Konya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.51
  • EURO
    34.79
  • ALTIN
    2422.6
  • BIST
    9738.66
  • BTC
    66450.1$

ŞEMÂİL-İ ŞERÎFLER -2

14 Nisan 2015, Salı 00:00

Şemâil’ler hilyelerden daha geniş ve kapsamlıdır. İki­sinin kaynağı da ha­dis kitaplarıdır.

Ben buraya bir örnek olması bakımından Yakın ta­ri­himi­zin âlim ve fâ­zıl devlet adamlarından olan Ahmet Cevdet Paşa’nın (ö: 1895), “Bazı Ev­sâf-ı Seniyye-i Muhammediyye” başlığı al­tında yazdığı “Şemâil” Özeti”ni alıyo­rum:

 “(Peygamber Efendimiz) Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Kimseye fenâ söz söylemez ve kimseye bed muâmele eylemez ve kim­senin sözünü kesmez, mülâ­yim ve mütevâzi idi. Haşîn ve galîz değil idi. Fakat mehîb ve vakur idi. Bey­hûde söz söylemezdi. Gülmesi  dahî te­bessüm idi.

O’nu ansızın gören kimseyi mehâbet alırdı ve O’nunla ülfet ve musâhabet eyleyen kimse, O’na cân ü gönülden âşık ve muhîb olurdu. Ehl-i fazl’a, derecele­rine göre ihti­râm ey­lerdi. Akrabasına dahî pek ziyâde ikram eylerdi. Lâkin onları, kendilerinden efdal olanla­rın üzerine takdîm etmezdi.

Hizmetkârlarını pek hoş tutardı. Kendisi ne yer ve ne gi­yerse, onlara dahî onu yedirir ve onu giydirir idi.

Sahî ve kerîm, şefîk ve rahîm, secî ve halîm idi. Ahd ü va’dinde sâbit, kavlinde sâdık idi. Elhâsıl, hüsn-i aklâkça ve akl ü zekâvetçe cümle nâsa fâik  ve her türlü medh ü senâya lâyık idi.

Kitap okumamış, yazı yazmamış olduğu hâlde, avâm ve havâsın zâhirî ve bâtınî umûrunda vâki olan hüsn-i ted­bîr ve tasarrufunu bir adam dü­şünse, o Haz­ret’in ne mer­tebe akl ü fehm ü zekâsı olduğunu derhâl anlar; ve zulumât-ı cehl içinde kalmış kabâil-i Arab ara­sında büyüyüp ve    Cezîretü’l-Arab gibi bir hücrâ ma­hâlde zuhûr eyleyip de, ümmî olduğu halde enfüs-ü âfâkı  envâr-ı  ulûm-u maârif ile münevver ettiğini bir akl-ı selîm sâhibi teemmül etse, bilâ tereddüt, O’nun dâvâ-yı  nübüvvetini cezmen tasdîk eyler.

Yemede, giymede kadar-ı zarûret ile iktifâ ve ziyâ­de­sin­den ibâ eylerdi. Bulduğunu yerdi, bulduğunu gi­yerdi ve tam doyunca ve karnı dolunca ye­mezdi. Üze­rinde yatıp uyuduğu döşek, deriden mâmûl olup içi dahî hurma lifi idi.

Az vakit içinde bunca fütûhâta mazhar olmuş ve vâ­ri­dât-ı islâmiye ço­ğalmış iken, dünya malına aslâ iltifat eylemezdi. Ve ganâimden kendisine âit olan em­vâlin ekse­riyetini müstehaklarına sadaka edip, kendi taay­yüşü için pek az bir şey alıkor du. Bu cihetle, bâ­zen istikrâza (borç almaya)  mec­bûr olurdu.

Ehl-i Beytinin ekseriyâ yedikleri arpa ekmeği, yâ­hut hurma idi. Ve dâr-ı ukbâya azîmetinde, en sevgili zev­cesi olan Âişe hazretlerinin hücre­sinde, cüz’î arpa­dan başka yiye­cek yok idi. Zırhı bir Yahûdi yedinde merhûn idi ki, iyâlinin nafakası için otuz sâ’ arpa ödünç alıp, zır­hını rehin etmiş idi.”

Metinlerde geçen bazı kelimelerin karşılıkları: Hılkatçe: Yaratılış ba­kı­mından; Beni âdemin ekmeli: İnsanların en mükemmeli; Tâmmül âzâ: Her uzvu eksiksiz; Habîb-i Hudâ: Allah’ın sevgili Peygamberi; Matbû: Hoş, güzel; Mevzûn: biçimli, yakışıklı; Karîb: Yakın; İtidâl: Ölçülü; Nebiyyi Müctebâ: Seçilmiş Peygamber; Lemeân etmek: Parlamak; Fem-i saâdeti: Mübarek ağzı; Âbdâr: Taze, parlak, zarif; Tâbdâr: Parlak, ışıklı; Rayihâ-yi Tayyibe: Güzel koku; Havass: Duyular; Azimetinde: Gidişinde; Suhûlet: Kolaylık; Mehîb: Heybetli, azemetli; Mehâbet: Bir büyük karşısında çe­kinme, saygı; Ehl-i Fazl: Faziletli, erdemli; Sahî: Comert; Secî: Cesur; Halim: Yumuşak; Zekâvet: Çabuk anlama kabili­yeti; Zulûmat-ı Cehl: Ce­haletin karanlıkları; Kabâil-i Arap: Arap kabi­leleri; Ceziretül Arap: Arap Yarımadası; Enfüs ü Âfak: Gözle görülen görülmeyen âlemler; Cezmen: Kesinlikle; İbâ: Çekinme, sakınma; Vâri­dât-ı İslâmiye: İslâmın gelirleri, bütçesi; Ganâim: Ganimetler; Taayyüş: Yaşama, geçinme; İstikrâz: Borç; Yedinde merhûn: Elinde rehin edilmiş; Sâ: Bir tartı birimi.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.