Konya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.51
  • EURO
    34.79
  • ALTIN
    2422.6
  • BIST
    9738.66
  • BTC
    66450.1$

OSMANLILARIN MİSÂFİR SEVGİLERİ VE MİSÂFİR ÂDAPLARI(1)

09 Temmuz 2018, Pazartesi 07:41

Kerim Devlet ve Misâfir:

Osmanlının karakteristik özelliklerinden biri de misâfirperverliğidir. Bu durumu başka hiçbir milletle kıyaslanamayacak bir hasletidir. Bu hususta geçmişte dünyayı kendine hayran bırakmış, birçok yönden erozyona uğrasa da bugünde milletimizi tanıyanlar bu özelliğine hayran kalıyorlar.

Misâfire ikram Allah ve Resûlünün emri olduğu için, Osmanlı bu hususta sınır tanımamış, sâdece kendini doyuracak kadar yiyeceği olsa bile, onu ya misâfirine vermiş, ya da bölüşmüştür. Ecdâdımızın töresinde; misâfire sorma­dan sofra çıkarılır­mış. Hattâ bazı zamanlar yatsı namazını cemaatle kılmadan akşam yemeği yenmezmiş, yani misâfir gelir umuduyla o vakte kadar bekler­lermiş.(1)

Meşhur Seyyah İbni Batuta; Osmanlı diyârında yerleşim birimle­rine gelen misâfirleri alma, bölüşme hususunda yani sen götüreceksin ben götüreceğim diye Ahî guruplarının münakaşalar yaptıklarını gördüğünü ya­zar.(2) Osmanlının son döneminde Sultan Abdülhamid zamanında Osmanlı diyârını gezen Pakistanlı Seyyah Şibli Numani’de; “fedâkârlık ve misâfirper­verlik Türklerin genel karakteridir” diyor.(3)

Comte de Marsigli’de aynı kanaati bölüşür ve şöyle der: “Türkler hiçbir din farkı gözetmeksizin bütün yabancılara karşı son derece misâfirperverdir­ler. Ana yollar civârındaki köylerde oturanlardan hali vakti yerinde olanlar, öğleden evvel ve akşamüstü yollara gezintiye çıkıp misâfir yolcu bulmaya çalışırlar. Hattâ bazen misâfirleri paylaşma hususunda münakaşalar eder­ler.”(4)

“Macaristan Türk Âleminden Çizgiler” isimli nefis eserinde Macar Târihçi Sandor Takaty, dedelerimizle ilgili şöyle der: “Zaman geldi, iyi Türk komşularımız da yurdumuza yerleşti. Kudretli, güzel bir milletti. Bizim gibi, atı seviyor, yiğitliğe değer veriyordu. Buraya döktüğü cesur, çalımlı delikan­lılarla, leventlerle Macar toprağı dolup taşmaktaydı.

Hem Türk konuksever bir milletti de; insanlığıyla, neşesiyle Macar komşusunu da kendine çekiyordu. Böyle bir milletle savaşa girişmek hiç de akıl kârı değildi. Türkün kılıcını değil de, dostluğunu arayanları suçlamamızda deliliktir. Macar onunla ne diye dostça geçinmezmiş? Türk, başkaları bir yana, bizim Ulah ve Sırp kar­deşlerimizden yüz kere daha namuslu, daha insanîyetli ve daha kahraman bir milletti. Sonra asıl mühimi, bize karşı her zaman dostluk teklifinde bulunu­yordu…”(5)

Eskiden ulaşım şimdiki gibi günlük değil, günlerce sürdüğü için, köy­lerde her sülâlenin bir odası olurdu. Küçük bir belde olmasına rağmen benim çocukluğumda köyümde 12 tane oda vardı. Bu odalar misâfirsiz kalmazdı. Bir odaya Tanrı misâfiri tâbir edilen yolcu gelince birkaç evden birden sofra ge­lirdi. Ben bunu çocuk hâlimle çözemez, “adam bunun biriyle doyar, fazlası neye gelir?” diye düşünürdüm. Sonradan anladım ki; Osmanlı inanç siste­minde “misâfir 10 rızıkla gelir, birini yer, 9’unu bırakır gider” mealindeki hadisin hikmeti imiş.

Yani hem Allah ve Resûlünün emrini yerine getirdiği için sevap alıyor, hem de malı ve hanesi bereketleniyor. Bazı yerleşim birim­lerinde bu odalarla da iktifa edilmez, ağa tâbir edilen yörenin zenginleri evle­rinin “Selâmlık” bölümünü misâfirleri için devamlı açık bulundurur, gelen misâfirlere kapısı devamlı açık olurmuş.(6)

Hz. İbrahim peygamberlerin en zengini, malı en bereketli olanıdır. Bu­nun sebebinin de onun misâfire karşı çok merhametli olmasına bağlarlar. Oda evine misâfir gelmezse yollara iner, misâfir bulur gelirmiş.(7) Anadolu insanı Hz. Muhammed’in tavsiyelerini, Hz. İbrahim’inde karakterini benimsemiştir. İllaki misâfirine bir şeyler ikram edecek.

Dipnotlar:

1- Ahmed Davudoğlu, “Ölüm Daha Güzeldi”, Hece Yay. Ank. 2005, s. 17.

2- “İbni Batuta Seyahatnâmesinden Seçmeler”, MEB Yay. İst. 1986, s. 15.

3- Şibli Numani, “Seyahatnâme”, Risâle Yay. Ter. Yusuf Karaca, İst. 2002, s. 116.

4- Ziya Demirel-Avni Arslan, a. g. e. s. 175.

5- Sandor Takats, a. g. e. s. 353.

6- İskender Pala, “Tavan Arası”, Kapı Yay. İst. 2008, s. 85.

7- Şeyh Sâdi Şirâzî, “Bostan ve Gülistan”, Fâtih Matbaası, 1968, s. 95.  

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.