Konya
20 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2499.5
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    63587.088$

OSMANLILARIN PEYGAMBER SEVGİLERİ (6)

03 Ekim 2018, Çarşamba 09:18

Nakîbü’l-Eşraf:

İslâm terbiyesinde Hz. Hasan soyundan gelenlere şerîf, Hz. Hüseyin so­yundan gelenlere de Seyyid denir. Nakîbü’l-Eşraf; Hz. Peygamber’in sülâlesi men­supla­rının işleriyle meşgul olmak üzere, İstanbul’da gö­revlendi­rilen kişi­ler için kullanılan bir tabir­dir. Ehl-i Beyt’ten (Pey­gamber soyun­dan) olanlara Osmanlının her devrinde son derece hürmet ve saygı gösterilmiştir.(1)

Kendile­rine âit işlere bakmak üzere içle­rinden biri reis tayin edilmiş, Nakîbü’l-Eşraf (Şerefli insanların vekili) mânâsına olan bu reis; Peygamber sülâlesi mensupla­rının işlerine bakmış, ne­seplerini kayıt ve zapt etmiş, do­ğum­larını, ölümlerini def­tere geçirmiş, onları anormal (onur kırıcı) işlere girmekten ve kötü durumlara düşmekten alıkoymaya ve haklarını korumaya çalışmış­tır. Arzu ve isteklerini Pâdişaha ve ilgili mercilere bildir­miştir.

Fey ve ganimetten (devlet yardımı ve savaş ganimetleri) kendile­rine âit hisseyi alıp aralarında dağıtmış, sülâle­den olan ka­dınların, dengi olmayanlarla evlenmelerini engel­lemiştir. Yani Nakîbü’l-Eşraf Peygamber sülâlesinin, aile efradının umûmî bir vâsîsi hükmünde idi. Yıldırım zama­nında yani Osmanlı’nın ilk zamanlarından i’tibâren “Nakîbü’l-Eş­raf” tayin etmişler­dir, Pâdişahlara onlar kılıç kuşatmış­lar, “duaları makbul ve müstecâbdır” düşünce­siyle onlara dua yaptırmış­lar,(2) onlara son derece say­gılı davranmışlar­dır.(3)

 Ayrıca Osmanlı devleti Ehl-i Beyt’ten olan kimselere devamlı maaş bağla­mıştır.(4) Osmanlı İranla yaptığı ve gâlip geldiği birçok savaş sonrası yaptığı antlaşmalarda koyduğu şartlardan biri de; “Şiilerin Ehli Beyte yani Peygamber soyuna küfretmemeleri, hakarette bulunmamaları” şartı olmuştur.(5)

Halbûki Hz. Peygamberin vefatından 100 sene sonra Abbasî’lerin yaptığı muâmeleye bir göz atalım: Siyâset gözü kör kulağı sağır eder. Emevîler ma’lum büyük bir ehli beyt düşmanlığı yapmışlardır. Ardından gelen Abbasoğulları yani Abbasiler de yine aynı sülâleden olmalarına rağmen ara­daki siyasî rekabet yüzünden Ehli Bbeyt düşmanlığı yapmışlardır.

 

Abbasi Halîfesi el- Mütevekkil Alallah (Hilâfet dönemi: 232-247) Mu’tez ve Müeyyed isimli iki oğlunu yetiştirmesi için devrin meşhur âlimi Yakub b. Sekit’i görevlendirmiş, bir müddet sonra hocaya sormuş; “benim bu iki oğ­lumu mu çok seviyorsun, Hasanla Hüseyini mi çok seversin?” demiş, âlim de: “Ben değil Hasan ile Hüseyin’i Hz. Ali’nin kölesi olan Kanberi bile senin çocuklarından daha fazla severim” deyince Mütevekkil emir vermiş etrafın­daki insanlara çiğneterek onu öldürtmüştür.(6)

 

Kutsal Beldelerdeki Kaleler ve Kışlalara Bayrak Dikmemişler:

Osmanlının temel prensiplerinden biri de şu idi ki; Harameyn işlerine hiç karışmazlar ve onları Ehl-i Beyt’in idâresine bırakırlardı.

Bunu şu örnekle daha iyi anlaya­biliriz. Bir gün Osmanlı ulemasından bir kısmı Vezîri-i Azam Piri Mehmed Paşaya derler ki, “Ne olur Sultanı­mızı ikna etseniz de Ana­dolu’dan Mekke ve Medîne’ye kadı gönderilse.” Piri Paşa da bu konuyu yazıp Yavuz Sultan Selime bildirdiğinde O’na şu ce­vabı verir: “Yeryüzünde İslâmi­yet yayılalı 900 yıldan ziyade oldu. Mekke Cenâb-ı Allah’ın haremi, Medîne ise Hz. Pey­gamberin başkentidir. Bu zamana gelene kadar onlara taşradan kadı gön­derilmiş midir? Mekke ve Medîne’nin pâdişahlığı (idâresi) Hz. Pey­gamber evlâd-ı kiramı elle­rindedir. Ben o memleketleri asker çekip almadım. On­lar edep ve saygı ile bana itaat etti­ler ve tam bağlılık gösterdiler. Bu şere­fin mükâfatı bana lâzımdır. Allah’ın bana bir lütfu ve ihsanıdır ki, Mekke ve Medîne’de bay­ramlarda ve hutbelerde benim adım anıl­maktadır. Bu­nun için Allah’a ne kadar hamd ve se­nâlar etsem azdır. Bundan duyduğum mutlu­luğu bütün dün­yanın pâdişah­lığına değişmem. Harameyni’ş- Şerîfeyn Mekke ve Medîne halkına her ne çeşit gayret, şefkat, yardım lâzım ise esirgeme göster, ver, sakın ha sakın Mekke ve Medîne işlerine müdahale etme.”(7) Bu tehdit­kâr emirlerden Kutsal Beldeler ve Ehl-i Beyt hak­kında Yavuz Sultan Selim’in ne kadar hassas ve hür­metkâr olduğu anlaşıl­maktadır. Bu se­beple Yavuz dö­neminde buralara çok büyük hizmetler veril­miş­tir.

Diğer pâdişahlar da Hâkimü’l Harameyn değil, Hâdimü’l Harameyn olduklarının bilincinde oldukları için, dinlerine ve Peygamberlerine hürmeten Mekke ve Medîne kale ve kışlala­rına hâkimiyet alâmeti olan bay­rak diktirme­mişlerdir.(8)

Dipnotlar:

1- Esat Efendi, a. g. e. s. 143.   

2- Bakınız:M.Zeki Pakalın,“Osmanlı Târih Deyimleri  ve Te¬rimleri Sözlüğü”,İst.1971,c.2,s. 647. 

3- Esat Efendi, “Osmanlıda Töre ve Törenler”, Tercüman 1001 Temel Eser, İst. 1979, s. 143.

4-  “Mevlâna Güldestesi”, Konya B.Şehir Belediyesi yay. No:8, s. 126.

5- Ahmed Şimşirgil, “Kayı-5”, Timaş Yay. İst. 2013, s. 133.

6- İhsan Süreyya Sırma, “Abbasiler Dönemi”, Beyan Yay. 165, İst. Târihsiz, s. 96.

7- Ahmed Uğur, Târih ve Medeniyet Dergisi, sayı, 46, s. 62.

8- C. Yıldırım, a.g.e. s.395.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.