Konya
20 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2499.5
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    63832.866$

Pâdişah Vakıfları (1)

19 Aralık 2018, Çarşamba 08:57

Osman Gâzi Bursa’yı feth ettikten sonra öyle bir refah düzeyine gelinmiş ki zekât verecek adam bulunama­dığını Âşık Paşaoğlu Târihi kaydetmektedir.(1) Sultan l. Murad, Edirne’de câmi, medrese, han, hamam, saray gibi birçok vakıflar yaptırıp bir Türk-İslâm beldesi haline getirmiştir. Ayrıca İznik’te Yeşil Câmi, Bursa Çekirgede câmi, medrese, imaret ve misâfirhane, Bilecik ve Yenişehir’de birer câmi ve zaviye vb. birçok vakıflar kurmuştur.(2)

Yıldırım Bayezid Han; yaptığı savaşlar neticesi hissesine düşen gani­metleri halkın refah ve mutluluğuna harcamış, bol bol sosyal tesisler kurdur­muş ve vakıflar tesis etmiştir. Bunlardan en mühimi Bursa Ulu Câmi ve yakı­nına tesis edilen, Medrese, imaret, misâfirhane, hamam, hastanedir. Ayrıca Amasya, Sivas, Kastamonu, Tokat ve Konya Darüşşifalarını da restore ettir­miştir. Yine başta bursa olmak üzere birçok beldeye su getirtmiş, vakıflar kurmuş, Bursa’da bir zaviye, Edirne’de câmi ve imaret, Kütahya ve Balıke­sir’de câmileri vardır. Bu tesislerin ilelebet yaşayabilmesi için gelir getiren birçok vakıflar kurmuştur.(3)

Sultan 2. Murad’ın hayır ve hasenata, vakıflara bu derece ilgisinden do­layı vefat ettiğinde miras bırakmadığını daha önce kaydetmiş idik. Oğlu Fâtih de yine son derece ehl-i hayr bir sultandır. İstanbul’u fethinden sonra alınan ganimetten hissesine düşen 1/5 miktarın tamamını vakfetmiştir.(4) Hattâ Sul­tan Fâtih’in fakir Hıristiyanlar için kilise yaptırıp vakfettiğine dairde rivâyet­ler vardır.(5)

Yavuz Mısır seferine giderken Şam’a gelmiş, Şeyh-i Ekber Muhyiddin İbni Arabî’nin kabrini buldurmuş, üzerine bir türbe, câmi, imaret gibi eserle­rin bulunduğu bir külliye yapılmasını emretmiştir. Şam’da zarafet ve esteti­ğiyle dikkat çeken bu câmi bugün bile ayaktadır ve daha önce zikredildiği üzere torunlarından Sultan Vahdeddin’in cenazesini Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti yurda kabul etmeyince, bu câminin haziresine defnedilmiştir. 

Kanûnî de aynen Babası gibi Bağdat seferinden sonra Abdülkadir Geylani Hazretlerinin türbesini bakımsızlıktan kurtarmış, restore ettirmiş, yanına imaretler, çeşitli vakıflar kurdurmuştur. Ayrıca Şiî Şah İsmail’in mez­hep fanatizmi yüzünden tahrip ettirdiği birçok Sünni âlimin türbelerini, eserle­rini, vakıflarını restore ettirmiş, Kerbelâ ve Necef’e giderek Hz. Ali ve oğulla­rının türbelerini ziyaret etmiş, oralara da çeşitli katkılarda bulunmuştur.

 Kanûnî ayrıca, Şiiler tarafından hakaret olsun diye mezbelelik haline getirilen ve kaybolan İmam-ı Azam Türbesini buldurup yeniden yaptırmış ve müştemilâtı ile birçok vakıflar, eserler bina ettirmiştir.(6) 

Batılıların yazmaları, yakıştırmaları ve iftiraları neticesi yalnız aşkları, entrikaları ve ihtirasları ile anılan, bizim resmi târihimizde de hayır ve hasenat yönünden hiç dem vurulmayan Hürrem Sultanının bile; Anadolu’da ve kutsal beldelerde ne büyük vakıflar yaptırdığı yeni yeni gündeme gelmeye başladı. Her halde Yahûdiler bizden vefalı çıkıyor ki; İsrailli Târihçi Amy Singerin, Constructing Ottoman Beneficence isimli son kitabında Kudüs ve havâlisine Osmanlının yaptığı sosyal hizmetlerden sitayişle bahsedip hele hele Hürrem Sultanın başta Kudüs olmak üzere, kutsal beldelerin birçok yerine yaptırdığı ve yaydığı hayır kurumlarından, vakıflardan övgüyle bahsetmektedir.(7)

 2014 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünün tur rehberlerine verdiği bir seminerle ve emirle, artık gezdirdikleri turistlere Hürrem Sultanın bu yönlerinin de an­latılması istenmiştir. Ba’de harabü’l-Basra.(8) 

Abbasi Halîfesi Harun Reşid in eşi Zübeyde Hanım, hacıların su ihtiya­cını karşılamak üzere Şam’dan Kutsal beldelere “Ayn-ı Zübeyde” ismiyle ma’ruf su kanalları yaptırmıştır. Aradan geçen uzun asırlar boyu bu kanalların bakımı ve tamiri yapılmadığı için yıkılmış, yumulmuş ve devre dışı kalmıştır. Kanûnînin Kızı Mihrimah Sultan bir ara Mimar Sinan’a 500 bin altın vererek görevlendirmiş, bu su kanallarını tekrar devreye sokturmuş ve bunu hiç kimse bilmemiş, duymamış, yeni yeni bazı Osmanlı arşivlerinin tetkikinden anlaşıl­maktadır.(9)

Dipnotlar:

1- Mehmed Şeker, “Anadolu’da Birarada Yaşama Tecrübesi”, DİB yay. Ankara 2000, s. 116.

2- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-1”, KTB Yayınları İst. 2013, s. 100.

3- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-1”, KTB Yayınları İst. 2013, s. 100.

4- Sâmiha Ayverdi, “Ebedî ve Mânevî Dünyası İçinde FATİH”, Kubbealtı Yay. İst. 2008, s.176.

5- Mehmed Şeker, “Anadolu’da Birarada Yaşama Tecrübesi”, DİB yay. Ankara 2000, s. 124.

6- Dursun Gürlek, “Tebessüm ve Tefekkür”, Kubbealtı Yay. 5. Baskı, İst. 2012, s. 14.

7- Mustafa Armağan, “Kır Zincirlerini Osmanlı”, Da Yay. 2004, İst. s.137. 

8- Derin Târih Dergisi, Nisan 2014, sayı 25, s. 12.

9- Dursun Gürlek, “Sohbet Tadında”, Kubbealtı Yay. İst. 2012, s. 26; Osman Öndeş, “Vurun Osmanlıya”, Timaş Yay. İst. 2012, s. 153. 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.