Konya
28 Mart, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.34
  • EURO
    35.12
  • ALTIN
    2309.8
  • BIST
    9079.97
  • BTC
    70942.29$

OSMANLILARIN MÜZİKLERİ  (MÛSİKÎLERİ)(3)

18 Temmuz 2018, Çarşamba 07:36

Müzik Devrimi!

Fakat bu milletin, son zamanlarda ya­şadığı bir­çok trav­madan biri de mü­zik hususunda ol­muştur. 1926 da bu milletin hâlet-i ruhiyesini yansıtan, âli duy­gu­larını terennüm eden, buram buram mâzi ve aşk kokan sanat müziği şarkılar resmen ya­saklanmıştır.

 Bir hastanın ilacını ve antibiyotiklerini kes­mek gibi bir uy­gulama olan bu baskı ve yasağı halk bir türlü kabul­le­nememiş, rûhî bir gıda telâkki edilen bu arzusunu tatmin için, içinde sanat müziği­mize ben­zeyen şarkılar olan Arap-Mısır filmlerine dadanmış, bunun farkına varan o günün idârecileri bu filmlerdeki şarkı­lar Türk­çeleşirse ancak ithaline (yurda girişine) izin veririz de­mişler, film şirketleri bu işe bir çare bulabilmek için, Türk Arap mü­ziği melezi (Arabesk) bir müzik türü ortaya çıkarmış, dili­miz ve müziğimiz bozulmuş git­miştir.(1)

Solcu kimliği öne çıkan, Cumhuriyet Gazetesi yazarı Atilla İlhan bile millî Mûsikimizi yasaklayıp horlayışımıza siten ediyor ve şöyle diyor: “Elin keferelerini bile çarpıp (mest eden) millî Mûsikimizi biz yıllarca hor görmü­şüzdür., hâlâ hor görürüz. İlericilik adına yediğimiz namelerden birisi de budur. Kendi hesabıma ben, bu önemli yanılgımın farkına ancak otuz yaşına doğru varabildim; ancak o yaştan sonra Türk Mûsikisine yöneldim; yoksa gidin bulun lise, üniversite arkadaşlarımı, size Türk Mûsikisini ne kadar kü­çümsediğimi anlatsınlar. Nasıl küçümsemezdim ki, İnönü diktatörlüğü bizi Batı Mûsikisine doğru yöneltiyordu.”(2)

Walter Shevets diye müzik otoritesi bir kişi şöyle demiştir: “Dünyada iki tane klasik mûsiki var. Biri Klasik Batı Mûsikisi, biri de klasik Türk mûsikisi.”(3)

Bugün Sanat Mûsikisini seven, dinleyen, zevk alan in­sanlarımızın çoğu bile güfteyi anlamıyor, kelimelere aşina değil, mânâyı çözemiyor, sâdece mûsikinin ritim ve nağmele­rinden zevk alır haldedir. Maalesef.

Dünyanın en güzel Mûsikisi dedelerimizin müziği­dir. Her şeye rağmen, bir asra yakın bir zamandır üze­rinde her türlü baskı olduğu halde ne sanat müziği söyleyenleri, ne de sanat müzi­ğini bu milletin gözünden, gön­lünden ve özünden söküp ata­mamışlardır.

Yıldız deyip bir anda parlayan, yine bir anda sönen de­ğil, yılların eskite­mediği tâbir edilen ve ölümsüz eserler bıra­kan, gönüllerde hâlâ yaşayan, eserleri zevkle dinlenen gerçek yıl­dızlar yine Tasavvuf kökenli sanat müzi­ğinden çıkmakta­dır.

Osmanlı müziği ilaç gibi kullanan, dertlerine deva gör­en, hastalarına şifa bilen, hastalarını mü­zikle tedavi eden bir millettir.(4) Ortaçağda cüzzamlılar, illetliler, akıl hastaları, “bunların içine şeytan girmiş, ruhlarına iblis hâkim olmuş” gibi fetva­larla, Papaz ve Rahiplerden müteşek­kil mahkemelerce, Engi­zis­yonlarda diri diri halkın gözü önünde yakılırken, toprağa gömülürken, şeytanı bile hayrete düşüren işkencelere mah­kûm edilir­ken,(5) içlerindeki şey­tan ve kötü ruhlar korksun dı­şarı çık­sın diye rahimle­rine ve karınla­rına kızartılmış demirler soku­lur­ken, Osmanlıda onlara gâyet şefkat ve merhametle bakıl­mış, ken­dilerine özel hastaneler, bakımevleri, dârü’ş şi­falar ya­pılmış, onları besleyen, ihtiyaçlarını gideren, üzerle­rine titre­yen va­kıflar, tekkeler, türbeler inşa edilmiştir. Bun­lara uygula­nan bu şefkat numunesi yöntemlerden biri de Mü­zikle tedavidir.

Ecdâdımızın uyguladığı bu yöntem, bugün bilim­sel ola­rak da incelenmiş ve müzikle tedavinin bilimsel bir yol ve yöntem olduğu kabul edilmiştir.  Avrupa ve ABD de birçok klinikte uy­gulanmakta, hattâ hangi ma­kamın hangi hastalık­lara iyi gel­ip tedavi ettiği bile tespit edilmiştir. Fakat bu durumu bizim ecdâdımız asırlar önce uygulamış, ABD ise 1956 yılında ancak farkına vara­bilmiştir.(6)

Çocuk gelişim uzmanı Nesrin Özcan, yaptığı araş­tırma ve incelemeler sayesinde: “Ney sesi ve Tasavvuf Mûsikisinin hiperaktif çocukları sakinleştir­diğini ve daha anlayışlı hale getirdiğini” tespit etmiştir.(7)

Dipnotlar:

1 - Ali Ulvi Kurucu, “Hatıralar-1”, M. Ertuğrul Düzdağ, Kaynak Yay. 2007, İst. 2. baskı, s. 358.

2 - İbrahim Refik, “Târih Şuuruna Doğru-4”, Albatros Yay. İst. 2004, s. 172.

3 - Ö. Tuğrul İnançer-Ahmed Özhan, “Şarkılar Seni Söyler” Sufi Yay. İst. 2007, s. 163.

4- Hasan Hüsrev Hatemi, Hoşça bak Zatına, İşaret Yay. İst.1989, s. 565.

5 - İlhan Bardakçı, “Târihten Bugüne”, Türk Edebî. Vakfı Yay. İst. 2004, s. 310.

6- Hasan Hüsrev Hatemi, “Hoşça bak Zatına”, İşaret Yay. İst. 1989, s. 565. 

7 - Milliyet Gazetesi, 26. 12. 2003. 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.