Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.51
  • EURO
    34.95
  • ALTIN
    2435.6
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64049.93$

Siyasi Gerginlikten Uzlaşmaya ve Ekonomik Durgunluktan Refah Toplumuna

08 Nisan 2017, Cumartesi 08:33

4.Günümüz insanlığına gereksinim duyduğu yeni bir medeniyet sunma iddiamız varsa bunun gerekli şartları olacaktır elbette. Toplumlar ancak farklı ırklar, dinler ve inançlardan olan toplumlara analık yapabildikleri oranda medeniyet kurabilirler. Medeniyet kuranlar da ya Arapça umm, yani analık etmekten müştak ümmet toplumları ya da imparatorlukları oluştururlar. İslam’ın kutlu insan anlayışıyla medeniyet coğrafyamızda bir çağdaş yüksek insani hayat tarzını hedefleyen toplumsal yapıyı öngörmek durumundayız.

Hıristiyan toplumun içinde Yahudi ve Müslüman’a hayat hakkı tanınmayan, hatta katolik toplumun içinde Protestan ve Ortodoks mezhep mensuplarına göz açtırılmayan dönemlerde Osmanlıda Hıristiyan, Yahudi, Katolik, Ortodoks ve Protestanlar nasıl yaşadılarsa günümüzde de Batının başaramadığı bu insani düzeyi İslam’ın “mazlumun dinine bakılmaksızın korunacağı” ilkesinden yola çıkan medeniyet iklimimizde başka din ve mezhep mensupları herhangi bir baskıya maruz kalmamaktadırlar. Bazı batı ülkelerinde mabetlere kamalıhaç resimleri çizilmektedir ki artık batının batı medeniyet değerlerinden vazgeçip ırkçı ve dinci bağnazlıklar sergileyenler prim yapmaktadırlar.    

5.Batıdaki belli mihraklar tarafından köpürtülen İslamofobia (Müslüman karşıtlığı) ateşini söndürmek için insaf ehli batılı kişileri barış ve dostluk köprüsü için etkin hale getirmek, gerekmektedir. Topyekun yargılamalar, bize muhabbet duyan insaflı batılıları bizden uzaklaştırıp onların kucağına atar.

Onlar nasıl ki bizim içimizden taraftar edinebiliyorlarsa biz de Batı değerlerini savunanlarla irtibatı koparmamamız gerekmektedir. Niceleyici edatlarını da “tümel” değil de “tikel”, “bütün” değil de “bazı” şeklinde kullanmalıyız. Müfrit Türk ve İslam karşıtı batılıları insaflı olanlarından ayırt etmeliyiz.

6.Yurt içinde çatışan tarafların rekabetçi unsurlara evrilmesini sağlayacak “zıtların ahenkli birliği”ni etraflıca düşünmek gerekir. Şunu öğrenmemiz gerekiyor. Hiçbir insan ve toplumsal grup mükemmel/yetkin değildir. Ve tek insan ya da toplumsal grubun mutlak doğruya sahip olduğu diğerlerinin kırıntı kabilinden de olsa doğruya yaklaşamadığı yargısı makul değildir.

Her insan ve toplumsal grubun gerçeği iyi niyetli çabaları ölçüsünde kısmen elde etmeleri mümkündür. Ancak kısmi doğrular bütüne doğru birleştirilmedikçe puzzle (bulmaca) tamamlanamaz. Asıl olan kırıntı kabilinden birey ve toplumsal gruplardaki doğruluk parçalarını ahenkli bir biçimde itmam etmektir. O halde öncelikle karşıtlarımıza da muhtaç olduğumuz kabullenilmelidir. 

7.Suret-i haktan görünüp kandan ve kinden beslenen nefretten palazlanan kesimlerin kamuoyu nezdinde deşifre edilmesi gerekir. İnsan değil de salt siyasal kurumlar yüceltildiği zaman insan ölümleri, bir komünist liderin dillendirdiği gibi “kan, adeta üreticilerin elindeki gübre hükmüne geçer. Oysa ki insanı yaşat ki devlet yaşasın tezini ileri süren bir medeniyetin mensuplarıyız. Yeryüzünde insanın dışında mükerrem sayılacak, insanı öteleyecek bir varlık ya da nesne yoktur.

8.Bir toplumun iki önemli öğesi vardır. İlki, değişmeyen sabitesi hükmündeki kadim değerleri/inançları, yani genel ifadeyle “toplumu o toplum yapan” özelde de “bizi biz yapan” öğe. İkincisi de değişebilen unsurları. Değişmemesi gereken öğeyi değişmesi gereken öğeymiş gibi değiştirmeye kalkışırsak, toplum savrulmuş olur “kendisi olmak”tan çıkar.

Değişmesi gerekeni de değişmemesi gereken gibi kutsarsak, toplumun gelişmesini tıkamış oluruz. Senteze ulaşmayan düşüncelerin pratiğe uygulanması olgunlaşmayan meyvenin dalından koparılması gibi beyhude bir tutumdur.         

9.Sağlıklı değişme, gelişme ve olgunlaşmanın nefsimizi okşayıcı iltifatlarla değil, iğneleyici, hırpalayıcı, uyarı ve öğütlerle gerçekleşebildiğini ilke edinmemiz gerekir. Bu bağlamda her düşünce ve tutumumuzdan hikmetler bulunduğuna bizi inandırmaya çalışan ayartıcılar yerine gerektiğinde bize dur, yanlış yapıyorsun, geleceğimizi karartıp kuruma, ülkeye zarar veriyorsun diyebilecek uyarıcıları bulmamız gerekir. Bizim iyiliğimiz için söylenen itici sözü, kötülüğümüz için söylenen iltifatlara yeğlemeliyiz.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.