Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.94
  • ALTIN
    2432.4
  • BIST
    9794.25
  • BTC
    64042.82$

Özçekim

23 Ocak 2021, Cumartesi 09:52

Kapı çaldığında, misafirleriyle yaptığı koyu sohbete ara vermiş, konunun bir anını bile kaçırmamak için koşarak merdivenleri inip kapıyı açmıştı. Karşısında mahallede birkaç defada gördüğü, fakat birebir tanımadığı fakir kadın ve arkasına saklanmış, ara sıra başlarını çıkarıp garip garip kendisine bakan beş kadar küçük çocuğunu görmüştü.

Hepsinin hali perişan üzerleri başları yırtık, pırtıktı. Soğuk havada fazlasıyla üşüdüklerini belli ediyorlardı nefesleriyle ellerini ısıtmaya çalışmalarından.

Suzan hanım, “Ne oldu?” der gibi başını sallarken, bir taraftan da yukarıdan gelen seslere kulak asıyor, misafirlerinin gülüşmelerinden neler konuştuklarını anlamaya çalışıyordu.

Fakir kadın o an ağlamaklı bir halde baktı kapısına geldiği kadının gözlerine,

“Bizim köyde biri ziyafet verecek oldu mu, tüm köy halkına duyurur, fakir fukarayı da doyurmaya özen gösterirdi. Cömertliğini de belli etmek için, yemeklerin en güzelini sunardı gelenlere” demişti.

Suzan hanımda sıkıldığını belli edercesine, “Eee sonra?” demişti.

Fakir kadın biran kendini zorlayarak, “Benim çocuk mahalledeki arkadaşlarının telefonunda, sizin de ziyafet verdiğinizin resmini görmüş. Sizde yemeklerin en güzelinin resimlerini çekip, telefona koymuşsunuz. Bilseniz ne mutlu oldum. Şu körpelerimin boğazından inanın üç gündür tek lokma girmedi. Siz doyuracaksınız ya onları. Ne kadar dua edeceğim size bilemezsiniz.

“Zengin kadın, karşısındaki yoksul annenin, söylediği şeyin saatler önce misafirleri için hazırladığı görkemli sofrayı öz çekim yapıp, profilinde paylaştığı resimle alakalı olduğunu anladığında, ciğeri yanmıştı adeta. Çocukların haline, kadının içtenliğine saflığına baktıkça utandı kendinden. Sonra misafirlerini zerrece umursamadan, hepsini içeri davet etti. Masanın baş köşesine oturttu hepsini. Günlerdir aç oldukları nede belliydi tabaklarındaki yemekleri yemeklerinden.

Misafirler, yemek yemeyi bırakmış, arkadaşlarının yaptığı hareketi garip bakışlarla iğnelerken, Suzan hanım, Öz çekim adıyla paylaştığı resimlerin utancını yaşıyordu en derinden. Bir taraftan karınlarını doyurmaya çalışan çocukların başını okşarken, aslında paylaştığı o resimle özüne, değerlerine, kültürüne hiç ama hiç çekmediğini gözyaşlarıyla kabul ettirmeye çalışıyordu kendi kendine.

Bu sosyal medya ve öz çekim çılgınlığı aldı götürdü bizleri. Hepimiz bir akım oluşturduk o akımın da peşine takıldık gittik. Yaptığımızı, yediğimizi, içtiğimizi, giydiğimizi önce bir öz çekimle sabitliyoruz sonra paylaşımla layklatıyoruz. Eğer bunları yapmazsak vay halimize. Bütün uğraşlar boşa gitti. Tüm hazırlıkları ne birileri gördü nede beğendi. Eee o zaman neden yaptık ki bunca şeyi. Gösteremedik, havasını atamadık ne anlamı var o zaman. Gören üzülür mü, canı mı çeker, imrenir mi kime ne. Kim ne düşünürse düşünsün biz havamızı atalım cakamızı satalım o yeter bize. Tok açın halinden ne anlasın. Anlamaz tabi hele bu sosyal medya da paylaşım moda olduktan sonra anlasa da anlamaz. İşine gelmez. Bu Ali Veli için söylenen sözler veya düşünceler değil maalesef. Hepimiz farkında olalım yada olmayalım bu haldeyiz. Her şeyi herkesle paylaşma hastalığına yakalandık. En acısı da tedavisi yok gibi görünüyor ve uzun sürede olmaz gibi. Çünkü bu bir hastalığa dönüştü ve bu durumdan hastalıkta memnun hastalar da. Ee o zaman tedaviye ne gerek var. Kendimizi, aslımızı, neslimizi unutarak yaşamaya devam. Ama bakalım nereye kadar…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.