Konya
19 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.85
  • ALTIN
    2508.1
  • BIST
    9673.89
  • BTC
    64630.54$

“SANA NE YAPTILAR?”

18 Eylül 2019, Çarşamba 08:45

Torosların zirvesinde Taşkent’te dünyaya gelir. Babası ,elim bir  ölüm olayından sonra ailesini  alır ve İstanbul’a taşınır. O sıralar ileride önemli  bir adam olacak olan Davutoğlu 4-5 yaşlarındadır. İstanbul’a taşınırlar ama memleket   onlar için bir sevdadır. Atalarının topraklarını unutmazlar..Her fırsatta Taşkent’e gelir, giderler.

Gençlik ve öğrencilik yıllarında siyasete mesafeli durduğu söylenir.

O yıllarda öğrencilik dışında severek yaptığı işin , ülkdeki siyasi gelişmeleri  kendisine yakın bulduğu dar bir çevre ile müzakere etmek olduğu söylenir.Osmanlı, Cumhuriyet ve Atatürk konularında iddialı fikirleri olan genç  ve idealist bir insandır.Belli konularda  karşısındakini dinlemektense  daha  çok konuşmayı tercih etmesi o yıllarda  edindiği alışkanlıktır. Gençlik yıllarından sonra da  bu  huyunu hayatı boyunca devam ettirdiği   söylenir. Zaman içerisinde   konuşma üslup ve disiplini olan müthiş  bir hatip olur.Heyecanlı ve çoşkulu konuşur. Konuşmalarında az da olsa mülayım ama daha  çok serttir. Sert bir yüzle ve sert sözlerle  rakip gördüğü insanları yerden yere vurur. Bazen konuşurken ne yazık ki kontrolünü kaybettiği anlar da olur. İşte böye anlarda söylememesi gereken  bir takım sözler de çıkar ağzından.

Hayatını üniversite hocalığı üzerine planlar. Saygın üniversitelerde hoca olacak. Öğrenci yetiştirecek. Kitap yazacak ve konuşacak. İnsanlığı  ilmiyle aydınlatacak. Nitekim uzun yıllar böyle de olur.

Neredeyse bütün hayatı ilim olan, üniversite olan Ahmet Davutoğlu hayatını  bu değerler üzerine bina etmeye çalışırken günün birinde  Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’le tanışır. Bu tanışmadan 2-3 yıl sonra Ak Parti kurulur.  Fakat o  hayatını  üniversite hocası olarak devam ettirme    karar ve azmini  muhafaza etmektedir.Lakin  kendisi gibi düşünmeyen bir  Recep Tayyip Erdoğan ve  bir de Abdullah Gül vardır.

Ak Parti kuruluşunu tamamlamış ve iktidar olmuştur.

Dönem Abdullah Gül’ün başbakan olduğu  dönemdir.

Onu ikna ederek Ankara’ya  getirirler.

Önce hükümette başdanışman olur.

Tayyip  Erdoğan başbakan, Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olunca aynı anda her ikisine de  dış politika danışmanlığı  yapar.

Yıldızı hızla parlamaya başlar. Adeta  Gözyüzünü aydınlatan yıldızlar gibidir. İsmi yurt içinde ve yurt  dışında duyulan, bilinen, ağırlığı olan ve güvenilen devlet adamı olur bir anda. Gençlik yıllarında siyaseti aklından bile geçirmeyen bu genç adam, devletin zirvesine doğru yürüyerek değil, koşarak çıkar.Tabi onu zirveye çıkartan şüphesiz ki aklı ve yetenekleridir ama arkasındaki itici gücün Erdoğan ve  Gül olduğunu da kabul etmek lazım. Bu ikilinin onun üzerinde asla gözardı edilmemesi gereken hakları var.

Önce Dış İşleri Bakanı  yapılır.

Tayyip bey Cumhurbaşkanı seçilince  parti kongresinde onun elinden tutar ve milyonlarca kalabalığın önünde, ellerini birleştirerek havaya kaldırır ve Davutoğlu’nu  Ak Parti’nin genel başkanı ve başbakan olarak ilan eder. O sıralar bu görevi bekleyen partinin daha başka ağır topları da vardır ama Erdoğan en güvendiği adam olarak partiyi ona teslim eder, Başbakanlık koltuğunu da ona verir.     

 Taşkent’in sert yüzlü adamı  hayatında yeni bir yükselişe daha geçer. Çocuk yaşlarda Taşkent’ten, İstanbul’a oradan da Ankara’ya gelirken aklından bile  geçirmediği ve hayal etmediği başbakanlık  koltuğu  kendisine teslim edilir

 AK Parti gibi büyük ve kitleleri arkasından sürükleyen  bir partinin genel başkanı olur.. 

Başbakan  olur.               

Uzmanlık alanı dış politika olduğu için yıllarca devletin Avrupa Birliği, Kıbrıs, Irak, Suriye politikalarında belirleyici isim olur. Mesela, “Komşularla sıfır sorun politikası” ona ait bir sözdür. Ama hayata geçmeyen  bir sözdür.Suriye konusunda da her ne kadar sonradan kabul etmemiş olsa da aktif rol oynayan isimlerden birisi olur. Fakat devlette işler tam da  iyi giderken beklenmedik bir anda “ego” denen bela başına musallat olur. Cumhurbaşkanı Tayyip Beye karşı duran iç ve dış  mihraklar, Başbakan olan Ahmet  Davutoğlu’nu ele alırlar. Ortalık fitneden, fesattan geçilmez  hale gelir.  Ne yazık ki bu süreçte Davutoğlu kendisini, her şeyin üstünde görmeye başlar. Tayyip Erdoğan’a itiraz etmeler, kafa tutmalar, “Ben yaptım. Ben emir verdim” sertliği, uyumlu giden ortamı bozar. Ayrıca  bu süreçte Erdoğan’a rağmen ve Erdoğan’ı “yok” sayan icraatlar da  gündeme gelir.

Peki neden böyle oldu, nasıl oldu?

Onu da anlatalım.

Ahmet Davutoğlu belli bir yaştan sonra siyasetçi yapılan bir insan. Yani  fazla bir siyasi tecrübesi yok. Belki siyasetin mutfağında biraz pişmiş/pişirilmiş  olsa böyle olmazdı, olmayacaktı..   Siyasete  belli bir  yaştan  sonra giren Hoca onca  iyi niyetine rağmen kuşatıldı. Çevresi daraltıldı.  Bu konuda  kendisinin  istismar edildiğini  düşünenlerdeniz.

Bu  hikayenin başka bir ilginç yanı da şu..

2016 yılında başbakanlıktan   ve  parti genel başkanlığından istifası istenen Davutoğlu; “partinin bölünmemesi için görevi bıraktığını” söylemişti. Kendisi bugün ne yapıyor? Partinin bölünmesi için, yeni parti kuruyor. Genel başkanlığı bıraktığı gün yaptığı kongre konuşmasında Tayyip Beyin gözlerinin içine baka baka “Ailem, ailendir. Ailen, ailemdir” diyen bir insan, bu sözleri  söylediği  insanı yeni bir parti kurmak suretiyle sallamaya çalışıyor.

Davutoğlu ayrıca çok sert çıkışlar yapmaya devam ediyor. Karşı tarafı sert olmakla eleştirirken, kendisi de sert çıkışlar yapıyor.

Geçmişte kendisini zirveye taşıyan bir  insana karşı değil de sanki siyasi bir hasma saldırıyor.O zarif, ilim, irfan ve konuşma sanatına  hakim insana ne oldu? Bizim kültürümüzde “Ahde vefa” denen yüce değer ayaklar altında kaldı. Dava dümura uğradı. Karşıtlık husumete, kin ve hatta kan davası şekline  döndü.      

Yazıyı Attila İlhan’ın bir mısrasıyla bitirelim.

“Çok değişmişsin sen birden tanıyamadım,

Sana ne yaptılar, sana ne yaptılar?”      

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.