Konya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.38
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2325.8
  • BIST
    9079.97
  • BTC
    70443.01$

SABIR İMANIN YARISIDIR

25 Ocak 2016, Pazartesi 09:29

Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak, yüzden fazla âyette bizlere sabrı tavsiye etmektedir. Peygamber Efendimizin seçkin ashabından olan Abdullah İbni Mes’ud ‘’Sabır imanın yarısıdır’’ derken, diğer yarısının da şükür olduğunu anlıyoruz.

Mevlâ’mız bizlere sabırlı bir Mü’min olmamız için tam yirmi üç defa ‘’Sabırlı olun’’ diye emrederken ‘’Allah hükmünü verinceye kadar sabret!’’(1) diye buyururken, yapılan zulümlerin, haksızlıkların hiçbir zaman yerde kalmayacağını, gözyaşların boşuna akıtılmadığını herkesin göreceğini bildirmektedir.

Cenab-ı Hak,  "Sabret! Sana zorluklara dayanma gücünü verenin yalnızca Allah olduğunu bil!"(2) buyururken de, mazlûmların boğazına yapışan ellerin bir gün yana düşeceğini belirtiyor; zulümden kurtulmak için çıkmaz sokaklara girmemek, ses vermeyen kapıları çalmamak gerektiğini hatırlatıyor. Müslüman’ın zorluklara dayanması, dayanma gücünü yalnızca Allah'ın kapısında araması, sadece O'na el açması ve O'ndan yardım dilemesi gerektiğini unutmamaya çağırmaktadır.

Bu durumda imanı olgunlaştırmak, mükemmelleştirmek için samimi bir şekilde ibadet ve taatlarımızla gayret etmemiz gerekiyor, yani sadece ’iman ettim’’ demekle iş bitmiyor.

Zulüm ve haksızlıklar karşısında sabırlı olup dayanmak elbette kolay olmayan bir durumdur. Ancak böyle sıkıntılar karşısında sabırlı hareket edebilmek için her daim Mevlâ’mızı zikir ederek ve namaz kılarak enerji toplayacağımızı Cenab-ı hak, ayeti kerime’de  "Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah'tan yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir " diye bizlere bildirmektedir.(3)     

İnanan insanlar ümmet olmanın bilinciyle hareket etmelidirler. Lâkin manevî boyutun zayıflamasının¸ inananların olabildiğine dünyayı daha çok önemsemeleri ve ahlâkî sefahatin artmasının şüphesiz bunda pek çok etkisi vardır. Velhasıl pek çok unsurun etkisiyle ümmet olma bilincimizi maalesef yavaş yavaş kaybediyoruz.

 Değerlerimiz zayıflıyor ve pek çok vasfımız sadece lafta kalıyor. Buna paralel olarak ibadet şuurumuz da kayboluyor. Hatta ibadetlerimiz sıradanlaşıp¸ lezzet alamaz oluyoruz.

Ümmet olma bilinci, tüm inananları kardeş yaptığı gibi, bütün insanlığın da adalet, barış ve insan haklarına saygılı bir düzende yaşamasının teminatıdır. Esasında Müslümanları birbirine bağlayan ne kadar etken varsa¸ bunları bir şemsiye altında toplayan ana unsur ümmet bilincidir.

     ‘’Ümmet bir inanç bloku demek. Yani aynı Allah’a, aynı Peygambere, aynı kıbleye yönelik insanların oluşturduğu bir birliktir değil mi? Ne yazık ki biz bu ana kavramları kaybettik. Ya mezhep ya ırk ön plana çıktı. Veya grup ön plana çıktı. Ümmet bütün müminleri kapsayan bir şemsiyedir değil mi? Biz ümmet bilincini ön planda tutacağımıza grup kimliğimizi, cemaat kimliğimizi ön plana çıkardık. Maalesef o büyük şemsiyenin altından çıktık. Onun için parça parça olduk. Namazda aynı kıbleye doğru yöneliyoruz ama bir ümmet olmanın ana hedefinden, gayesinden fersah fersah uzaklaştık. Neticede kendi zaaflarımızı yaşıyoruz.’’(4)

Hâlbuki biz Müslümanlar ümmet şuuruyla hareket ettiğimiz dönemlerde, Allah (c.c.) bizi yeryüzünde adaleti tesis eden, milletini asırlar boyu güven ve huzur içinde idare eden büyük devletleri kurmakla şereflendirdi. Bütün insanlık hâlâ, bizim, tarihteki o adil yönetimimizden bahsetmektedir.

Bir insan olarak, hem vatanımızda ve hem de diğer İslâm ülkelerinde meydana gelen olaylardan etkilenip üzülmekteyiz. Bu İslâm ümmetinin durumu ne olacak diye? 

Ortadoğu’da İslâm âleminin çektiği sıkıntıların kaynağı Müslümanların birlik beraberlik içinde olmayışı ve İslâm ümmetinin gereğinin yapılmamasından kaynaklandığını görüyoruz.

İslâm ümmetinin fertleri olarak bizlere düşen vazifeler var. Kardeşliğimizin gereklilikleri var. Bizleri yaratan ve bizi bizden daha iyi bilen Rabbimiz şöyle ferman buyuruyor.“Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.(5)

Kardeşlik, gönülden gönüle uzanan ve yürekleri birbirine bağlayan ülfet ve samimiyet köprüsüdür. Kardeşlik, sıkıntılı ve zor zamanlarda, gönül alıcı tatlı bir sözle ve güler yüzlü bir çehre ile destek olmaktır. Kardeşlik, yağmurun getirdiği rahmet gibi birbirimize rahmet ve bereket olmaktır. Birlik ve beraberliği yaralayacak her türlü olumsuzluktan kaçınmaktır.                                                                                                              

Cenâb-ı Hak, yüce kitabımızda “Ey İman edenler! Allah’tan korkarak hareket eder de takva dairesinde bulunursanız Allah size hakkı batıldan ve doğruyu eğriden ayıracak bir kabiliyet, bir nur verir”(6) buyuruyor. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’ de “Müminin ferasetinden korkun o Allah’ın nuru ile görür”(7) buyurarak Müminin Allah’ın kendisine verdiği kabiliyet ile geleceği göreceğini ve bazı olayların hakikatine erebileceğini ifade etmişlerdir. Rasûlullah (s.a.v.):                                                                                                                                               “Düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyiniz; Allah’tan âfiyet dileyiniz! Fakat düşmanla karşılaşınca da sabrediniz (cepheden kaçmayınız)!” buyurur.(8)

İslâm, en büyük cihâdı; kişinin kendisini mânen geliştirmek, nefsinin lüzumsuz ve zararlı arzularını dizginleyerek rûhânî hayatını ulvîleştirmek için sarfettiği gayret olarak görmüştür. Nitekim Allah Rasûlü (s.a.v.), zorlu bir seferden dönen gâzîlere:                                                                     “–En hayırlı bir şekilde geldiniz. Şim­di kü­çük ci­hâd­dan en bü­yük ci­hâ­da döndünüz!”               bu­yurmuştu. Onlar:                                                                                                                                          “–En büyük cihâd nedir?” diye sordular. Rasûlullah(s.a.v.):                                                                                    “–Kulun, he­vâ­sı ile mü­câ­he­desidir” cevabını verdi.(9) 

Unutmayalım ki hiçbir gölgenin bulunmayacağı kıyâmet gününde Arş-ı Âlâ’nın gölgesi altında muhafaza edilecek yedi sınıftan biri de, birbirlerini Allah için seven din kardeşleri olacaktır.(10)

 Dipnotlar:                                                                                                                                                                            1-Yûnus Sûresi, 10/109.                                                                                                                                          2-Nahl Sûresi, 16/127.                                                                                                                                       3-Bakara Sûresi, 2/153.                                                                                                                                              4- Ali Rıza Temel, Ümmet Olarak Neleri Kaybettik,  Altınoluk Dergisi Eylül – 2015.                                                                   5-Enfâl Sûresi, 8/46.                                                                                                                                                  6-Enfâl Sûresi, 8/29.                                                                                                                                                  7-Tirmizi, Tefsir, 6.                                                                                                                                     

8-Buhârî, Cihâd, 112; Müslim, Cihâd, 20.                                                                                                            9-Beyhakî, ez-Zühdü’l-kebîr, s. 198/374; Sü­yû­tî, Câ­mi, II, 73/6107.                                                                 10-Bkz. Buhârî, Rikak, 24.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.