Konya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.37
  • EURO
    35.04
  • ALTIN
    2325.4
  • BIST
    9104.24
  • BTC
    69955.93$

POZİTİF OLMAK-2

30 Kasım -1, Pazartesi 00:00

65 ülkede yapılan Dünya Değerleri araştırması neticesinde en mutlu mil­letlerin; Bangladeş, Nijerya, Meksika, Venezüella, El Salvador gibi üçüncü dünya ülkeleri dediğimiz belki de bir­çoğunun karnını bile doyuramadığı ülke insanlarının çıkması([1]) söylenenlerin doğruluğunu teyit eden gerçektir. Te­mel’in felse­fesi ne güzel:  

At yarışında Temel bir atı tutmuş. At ilk zamanlar önde gi­diyor, temel de tezahürat yapıyor; “ha aslanım, ha yiğidim, ha uşağum ek şunları…”, Bir müddet sonra at en geriye kalınca temel de taktik değiştirmiş, “hadi yavrum, hadi bitanem, oy benim küheylanım, nasıl bütün atları önüne kattın da kovalı­yor­sun, maşallah sana!..” Kızsa, küfretse, çatlasa, patlasa yapacağı bir etki var mı? Hayır, o halde!..

Bir gözü kör olan Mustafa Fazıl Paşa, Sultan Abdülaziz’e Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa’yı şikâyet etmiş, birçok kötü­lüklerini saymış, olumsuz­luklarını sıralamış, atmış, tutmuş… Sultan bunları dinleyen Fuat Paşa’ya bakmış ve “Paşa hazret­leri, söylenenleri duydun, ne dersin?” demiş. Paşa şöyle cevap vermiş: “Doğru sultanın, hatalarım, kusurların, eksiklerin ola­bilir. Ama benim birçok da iyilerim, artılarım, güzel yaptıklarım var. Ama Paşa hazretlerinin bir gözü kör olunca, iyilerimi        gö­rememiş, hep kötüleri sıraladı” deyince gülüşmüşler ve iş tat­lıya bağlanmış. 

Müritlerden birisi devamlı her şeyden acizlenir, hayatından memnun ol­madığını hocasına söylermiş. Bundan bıkan şeyh çarşıdan tuz alıp gelmesini söyler, bir bardak suyun içine bir avuç tuz atıp içmesini emreder ve “nasıl?” diye sorar. Talebe  “iğrenç” der. Hoca tekrar; “git yakındaki göle bir avuç tuz at ve bir bardak su al iç” der.

 Söylenen yapılır şeyh yine sorar. Ta­lebe “gü­zel” der. Hocası ona şu ibretli nasihati eder: “Yaşam­daki ıstıraplar tuz gibidir ne azdır ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acın, elemin olduğunda yapman gereken tek şey, bun­ları veren şeyle ilgili hislerini genişletmendir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, bundan sonra göl olmaya çalış”

Âşık-maşuk deyince ilk akla gelen isimler malum Leyla ile Mecnun’dur. Devrin padişahı bu dillere destan aşkı duymuş, mecnunu yakan, perişan eden, çöllere düşüren Leyla’nın ne pahasına olursa olsun yakalanıp getirilmesini istemiş. Getirmiş­ler, sultan şöyle bir bakmış ve demiş ki; “Ya hu, bu dillerde dolaşan Leyla sen misin? Senin diğer güzellerden ne farkın var? Hatta onlar kadar güzel bile değilsin” deyince; “sen beni Mec­nun’un gözüyle görmedi­ğine göre sus.”

Bir çift balayını geçirmek üzere bir eve yerleşmiş, kadın bir ay karşı komşunun çamaşırlarının çok kötü, kirli, pis, çamaşır yıkamasını bilmediğini söyleyip tenkit etmiş, bir gün; “bak işte bugün çok güzel yıkamış” deyince, kocası; “hanım ben bugün bizim pencerenin camını sildim” demiş. Pencereye bakan camın kirini, pencereden bakan dışarının güzel manzarasını görür. Olumlu bakış açısı geliştir ve birincilerden olma.

Bir adam oğlu ili beraber doğada yürüyüş yapıyordu. Ayağı takılan çocuk birden düştü ve can havliyle “ah” diye bağırdı. İlerdeki dağın tepesinden “ah” diye bir ses duyan çocuk şaşırdı. Çocuk merakla “sen kimsin?” diye bağırdı. Aldığı cevap “sen kimsin?” İdi. Bu cevaba kızıp “sen bir korkaksın” diye bağırdı, dağdan gelen ses, “sen bir korkaksın” oldu. Çocuk babasına dönüp “baba ne oluyor böyle?” dedi. Babası oğul dinle ve öğ­ren deyip, dağa “sana hayranım” diye bağırdı. Gelen cevap “sana hayranım” oldu. Tekrar bağırarak “sen muhteşemsin” dediğinde gelen cevap aynıydı; “sen muhteşem­sin”. Baba: “Evlat buna yankı derler ama aslında bu yaşamın ta kendisidir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev, daha fazla şefkat istediğinde, daha şefkatli ol, insanların sabırlı olmasını istiyorsan, sende daha fazla sabırlı olmasını öğren, bu kural yaşa­mımızın bir parçasıdır ve her zaman geçerlidir.”

Dipnot:

[1]- Milliyet  Gazetesi, 3. 10. 2003.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.