Konya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.55
  • EURO
    34.86
  • ALTIN
    2436.6
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64906.21$

OSMANLILARIN ZENGİNLİKLERİ VE SOSYAL REFAHLARI (4)

15 Ocak 2019, Salı 09:57

Osmanlı milletinin şefkat ve merhamet timsâli olması ve çok güzel bir vakıf sistemi geliştirmeleri sebebiyle Osmanlı diyârında dilenciler -yabancı seyyahların tabiriyle- yok denecek kadar azdır.(1) İttihat ve Terakki dönemine gelinceye kadar da halkın ana gıda maddelerine zam yapılmamıştır.(2) Bu hususta “Fakirin ekmeği ile oynayanın sonu iyi olmaz” gibi atasözleri şuyu bulmuştur. Gerçekten Osmanlı Sultanları halkın ekmeği ile kimseye oynatmamışlardır. Çok munis ve merhametli olan 3. Selim bile eksik ekmek çıkardığı tesipit edilen ve birkaç defa tenbih edilen ama bir tebdil gezmesi esnasında ekmeği yine eksik çıkan fırıncıyı fırınının önünde idam ettirmiştir.(3)

Şurası da çok önemli ki; o dönem Avrupalıların, bugünde Arap zenginlerinin yaptığı gibi Osmanlı zenginliklerini, heykele, taşa, tuğlaya, şato ve malikânelere, lüks ve israfa sarf etmemiş, Vakıflar bölümünde izah ettiğimiz şekliyle insana yatırım yapmıştır. Osmanlı bugün bunun için unutulmuyor, gün be gün artan bir sevgi ve iştiyakla dünya Osmanlıyı arar hale gelmektedir.

Bir zamanlar böyle zengin ve ihtişâmlı olan Osmanlı ordusunun son zamanlarında diktirdiği elbiselere düğme bulamayacak kadar sefâlete düştüğünü(4) ve ne dramatik tablolar yaşadığına da Ziya Paşa’nın dilinden bir misal verip konuyu bitirelim:

“Askerin tahsisatı on beş yirmi ve diğer memurların maaşları sekiz on ay gecikme ile veriliyordu. Askerler, bazı yerlerde miyad üzere elbise bulamayıp kışta kar yağarken beyaz pantolon ile nöbet mahallinde donmakta ve çok kere aç ve çıplak kalmakta olduklarından içlerinden gizli gizli avuç açıp dilenenler ve hırsızlık ve yol kesilicilik edenler bulunur, ehil ve ıyal sâhibi devlet memurları için maaşsız geçinmek mümkün olmayıp nice namus sâhibi olan adamlar kendilerine yakışmayacak hakaretlerde bulunmaya mecbur oldular. Ordu mevkilerinde ve muhârebede bulunan zabitlerin İstanbul’daki hanelerine havale ettikleri beşer onar kuruş maaşlar sahiplerine verilemediği için, her gün birkaç bin kadın, çocuk ve ırgat, rençber maliye nâzırlığı önünde toplanır, arbede çıkarır, maliye nâzırının yüzüne karşı ağızlarına gelen küfürleri söylerler, kalabalıktan kolu kırılanlar, gözü oyulanlar, çocuk düşürenler olur, çok ileri gidenler tevkif edilir ve ekseriya maliye nâzırı gizli merdivenden inip arka kapıdan arabasına biner ve savuşur gider.”(5)

Atalarımız “hazıra dağ dayanmaz” demişler. Duraklama döneminden sonra hazır yiyiciliğe başlanınca bu fazla sürmemiş ve neticede yukarıda anlatılan duruma hattâ daha beterine düşülmüştür. Tıpkı şu misalde olduğu gibi: Molla Rüstem isimli bir zengin ölürken biricik oğlu için her gün 100 altın harcasa hesabıyla, hiç çalışıp kazanmasa yinede ömrünün sonuna kadar refah içinde yaşar düşüncesiyle 3.650.000 altın bırakır. Ama oğlan bu muazzam serveti 7 senede tüketir ve başkasına muhtaç olup dilenmeye mahkûm olur.(6)

Konuyla ilgili şu hadis-i şerif’de çok enteresandır: Bir davette sofradakiler ortaya konan tatlı bir helvaya herkes aynı anda ellerini uzatıverince, sevgili Peygamberimiz şöyle buyurur:   "Obur kimselerin sofradaki güzel yemeklere üşüşmeleri gibi diğer milletlerin sizinüzerinize üşüşme­lerine az kaldı.” Dinleyenlerden biri: “Ya Resûlallah o günlerde sayımız az olacak ta ondan mı bize saldıracaklar?” deyince Peygamberimiz: "Aksine sizin ozaman sayınız çok olacak. Fakat selin önündeki çör-çöp gibi de­ğersiz ve etkisiz olacaksınız.  Allah sizinle ilgili korkuyu kâfirlerin kal­binden kaldıracak. Sizin kalbinize de "Vehn" verecek.” buyurunca yine dinleyenlerden biri "Vehn" nedir Ya Resûlallah diye sorunca: "Dünya sevgisi ve korkaklık"(7)buyurur.

 

Son Zamanlar, Hezimetler:

“Her kemâlin bir zevâli var” diye atasözü vardır. Zevâli yaklaşan her şey de ihtiyarlar, bozulur, güç ve kudretten düşer, neticede ölür. Osmanlıda öyle olmuş, 1768 den sonra Kırım Savaşı hariç(8) bütün savaşlarda yenilmişiz.(9) Bir zamanlar “savaş makinesi” tâbir edilen ve dünyayı titreten Osmanlı ordusunun azametinden, salâbetinden, savletinden eser kalmamış, 400 sene at uşaklığını yapan, postallarını boyayan, hizmetlerini gören Balkan devletlerine bile yenilir olmuş. Allah Resûlünün dilinden övülen İstanbul işgal edilmiş, kel Yunan Ankara’nın 30 km. yakınına yani Polatlıya kadar gelmiş. İçimizdeki azınlıklar azmış, kudurmuş, beylerimizi ve paşalarımızı tokatlar olmuşlar.(10) Eskiden “haydin” dendiğinde hemen yola koyulabilmek için sefer torbasını kapı arkasında hazır bulunduran gençler, son zamanlarda cepheden kaçmakla da kalmamışlar, kaçak askerler çeteler oluşturup, kendi devlet ve milletlerinin başına belâ kesilmişler, mala, cana ve ırza tasallut eder olmuşlardır.(11)

 

Dipnotlar:

1- Ogier Ghiselin De Busbecq,“Türkiye'yi Böyle Gördüm”,Terc.1001 Temel Eser,Târihsiz,s. 98.

2- Târih ve Medeniyet Dergisi, sayı 4, s. 44.

3- Halil İnalcık, “Târihçilerin Kutbu Halil İnalcık Kitabı”, İş Bankası Yay. İst. 2013, s. 455.

4- İskender Pala, “Kahve Molası”, Kapı Yay. İst. 2007, s. 133.

5- Aydın Taneri, “Türk Devlet Geleneği”,MEB Yay. İst.1997, s. 163.

6- Reşad Ekrem Koçu, “Yeniçeriler”,  Doğan Kitap Yay. İst. 2004, s. 23.

7- Ebû Dâvud, Melahim, 5; Müsned, c. 5, s. 278.   

8- Bu savaşı da İngiliz ve Fransızların yardımı ile kazanmışız.

9- Erhan Afyoncu, “Yavuzun Küpesi” Yeditepe Yay. İst. 2010, s. 113.

10- Hasan Pulur Milliyet 22. 10. 2003.

11- Balkan Savaşında kendi askerimizin kendi milletimizi soymaları. İbrahim Arıkan, “Harp Hatıralarım”, Timaş Yay. İst. 2007, s. 30; Gelibolu’dan Kafkaslara, İ. Hakkı Sunata, İş Bankası Yay. 2005, s.173, 354. Savaş dönemlerinde askerlerin köylüye zulümleri, eziyetleri, Faik Tonguç, “Bir Yedek Subayın Anıları”, İş Bankası Yay. İst. 2006, s. 96. 

Balkan  Türkleri arasında Tuna, kudsi bir nehirdir. Onun suyu zemzem muâmelesi görmüştür. Balkan Savaşı Hikâyeleri, Dr. Nesîme Ceyhan, Selis Yay. İst. 2006, s. 29.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.