Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.48
  • EURO
    34.96
  • ALTIN
    2436.6
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64765.06$

OSMANLININ VASİYETLERİ VE NASİHATLERİ (1)

30 Kasım 2018, Cuma 08:45

Ertuğrul Gâzi’nin Oğlu Osman Bey’e Vasiyeti:

Ertuğrul Gâzi, Devlet-i Âliyye’ye ismini veren Oğlu Osman Gâzi’ye şöyle diyordu:“Oğulcuğum! Şeyh Edebali bizim boyun (aşiretin) ışığı ve yü­reğidir. Terazisi ince tartar, dirhem şaşmaz. Bu yüzden beni kır, Şeyh’i kırma. Bana karşı gel O’na gelme... Bana karşı gelirsen üzülürüm, ama O’na karşı gelirsen gözlerim sana bir daha bakmaz olur... Sözüm Edebali’yi korumak için değil, seni korumak içindir. Oğulcuğum! Bu dediklerimi vasiyetim say, ona göre uy”.

Şeyh Edebali’nin Osman Gâzi’ye Vasiyeti:

“Ey oğul, beysin. Bundan sonra öfke bize uysallık sana. Gücenginlik bize, gönül almak sana. Suçlamak bize, katlanmak sana. Acizlik bize, yanılgı bize, hoş görmek sana. Geçimsizlik, çatışmalar, uyuşmazlıklar bize, adâlet sana. Kötü söz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlamak sana. Ey oğul!.. Sab­retmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma: İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!  Ey oğul! Yü­kün ağır işin çetin, gücün  kula bağlı. Allah yar yardımcın olsun...”

Osman Beyin Oğlu Orhan Bey’e Vasiyeti:

Devlet-i Âliyye'nin kurucusu Osman Bey'in vefat ederken oğlu Orhan Bey'e vasiyeti: "Ben ölüyorum; Fakat esef etmiyorum. Çünkü senin gibi bir halef  bırakıyorum. Âdil ol, iyi adam ol, merhametli ol. Bütün tebaanı müsa­vat (eşitlik) üzere himâye et. Din-i İslâm’ı neşreyle (yay). Yeryüzünde pâdişahların vazifesi budur ve Cenab-ı Hakk'ın lütfuna işte bu sûretle mazhar olurlar."(1)

“Allah-u Teâlâ’nın emirlerine muhalif bir iş işlemeyesin! Bilmediğini şeriat ulemasından sorup anlayasın; iyice bilmeyince bir işe başlamayasın! Sana itaat edenleri hoş tutasın! Askerine in’âmı (nimeti), ihsanı (ikramı) eksik etmeyesin ki, insan ihsanın kulcağızıdır. Zâlim olma! Âlemi adâletle şenlendir ve cihadı terk etmeyerek beni şâd et!..

“Nerede bir ilim ehli duyarsan ona rağbet, ikbâl (ilgi) ve yumuşaklık göster. Askerine ve malına gurur getirip müminlerden uzaklaşma. Bizim mesleğimiz Allah yolu ve maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik dâvâsı değildir. Sana da bunlar yaraşır. Dâima herkese ihsanda bulun. Memleket işlerini noksansız gör! Hepinizi Allahu Teâlâ’ya emânet ediyorum!”

“Oğul! Din işlerini her şeyden evvel ele alıp, yürütmek gayret ve esasını dâima göz önünde bulundur ve bunu sakın gevşekliğe uğratma. Çünkü bir farzın yerine getirilmesini sağlamak, din ve devletin kuvvetlenmesine sebep olur. Din gayretine sahip olmayan, sefahate düşkün olan, tecrübe edilmemiş kimselere devlet işlerini verme! Zira yaratanından korkmayan bir kimse, ya­rattıklarından da çekinmez. Zulümden ve hangisi olursa olsun bid’atten, yani İslâmiyet’e aykırı şeylerden son derece uzak dur! Seni zulüm ve bid’ate teşvik edip sürükleyenleri, devletinden uzaklaştır ki, bunlar seni yıkılışa sürükleme­sinler.

“Allah-u Teâlâ’nın rızası için, devlet hizmetinde ömrünü tüketen sadık devlet adamlarını dâima gözet. Böyle kıymetli kimselerin vefatından sonra, aile efradını koru. İhtiyacı olanların da ihtiyaçlarını karşıla. Tebaandan hiç kimsenin malına mülküne dokunma. Hak sahiplerine haklarını ver, lâyık olanlara ihsan ve ikramlarda bulun ve ailelerini gözet. Özellikle, devletin ruhu mertebesinde olan ve en büyük dayanağı bulunan asker tâifesini (toplu­luğunu) güzelce idâre edip rahatlarını temin eyle.

“Devletin bedeninde, kuvvet mertebesinde olan hakikî âlimleri ve fazilet sahiplerini, edip ve yazarları, sanat erbâbını gözetip koru. Onlara hürmet, ikram ve ihsanda bulun. Bir ülkede, olgun bir âlimin, bir ârifin, bir velînin bulunduğunu duyarsan, uygun ve lâyık bir usûl ve ifâde ile onu memlekete getirt. Onlara her türlü imkânı tanıyarak ülkene yerleştir ki, hükümetin süre­since âlim ve ârifler, bilginler, memleketinde çoğalsın. Din ve devlet işleri nizâma oturup ilerlesin.

“Sakın, orduya ve zenginliğe mağrur olma. Hakikî âlim ve âriflere, bil­ginlere hürmet edip, sarayında onlara yer ver. Benim hâlimden ibret al ki, zayıf, güçsüz bir karınca misali, hiç lâyık olmadığım hâlde buraya geldim ve Allah-u Teâlâ’nın nice ihsanlarına ve inâyetlerine kavuştum. Sen de benim uyduğum ve uyguladığım nizamı uygula, Muhammed Aleyhisselâm’ın dinini, bu yüce dinin mensuplarını ve itaat eden diğer tebaanı himâye eyle! Allah-u Teâlâ’nın hakkını ve kullarının hakkını gözet.

Dipnot:

1-Von Hammer, “Osmanlı Devleti târihi” Üçdal neşriyat İst. 1966, c. 1, s. 88.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.