Konya
20 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2499.5
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    64505.430$

OSMANLIDA NİZÂM-I ÂLEM MESELESİ (5)

03 Ağustos 2018, Cuma 07:52

Ankara Savaşı ve Nizâm-ı Âlem:

Timur Asya’dan çıkıp batıya doğru bütün devletleri yı­karak, yakarak, akla hayale gelmeyecek zülüm ve katliamlar yaparak ilerlemiş, önünden kaçıp Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıd’a iltica eden devlet yöneticile­rinin de iade­sini iste­miştir. Bunu kabul etmeyen Yıldı­rımla arası bozulmuştur. Sivas’ı muhâsara etmiş, tes­lim olursanız kanınızı dökmeye­ceğim diye söz verme­sine rağmen, 4 binden fazla askeri: “ben size kanınızı dök­meyeceğim dedim yine de dökmüyo­rum, sözümde duruyorum”  diyerek diri diri toprağa göm­dürmüştür.

Bilahare Ankara Çubuk ovasında Timur ve Yıldı­rım or­duları 1402 yılında karşılaşmış, Osmanlı ordusu içindeki Kara Tatarların ve bazı gurupların, Ti­mur tara­fına geçme­leri, Yıldırımın oğulları Mehmed ve Süley­man Çelebilerin, Vezîri-i Azam Çandarlı Ali Paşa’nın da ric’ate mecbur ol­maları neticesi, Os­manlı ordusu yenilmiş, kaçmasını tavsiye edenlerin sözlerine bak­mayan kah­raman sultan Yıldırım Beyazıd, tek başına savaşırken atından düşüp esir ol­muştur.

Bu olaydan sonra Osmanlının idâresi altına aldığı bütün beylikler başta Karaman oğulları olmak üzere tekrar istik­lâllerini ilân etmişler, Yıldırımın kurduğu millî birlik binası yıkılmıştır. Hem bu beylikler, hem de Yıldı­rımın altı oğlu saltanat kavgasına başladıkları için, Osmanlı diyârında (Rumeli’de dâhil olmak üzere) bir anarşi başlamış, Balkan­larda birçok yerler elden çık­mış, dirlik ve düzen bozul­muş, Târihî tabirle “Fetret Devri”  başlamıştır.

Anadolu’daki birçok şehir, Timur ve başka ordular tara­fından yağma ve katliamlara tabi tutulmuş, târihî eserler ve hazineler soyulmuş, namuslar payimal edil­miş, ilim ve sanat erbâbı telef olmuş, her yerde tam bir terör ve anarşi kol gezmeye başlamıştır.(1)

Osmanlı idârecileri ve halkı, Fetret Devrinde ve Haçlı Se­ferleri esnasında Anadolu’daki Müslümanların çektikleri çileleri, sıkıntıları, onların yaptıkları soykı­rımları iyi bili­yorlardı. Bu sebeple, bu tecrübelerden sonra, birlik ve bera­berliği her şeyin fevkinde tutmaya başlamışlardır. Çünkü birlik beraberlik olmadığı takdirde, Papa ve papazların teş­viki ile, mil­yonluk or­dular halinde Anadolu’ya gelen, bu çekirge sürülerinin karşısında durabi­lecek güçlü bir Müslü­man devlet bulunamaz ise, İslâm âle­minin tamamının büyük bir tehlike, kesin bir istilâ hareke­tiyle karşı karşıya ol­dukla­rının idraki içinde idiler.

Buna çok sarih (açık) bir misalde vardır: 180 sene içinde 8 defa büyük or­dular halinde, “Haçlı seferleri” adı altında geldikleri Anadolu’da, Sel­çuklu Sultanları (Özellikle ll. Kılı­çaslan) bunları açlığa mahkûm etmek ve vur kaç taktiği ile, sayılarını 30 bin civa­rına dü­şür­müş, ama bu kalıntılar, bir­likten mahrum olan Orta­doğu’daki Atabekleri (şehir devlet­leri) yenip Hz. Ömer’den beri Müslümanların elinde olan Kudüs’ü, bu kutsal şehri almışlar ve akla-hayale gel­medik katli­am­lar yapmışlardır.(2) Bu katliamlardan bazıla­rını Hıristi­yan târihçiler şöyle anlatır:

“Haçlı orduları Kudüs’e gelince ahalinin cümlesi: Ka­dın, erkek ve çocuk farkı gözetilmeksizin öldürüldü. Cesetle­rin tefessühü (kokuşması) veba gibi bulaşıcı bir hastalığın zu­huruna sebep oldu. Yetmiş bin Müslü­man’ı boğazla­dıktan  ve Yahûdileri havralarında yak­tıktan sonra, yorgunlukların­dan öldü­rüp ve yakama­dıkları için ellerinde bir hayli esir kaldı...”(3) 

Müslümanlarca mukaddes sayılan bu yerlere en büyük hakaretler yapıl­mış, buralara doldurulup öldü­rülen Müslü­manların kanları pencerelere kadar yük­selmiş, koydukları ağır vergileri ödeyemeyen hal­kın ellerinden çocukları ver­gilere mukâbil alınmıştır.(4)

Kudüs alındıktan sonra oraya kıral olan Godefroy De Boillon Papaya gönderdiği mektupta söyle der: "Eğer Ku­düs’te bulunan düşmanlara ne ya­pıldığını bilmek isterseniz, mâ’lumunuz olsun ki, Mabed-i Sü­leyman dehlizinde ve Mescid-i Aksa’da bizimkiler Arapların kanları içinde atla gezi­yorlardı. Kan atların diz kapaklarına kadar çıkmış bu­lunu­yordu..."(5) 

Bunun sebebi; o târihlerde Ortadoğu’da ciddi ve güçlü bir Müslüman devletin olmayışıdır. Her şehir kendi başına bir devlet olmuş, idârecilerine de Ata­bek’ler denmiş, Ana­dolu’dan, Müslüman Türklerden kaçıp kurtulabilen kılıç artığı Haçlı orduları bu devlet­çikleri tek tek lokma gibi yut­muş, hiç biri birine yardım edememiştir.

Bu târihî tecrübeler; Osmanlının zihnine ve fikrine şunu Kâzımıştır ki; Haçlıların karşısında onlara “Dur”  diyebile­cek mutlaka büyük bir İslâm dev­leti bulunmalı. Bu her ne pahasına olursa olsun sağlanmalı. Gere­kirse bu uğurda en büyük fedâkârlıklar yapılmalı. Di­yetler ödenmeli... Şâir ne güzel söylemiş:

İkilik yok birlik var

Yalnız onda dirlik var

Yalnız ondadır felâh

Lâ İlahe illallah

Dipnotlar:

1- İsmail Hâmi Dânişmend, “Osmanlı Târihi Kronolojisi”, Türkiye Yayınevi, İst.1971,c.1,s.127.

2- Sâmiha Ayverdi, “Osmanlı Asırları”, Damla Yay. İst. 1977, 2.Baskı, s. 59.

3- Funç Brentant, "Les Croisades " adlı eserinden s. 24.

4- Ali Küre,  “Hıtat-üş Şam”, c. 1, s. 103.

5- Gibbon Henri, Bizans’ın Yıkılış târihiyle ilgili eseri. s. 670.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.