Konya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.52
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2419.3
  • BIST
    9669.67
  • BTC
    66602.83$

Şefkat ve Merhamet Timsali

26 Eylül 2016, Pazartesi 08:48

Yüce dinimiz İslâm; yaratılanlara merhametli davranmayı, onlara acımayı, zararlı şeylerden korumayı, madur olanların maduriyetini giderip gönüllerine huzur ve sevinç vermeyi ve yaratandan ötürü yaratılanı sevmeyi öğretir. Özellikle yetim ve öksüzlere, çocuklara, kadınlara, yaşlılara, emrimiz altındaki insanlara ve hayvanata merhamet ve şefkatli olmayı telkin eder.

Endülüslü âlim İbn-i Hazm şöyle der:

“Âhiret saâdetini, dünya hakîmliğini, huzurlu bir hayatı, bütün ahlakî gü­zellikleri, bütün fazîletleri kazanmak isteyen kişi, Hazret-i Muham­med(s.a.v.)’i örnek alsın! Zira Rasûlullâh (s.a.v.) bütün hayırlarda hep ile­ridedir. Allâh Teâlâ onun ahlâkını övmüş, bütün faziletleri en mükemmel şekliyle onda toplamış ve onu her türlü kusurdan arındırmıştır.”(1)                                         

 

Yüce kitabımız Kur’an-ı kerimin adeta yaşayan bir örneği olan sevgili Peygamberimiz, insanları hidayete kavuşturmak için hayatını, her şeyini ortaya koyarak, bu uğurda her türlü eza ve cefaya maruz kalmış, lâkin bedevi bir topluluktan tüm dünya ya örnek olacak medeni bir toplum meydana getirmiştir.

 

O rahmet ve sevgi peygamberiydi. Yaratılanı Yaratandan ötürü sevmek ve merhamet etmek O’nun sünnetidir. Nitekim Kâinatın Efendisi: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçek manada iman etmiş olamazsınız.” buyurarak imanı toplumsal barışın temel taşı yapmıştır. Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-, bütün insanlığa karşı sonsuz bir şefkat ve merhametle doluydu.

 

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, o son derece izzet ve şeref sâhibidir. Sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkündür, üzerinize titrer. Mü’minlere karşı çok şefkatlidir, çok merhametlidir.”(2)  

 

Kendisinden düşmanlarına karşı beddua isteminde bulunanlara O’nun verdiği cevap, kendisinin bunlar için değil rahmet ve merhamet peygamberi olarak gönderildiği şeklinde olmuştur. Öz bir ifadeyle O, insanı insan yapan erdemlerin, değerlerin odaklandığı bir şahsiyetti. O ve ümmeti, düşmanlarına bile merhametlidirler.

 

Hz. Âişe vâlidemiz şöyle buyurur:

“Rasûlullah (s.a.v.) hiçbir zaman sabahtan kalan yiyecekleri akşam için, akşamdan kalanları da sabah için saklamadı. Bir elbiseden iki adet edinmedi. Ne iki gömleği ne iki ridâsı ne iki izârı ne de iki çift ayakkabısı oldu. Evdeyken boş durduğu da hiç görülmemiştir. Ya bir yoksulun ayakkabısını tâmir ederdi veya bir kimsesizin elbisesini dikerdi.”(3)  

 

Hz. Peygamber (s.a.v.) hayvanlara ve nebâtâta karşı da sonsuz merhamet sahibiydi. Müşrikler ihânet edip anlaşmayı bozdukları ve savaşı tercih ettikleri zaman Rasûlullah (s.a.v.), on bin kişilik muhteşem ordusuyla Mekke’ye doğru yola çıkmıştı. Arc mevkiinden hareket edip Talûb’a doğru giderken, yolda yavrularının üzerine gerilmiş ve onları emzirmekte olan bir köpek gördü. Hemen ashâbından Cuayl bin Sürâka’yı yanına çağırarak onu bu hayvanların başına nöbetçi dikti. Anne köpeğin ve yavrularının İslâm ordusu tarafından rahatsız edilmesini önledi.(4)    

 

Rasûlullah (s.a.v.), yine bir gün Ensâr’dan bir kişinin bahçesine uğramıştı. Orada bulunan bir deve, Peygamber Efendimiz’i görünce inledi ve gözlerinden yaşlar aktı. Efendimiz, devenin yanına gitti, kulaklarının arkasını şefkatle okşadı. Deve sâkinleşti. Bunun üzerine Rasûlullah:

“–Bu deve kimindir?” diye sordu. Medîneli bir delikanlı yaklaştı ve:

“–Bu deve benimdir ey Allah’ın Rasûlü!” dedi. Rasûlullah:

“–Sana lutfettiği şu hayvan hakkında Allah’tan korkmuyor musun? O, senin kendisini aç bıraktığını ve çok yorduğunu bana şikâyet ediyor”buyurdu.(5)   

 

Cenâb-ı Hak, bizleri dâimâ Peygamber Efendimiz’e hakkıyla ümmet, kendine de hakkıyla kul olmayı bahşettiği sevgili kullarından eyleyip, bütün mahlûkâta karşı şefkat ve merhameti gönüllerimizin bitmez tükenmez hazinesi eylesin… Âmîn…

Gönülden Muhabbetlerimle.

 

Dipnotlar:

1-İbn-i Hazm, el-Ahlâk ve’s-Siyer, Kahire, 1962, s. 19-20, 50.

2-Tevbe, 128.

3-İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, Beyrut 1979, I, 200.

4-Vâkıdî, II, 804.

5-Ebû Dâvûd, Cihâd, 44/2549.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.