunulmazlıkları olan inekleri sopalarla dövdürürler. Bunu gören Hindular, hoca kisveli kişilerin üzerine saldırıp dövmeye başlarlar. Müslümanlar: “bizim din adamlarımızı neye dövüyorsunuz?” diye Hindulara müdahale ediyorlar… böylece bir mahalle kavgası, daha sonra şehir kavgası, bilâhare Hindistan çapında Hindu-Müslüman kavgası çıkarılmış, körüklenmiş, 2.5 milyon insan ölmüş, onlar kavga ederken İngilizler 1940’lı yıllara kadar Hindistan’da kalmaya devam etmişlerdir. (2) Aynı oyunları Cumhuriyetin ilk yıllarında da oynamışlar, Şeyh Said’e isyan ettirmişler, iş işten geçtikten sonra bunun farkına varan Şeyh Said; Diyarbakır’daki mahkemesinde; “Bizim en büyük düşmanımız İngilizlerdir”(3) demiştir ama, torunları bugün yine aynı hataya düşüp İngiliz yani Haçlı oyunlarına kurban olmaktadırlar. Bu ve benzeri birçok Bizans oyunlarını içimizdeki hain ve zavallıların idrak nazarlarına havale ediyor ve sözlerimizi şairin sözüyle bitiriyoruz:Uğruna can feda nazlı vatanınSonun Hak bilir bize çatanınEşkıyayım diye dağda yatanınAlnına kurşunu çakanlardanız.

 

Dipnotlar:1- Mustafa Armağan, “Osmanlı İnsanlığın Son Adası”, DA Yay. İst. 2002, s. 212-215.2- Mehmet Oruç, Yeşilay Dergisi, Mart 2002, sayı: 820, s. 11.3- Yavuz Bülent Bakiler, “Türkistan Türkistan”, TDV Yay. 7. Baskı, Ankara 1197, s. 127.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.