Konya
16 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.49
  • EURO
    34.60
  • ALTIN
    2476.2
  • BIST
    9535.93
  • BTC
    62983$

RIDVAN  BÜLBÜL  AĞABEY

12 Temmuz 2019, Cuma 08:48

1971 yılıydı. Ortaokul ‘da öğrenciydik.

O  yıllarda sahibi  rahmetli Mustafa Naci Gücüyener olan Yeni Konya Gazetesi’nde  haftada bir kaç gün köşe yazısı yazıyorduk. Sonra  yine  o  dönemde sahibi rahmetli  Ziya Tanrıkulu olan Türkiye’de Yarın Gazetesi’nde (bugünkü Merhaba gazetesi’nde) arada bir yazı yazdık.

Rıdvan Bülbül ağabeyi o yıllarda tanıdım. Kendisi  eğitimli, bilgili ve etkili bir gazeteciydi. Mesleğinin  zirvesinde olan bu önemli  insanla  tanışmayı ve konuşmayı ne kadar çok istediğimi hiç unutamam. Acaba günün  birinde mümkünse en kısa zamanda onunla tanışabilecek miydik,  konuşabilecek miydik? Fatih Çarşısı ya da Konaltaş İşhanı’nda olduğunu tahmin ettiğimiz bürosunda dönemin büyük ve önemli adamları kendisini ziyaret ediyor, bazı konularda ona  danışıyor  ve şehirdeki  hakim kanaate göre de ondan  fikir alıyorlardı. 

Bahsettiğim yıllarda yazıyorduk  ama  yaşımız küçüktü. Eğitim ve bilgimiz de yaşımıza göreydi. Yazarlıkta  örnek aldığım ve onlar gibi yazmak istediğim iki insan vardı. Birisi Rıdvan ağabey diğeri de Suad Abanazır. O yıllarda Konya’da üniversite yoktu. Sadece  Eğitim Enstitüsü ve Cıvıloğlu’ndaki DMMA vardı. Ayrıca Konya’ya uçak seferleri yoktu, televizyon yayınları yoktu.  Bu iki kalem ustası bu konularda  yazılar yazıyordu.

Rıdvan Bülbül  ağabeyin  sadece Konya’da değil;İstanbul  ve Ankara  başta olmak üzere bir çok şehirde de etkili  bir çevresi ve dostları vardı. Ankara’da Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nda  okurken o  dönem gazetelerin  merkezi olan ünlü  Rüzgarlı sokakta gazetelere  girmiş çıkmış aralarında  Cüneyt Arcayürek, Altan Öymen   başta olmak üzere çok sayıda gazeteci  ve  siyasetçi ile kalıcı  ve özel dostluklar kurmuştu. Bir sonraki dönemde Ankara’nın ünlü gazetecilerinden Muammer Yaşar Bostancı ve Teoman Erel’le özel dostlukları  olmuştu.  Abdi İpekçi ve Hasan Pulur’la da özel bir dostluğu vardı.   

Siyastçilerle de çok özel dostlukları vardı. Mesela; Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Alpaslan Türkeş, Turhan Feyzioğlu, Ferruh  Bozbeyli  gibi parti genel başkanları ileyakından tanışıklığı vardı. Bu liderler özellikle Konya’daki siyasi iklimi o yıllarda Rıdvan Ağabey ile  konuşurlardı. Necmettin Erbakan Konya’da yaptığı bir basın toplantısında Rıdvan Ağabey’i  göremeyince, Rıdvan Ağabey’i  aratmış ve o gelinceye kadar basın  toplantısını  başlatmamıştı. Bir çok önemli siyasetçi ile de yakın dostlukları vardı. 1960’lı yılların İhsan Kabadayı’sı, 1960’lı yılların Faruk Sükan’ı, Bahri Dağdaş’ı, Mustafa Üstündağ’ı, Sedat Çumralı’sı, Sadi Irmak’ı, Vefa Tanır’ı  onun görüştüğü ve konuştuğu insanlardı. ANAP döneminin bakanları da onun dostuydu. Bu şehirdeki valiler,belediye başkanları, önemli siyasetçiler ve şehrin ileri gelenleri de onun dostu olmuşlardı.

1974 yılında yazdığım yazıların ilgi görmeye başladığı bir sırada ben de Rıdvan Ağabey ile tanışmış ve konuşmaya başlamıştım. Sonra o  1983  yılında Milliyetçi Demokrasi Partisi’nden  pek de istemediği halde milletvekili adayı yapılmıştı. O seçimler sırasında, Alaaddin Meydanı  civarında  Tahir Paşa Camii’ne  açılan sokakta    Bölge Çalışma Müdürlüğü’nünde bulunduğu binada Anadolu Ajansı’nın bürosu vardı. Seçim sonuçlarının açıklandığı gece Rıdvan Ağabey çok heyecanlıydı. O gece sonuçları öğrenmek için Rıdvan Ağabeyin yanına epeyce gelip   gitmiştim ama o seçilememişti.

1986-1991 yılları arasında Anadolu’da Bugün Gazetesi’nin  Yazı İşleri Müdürüydüm ve artık Rıdvan Ağabey ile birbirine güvenen iki yakın dost  olmuştuk. Tam olarak hangi yıl olduğunu hatırlamıyorum ama Gazeteciler Cemiyeti’nin seçimi vardı ve kendisi bana yönetimde görev almamı teklif etti. Teklifi kabul ettim. Onunla birbirimize daha da yakınlaşmıştık.Ankara’da ve burda  müşterek dostlarımız da   vardı.  Ayrıca ben ona, o da bana  güveniyordu. Ben ona her zaman saygılı oldum.

1991 yılında kader bizi aynı gazetede bir araya getirdi. Ben o yıl Yeni Meram Gazetesi’ne geçmiştim. 14 yıl aynı gazetede bulunduk. Sonra  ben ayrıldım. Ama o benim için her zaman gazeteciliğini, dürüstlüğünü örnek  aldığım bir insan ve Rıdvan Ağabey oldu. O, kimseyi kırmayan ve kimseye küsmeyen bir  insandı. Uzun zamandır kendisiyle görüşemiyorduk.  Bir  ara Ankara’da kızının yanında olduğunu falan duymuştum.  En son   2- 2.5  yıl kadar önce bir yerde otururken telefonum çaldı arayan  numara kayıtlı değildi, açtım “Ali Riza Taban” diyen bir ses. O sesi hemen tanıdım. Arayan Rıdvan Bülbül Ağabeydi. Hem çok  mahçup  oldum  hem de çok memnun oldum. Karşılıklı hal hatır sorduk. Ellerini öptüğümü ve kendisine sağlıklı bir ömür dilediğimi söyledim.Sonra beni arayan numarayı kaydettim ve kendisini  en az  100 defa  aradım fakat telefonu hep  kapalı olduğu için onunla bir daha konuşamadık. Arkadaşlardan hasta  olduğunu öğrenince çok üzüldüm.Sesini bir daha  duyamadım.     

Önceki gün öğleden sonra  gazeteye geldiğimde Murat  Bey ve Zekeriya Bey, Konya basın hayatının efsane  adamı Rıdvan Bülbül’ün  vefat ettiğini söylediler. Klasik olacak ama şok oldum ve çok üzüldüm. Onun  gönlü bol, bilgili ve etkili bir gazeteci  olduğunu yıllardır  bilen birisiyim. Onun bir gazeteci  sıfatıyla bu şehre  yaptığı hizmetleri de yakından biliyorum.            

Rıdvan Ağabey.. Sen benim için her zaman Rıdvan Ağabey oldun.

En olumsuz şartlarda bile gülmesini bilen adam..Sen gazeteciydin, yazardın,  şairdin ve çok özel bir insandın.

Ruhun şad mekanın cennet olsun.

NOT: Rıdvan Abinin  yalnızlığı ve sevgiyi anlattığı duygu ve anlam yüklü şiirlerinden birisi olan”MİLATTAN ÖNCE DE BÖYLEYDİ SEVGİ”  adlı şiirini  sizlerle  paylaşmak istiyorum. Bir şair yalnızlığı ve sevgiyi ancak bu kadar güzel ve derinden anlatabilir. İşte o şiir..

Değişik düşünceler içinde
Asker postalı kadar garibim.
Ne bir gülümseme, ne de bir sevinç
Milâttan önce de böyleydi yalnızlık
Ağzını bıçak açmazdı, hiç mi hiç...

Dağlar, denizler kadar yalnızlık;
Gece, gündüz ıslık çalar yalnızlık.
Nerede masal akşamları, nerede o sıcak bakış,
Umutlar üşüdü, bahar bahar değil, kış...
Dili yok, gözü yok duvar yalnızlık,
Gece, gündüz ıslık çalar yalnızlık.

Hüzünlü şarkılar söylenir her akşam,
İki gözü, iki çeşme bir yaşam...
Kaf Dağı
’nın arkasında bulduk gerçekleri,
Hayalleri, tomur tomur dallarda ya
şadık.
Hasret hasret a
çtı, sevgi çiçekleri
Y
ıllar yılı gözyaşıyla suladık.

Ma
ğaraların derinliğinde tükenen umut,
Ya da neon
ışıklı bulvarların batılı vitrinlerinde,
Nerede gözyaşı var, orada salkım-saçak bulut,
Değiştiremedi bilgisayar kafalı insanlar.
Yapılar ha beton olmuş, ha kerpiç,
Milâttan önce de böyleydi yalnızlık,
Ağzını bıçak açmazdı, hiç mi hiç...

Senin bu alacakaranlıkta sallanan güzelliğin,
Bu taş aynaları çatlatan, korkusuz...
Düşünceler yumağında sonsuza değin,
Al götür, gözlerimi sorgusuz,
Yoktan var etmek bir Tanrıya vergi;
Tut ki, mavi ötelerde mayıs düşlü sabahlarım,
Milâttan önce de böyleydi, sevgi...

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.