Konya
19 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.59
  • EURO
    34.85
  • ALTIN
    2499.9
  • BIST
    9669.88
  • BTC
    64551.35$

Osmanlı?da Tebaa Adâleti (5)

21 Ocak 2017, Cumartesi 08:18
“İstanbul fet­hedilince niye herkes Müslüman ol­maya zorlanmadı da bu derece müsâmaha gösterildi?”  diye pro­paganda yapmışlar, Fâtih bunlara şöyle cevap vermiştir: “Din-i İslâm’ı, Hz. Şâri’den ziyâde himâye etmek iddia­sında bulun­mak ne büyük vazifesizliktir”  yani Hz. Peygam­ber bile, fet­hettiği yerlerde bunu yapmamış, bunu benden isteyen insanlar ne kadar lü­zumsuzdur”  demiştir.(1)

İçte ve dışta bazı fanatik kişilerin iddia ettiği gibi İstan­bul fethinden sonra zulüm ve katliam yapılmamış, çağ açıp çağ kapayan bir olayın gerçek­leştiği savaşta Bizanslı târihçi Kritovulos ve benzeri insaflı ve tarafsız kişile­rin yazdığına göre, “İstanbul kuşatması ve fethi esnasında Bizans’ta yerli, yabancı asker ve sivil halk dâhil olduğu halde dört bin kişi ölmüştür. Şehrin nüfusu o sırada 50 bin civârındadır.”(2)

     Mezhep taassubu yüzünden İstanbul’a sokul­ma­yan Ermeniler bile, Fe­tihten sonra gelip İstanbul’a yerleştiler.(3) Yani onların veli nimeti de Fâtih’tir. Türk idâresi gelinceye kadar Ermeniler devamlı diğer Hıristiyan mezhep mensup­ları tarafından zulüm ve baskı altında tutulmuşlardır.(4)

Fâtih’in Hıristiyan eserlerini koruma altına alması, Res­mini yaptırması, Yunanca eserleri Arapçaya çevir­tip oku­ması, papaz­lara değer vermesi, vergi­den muaf tutması, Pat­riğe vezîr (bakan) statüsü vermesi,(5) Aya­sofya’daki fireks ve mozaik­leri kazıtmayıp üstünü kireç badana ile                ka­pattırması, hattâ ve hattâ Hıristiyanlar için kilise yap­tırması(6) gibi son derece in­sanî ve İslâmî hareket­ler, o gün için hayal bile edilemeyen hoş­görülü ve müsâmahalı davra­nışlardı.

 Hattâ bu hümanist davranış­lar, ba­zılarının havsala­sına sığma­dığı, o günkü bağ­naz ve yobaz Haçlı zihniye­tince ka­bulü gayri kâbil olduğu için, yanlış değerlendirme­lere ve yorumlara sebep olmuş­tur. Bundan cesâret alan Papa 2. Puis, Fâtih’e mektup yazarak Hıristi­yanlığa davet etmiş, bunu kabul ettiği tak­dirde bütün Haçlı âleminin imparatoru olarak kabul edilece­ğini teklif etmiş, fakat Fâtih bunu muhatap alıp cevap bile vermemiştir.

Onun bu tavırla­rını gü­nümüz ecnebi yazarla­rından bile yanlış değerlendi­renler, bu hoşgörü ve müsâmahanın altında deği­şik menfaat ve maksatlar arayanlar var­dır.(7) Hâl­buki aynı dönemde Haçlıların birbirlerine muâmelesi ne idi? Buna da misal verelim:

Efsaneye göre Roma, MÖ 27 yılında Romulus ve Remus adlı ikiz kar­deşler tarafından kurulur. MS 180 yılında zirve dönemini yaşar ve düşüş baş­lar. İmparator l. Costantin bu düşüşün önüne geçebilmek, çözülmeyi durdura­bilmek için yeni bir kan, yeni bir din sloganıyla 313 yılında Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul eder, İstanbul’u da kendi adıyla başkent yapar.

 Fakat ne yaptılarsa düşüş ve geriye gidiş bir türlü durdurulamaz ve 379 yılında İm­parator Theodosius iki evladı arasında Roma İmparatorluğunu bölüştürür ve Doğu Roma, Batı Roma imparatorlukları ortaya çıkar. MS 475 yıllarında Bar­bar akınları neticesi Batı Roma İmparatorluğu ortadan kalkar, Doğu Roma İmparatorluğu veya başka bir adıyla Bizans İmparatorluğu gün be gün zayıf­layarak varlığını Fâtih’in İstanbul’u fethettiği 1453 yılına kadar devam ettirir. 

MS 379 yılındaki siyasî ayrılık dinî ayrılık ve düşmanlık da getirir.  Doğu Romalıların mezhebine Ortodoks, Batı Romalıların mezhebine de Ka­tolik denir. Bu iki mezhep arasında ortaçağ boyu devam eden rekabet ve düş­manlık hat safhaya varmış ve birbirlerini sapkınlık ve kâfirlikle itham etmişler ve başka din mensuplarından daha fazla birbirlerinin boğazına sarılmışlar ve birbirlerini katletmişlerdir.

Bizanslılar Latinleri insan olarak görmezler, onları kana susamış köpekler olarak kabul ederler, Latinler de Bizanslıları Türklerin fetihlerine çanak tutan hâinler ve kâfirler olarak görürler. Hz. Îsâ’nın doğduğu Kudüs’ü Müslümanlardan kurtarmak bahanesiyle çıktıkları 4. Haçlı seferle­rinde yani 1204 yılında bu düşmanlık neticesi İstanbul Latinler tarafından tahrip edilmiş, taş taş üstünde bırakılmamış, bütün zenginlikleri, dinî ve târihî eserleri Batıya kaçırılmış, yapılmadık zulüm ve işkence kalmamıştır. Bizans­lılar bu işgalden 57 yıl sonra yani 1261 yılında ancak batılı barbar Latinlerden şehirlerini kurtarabilmişlerdir.(8)

İstanbul Patriği Ankhialos’lu Mikhail, İmparator 1. Manuel’e hitaben yazdığı satırlarında şöyle diyor: “Bize kâfir Türkler hükmederlerse hiçbir zarar görmüyoruz, oysa bir şekilde Latinlerle birleşecek olursak çok daha ağır bedel öderiz. Zira böyle bir durumda imanı tehdit eden tehlikeyi seçmiş oluyoruz.

Latinlerin benim ruhuma hâkim olmalarındansa bir Müslüman bana dünyevi olarak hükmetsin. Çünkü boyun eğdiğim Müslüman, beni en azından kendi inancını paylaşmaya zorlamayacaktır. Oysa bir Latin, Tanrım­dan beni koparacaktır.”(9)

İstanbul’un fethi esnasında çaresiz kalan Bizanslılardan bazıları Latinler­den yani Batılı Katoliklerden yardım isteyelim teklifine Bizans Başbakanı Notaras, iki mezhep arasındaki bu düşmanlıktan ve Batılıların vahşet ve şena­atini bildiğinden dolayı, târihe geçen şu meşhur sözünü söylemiştir: “İstan­bul’da Latinlerin külâhını görmektense Türklerin sarığını görmeyi tercih ede­rim.”

 

Dipnotlar:

1-Ahmed Rasim, “Resimli ve Haritalı Osmanlı Târihi”, c.l, s. 163.

2-Timuçin Mert, “Son İmparator Vahdeddin -Trajik Bir Yaşam Hikâyesi", Karakutu Yay. s. 194.

3-F. H. A. Ubicini, “Türkiye 1855”, Tercüman 1001 Temel Eser, cilt-1,  İst. 1977, s. 17.

4-Aydın Taneri, “Türk Devlet Geleneği”,MEB Yay.  İstanbul 1997 s. 374.

5-Mehmed Şeker, a. g. e. s. 149.

6-Mehmed Şeker, a. g. e. s. 124.

7-John Freely, “Osmanlı Sarayı”, Çev. Ayşegül Çetin, Remzi Kitâbevi, İst. 2000, s. 42.

8-Mustafa Daş, “Bizans’ın Düşüşü”, Yeditepe Yay. İst. 2006, s. 33. 

9-Mustafa Daş, “Bizans’ın Düşüşü”, Yeditepe Yay. İst. 2006, s. 182.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.