Konya
20 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2499.5
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    64081.954$

OSMANLIDA NİZÂM-I ÂLEM MESELESİ (6)

04 Ağustos 2018, Cumartesi 08:21

Kudüs alındıktan sonra oraya kıral olan Godefroy De Boillon Papaya gönderdiği mektupta söyle der: "Eğer Ku­düs’te bulunan düşmanlara ne ya­pıldığını bilmek isterseniz, mâ’lumunuz olsun ki, Mabed-i Sü­leyman dehlizinde ve Mescid-i Aksa’da bizimkiler Arapların kanları içinde atla gezi­yorlardı. Kan atların diz kapaklarına kadar çıkmış bu­lunu­yordu..."(1) 

Bunun sebebi; o târihlerde Ortadoğu’da ciddi ve güçlü bir Müslüman devletin olmayışıdır. Her şehir kendi başına bir devlet olmuş, idârecilerine de Ata­bek’ler denmiş, Ana­dolu’dan, Müslüman Türklerden kaçıp kurtulabilen kılıç artığı Haçlı orduları bu devlet­çikleri tek tek lokma gibi yut­muş, hiç biri birine yardım edememiştir.

Bu târihî tecrübeler; Osmanlının zihnine ve fikrine şunu Kâzımıştır ki; Haçlıların karşısında onlara “Dur”  diyebile­cek mutlaka büyük bir İslâm dev­leti bulunmalı. Bu her ne pahasına olursa olsun sağlanmalı. Gere­kirse bu uğurda en büyük fedâkârlıklar yapılmalı. Di­yetler ödenmeli... Şâir ne güzel söylemiş:

İkilik yok birlik var

Yalnız onda dirlik var

Yalnız ondadır felâh

Lâ İlahe illallah

Yakın târihimizden buna en bâriz misal de; Balkan Sa­vaşıdır. Asırlarca emrimiz altında bir vilâyetimiz ahalisi olarak hayat süren, ecdâdımızın at uşaklığını yapan, çizme­sini çıkaran, yemeğini getirdikleri için “çor­bacılar”  diye anılan Bulgarlara yenilmişiz. Edirne’yi ay­larca kuşatmışlar, Selimiye Câmiinin içine kirli çizme­leri ile girmişler, Os­manlı ile alay etmişler,(2) halk­tan asırların intikamını almış­lar, Devlet-i Âliyye'nin 230 sene de yüz binlerce şehit vere­rek vardığı Viyana önle­rinden bizi kovalayarak Yeşilköy’e ka­dar gelip zafer anıtı dikmişlerdir.(3) 

Bütün târihçilerin ittifak ettikleri bir husus vardır:  İslâm târihinin en acıklı olayı Endülüs Müslümanlarının İspanya­dan çıkarılması, Osmanlı târihi­nin en dramatik olayı da Evlâd-ı Fâtihân’ın Balkanlardan çekilişidir. Bize bu acıyı tattıran, târihe rezil eden, ecdâdımızın ruhaniyetini rencide eden, kıyâmette de yakamızdan tutturacak olan, koskoca Rumeli Ordumuzun yok ol­masına sebep olan, ordu ve millet içinde dal budak salan fitne ve fücurdur. Nifak ve tefrikadır.

Bir başka ibretli misal de; Birinci dünya savaşında Avrupa’nın hattâ dün­ya­nın en güçlü orduları ile dokuz cephede savaşan, neti­cede İstiklâl Savaşı ile onların hepsini cennet vatandan kovup çıkaran, fakat içimizde çıkan bir PKK belâsı ile 30 senedir baş ede­meyen milletimizin bugünkü du­rumu da yine bu konuya en açık ve güncel delildir.

Dolayısıyla; Ankara savaşından sonra da, tefrika­nın fa­turasını çok ağır ödeyen, bu sebeple "Fitne kıtal­den daha kötüdür"(4) âyetini çok iyi anla­yıp id­rak eden, Osmanlı: "Eğer bir vebâl, bir di­yet ödenmesi gerekiyorsa, bunu Hâ­nedân-ı Ali Osman öde­sin. At üzerindeki civanmert şeh­zâ­desi, eşik­teki yavrusu, be­şikteki sabisi pahasına on binlerin, yüz binlerin kanına mal olacak bir fitneyi biz evlatlarımızın kanıyla öde­yelim. Yeter ki birlik ve bera­berliğimiz bozulma­sın. Ehl-i Salîb'in karşısına durabilecek tek millet, tek güç olan Osmanlı, fitne ve tefrikaya düşmesin, gücü zayıflama­sın."(5) felsefesini baş tâcı etmiş, ve devletin kanun, kural ve kaidelerini bu inanç ve itikat üze­rine kurmuş­tur.

Mısır Sultanı Gavri ile Yavuzun arası ilk zaman­lar çok iyidir. Yavuz ona baba diye hitap eder. Daha sonra Merci Dabık’ta savaşmak durumunda ka­lınca Gavri: “Selim Han bize yazdığı mektuplarda Baba diye hitap ediyordu. Şimdi üzerimize geliyor. İnsan baba­sının üzerine gelir mi?”  de­yince Yavuz şöyle cevap verir: “Biz bir gâyenin yolcusuyuz. Kim önümüze çı­karsa üstüne gideriz. Vak­tiyle öz baba­mızın ve kar­deşlerimi­zin üstüne gitmiştik. Sultan Gavri bunu bil­mez mi?”(6)

Mısır’ı fethedince Sultan Tomanbay’ı önce affet­miş, emrine bir saray tah­sis etmiş ve gâyet iyi davran­mıştır. Fa­kat sultanın adamları bir ihtilal, bir fitne ve isyan hazırlığı içine girince idam ettirmiş, hem de teâmül gereği babaları­nın salından başkasına yapışma­yan Osmanlı âdetine rağmen Tomanbay’ın salına yapı­şıp ağlamıştır.(7)

Kanûnî oğlu Şehzâde Mustafa’ya kıydığı sıralarda Os­manlı diyârında bulunun Avusturya elçisi Busbecq olayı, Osmanlı düşünce sistemine göre şöyle açıklar: “Müslü­manlar, Osmanlı hânedanı­nın varlığı ile ayakta­dırlar. Hânedan yıkılırsa din de mahvolur. Bu bakım­dan din ve devle­tin selâmeti için hânedanın bekası evlattan daha mühim­dir”(8)

Osmanlının bu husustaki düşünce tarzının ne kadar tâvizsiz ve katı oldu­ğunu anlamak için şu misalde çok çarpıcıdır: Cem Sultan Ağabeyi 2. Beyazid’e “devleti bölüşelim” deyince onun cevabı “gövdem ikiye bölünür, ümmet toprağı bölünmez” olmuştur.(9)

 

Dipnotlar:

1- Gibbon Henri, Bizans’ın Yıkılış târihiyle ilgili eseri. s. 670.

2- Edirne Müdâfii Şükrü Paşa mecbur kalıp, teslim olunca esir olarak götürülürken, trende Sofya’ya varıncaya kadar ağlamıştır. İlhan Bardakçı, “İmparatorluğun Yağması”, Türk Edebiyatı Vakfı Yay. İst. 2006, s. 102.  

3- İlhan Bardakçı, “İmparatorluğa Veda”, Hülbe Yay. Ank. 1985, s. l0.

4- Bakara Sûresi, 191.

5- Y. Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”,Ötken Yay. 1977, c.3, s.19; c.4, s.224; c.5, s. 31,62,155.

6- İbrahim Refik, “Efsane So¬luklar”, TÖV Yay. İzmir 1993, s. 4, 37.

7- Târih ve Düşünce Dergisi Nisan 2004, s. 37.

8- Abdülkadir Özcan, Târih ve Medeniyet Dergisi, Mayıs 1994, sayı 3, s. 19.

9- Derin Târih Dergisi, sayı 27, Haziran 2014, s. 12.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.