Konya
20 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2498.1
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    63944.016$

OSMANLIDA KAHVE VE KAHVEHÂNELER (2)

15 Mayıs 2018, Salı 07:31

Kısa zamanda İstanbul’da mantar gibi biten bu kahvehânelerde insanların miskin miskin oturmalarına, dedi-kodu yapmalarına, bazı toplumsal olayların oluşmasına sebep olmaları, sık sık buralarda yangınların çıkması gibi zararları göz önüne alınarak en şiddetlisi 4. Murad döneminde olmak üzere bazı dönemlerde ya­saklanma cihetine bile gidilmiştir.(1)

Bizim bu kahvehânelerimiz İngilizlerin kulüplerine örnek olmuş, bizden kopya ederek kulüpler açmışlardır.(2)

 Çünkü her ne kadar bazı zararlı yanları görülüp yasaklanma cihetine gidildiği dö­nemler olmuş ise de; çok faydalı tarafları da olmuştur, şöyle ki;

Bugünkü Medyanın Yerini Kahvehâneler Görüyordu:

Tâbir câizse kahvehâneler Osmanlının televizyonu olmuş, yani bugün televizyonun fonksiyonu ne ise bu görevi o dönemlerde kahvehâneler icra etmiş.

1-İnsanlar müptelası oldukları kahveyi içebilecekleri bir mekâna sahip olmuşlar.

2-Randevulaşıp buluşabilecekleri, sohbet edip dinlenebilecekleri, eş, dost, ahbap ve arkadaşları ile muhabbet mekânları olmuş.

3-Duyuru mekânları: Şimdiki gibi iletişim vasıtaları olmadığı için, in­sanların her türlü haber kaynağı olmuş, olup bitenleri buralardan duymuşlar.

4-Kültür mekânları: Bir şâir şiir yazdıysa veya çok güzel bir beyit duy­duysa, bir kahramanlık olayı cereyan ettiyse gelip buralarda okunmuş ve du­yurulmuştur. Dinî ve millî kitapları, kahramanlık destanlarını, Batılıların ti­yatro usulüyle okuyan ve sunan insanlar olur ve can kulağıyla dinlenirmiş.

5-Müzik ihtiyaçları buralardan giderilmiş. Saz şâirleri buralarda çalıp söylemişler, maharetlerini sergilemişler, atışmalar, taşlamalar icra edip millî kültüre hizmet etmişler.

6-Bazen çocukların zevkle izlediği Hacivat-Karagöz oyunları sergilen­miş, ortak kültür verilmiş.

7-Yarışmalar düzenlenmiş, bulmacalar çözülmüş, masallar anlatılmış, ef­saneler dile getirilmiş, sosyal olaylar müzakere edilmiş. 

8-Bugünkü kütüphânelerin fonksiyonunu icra etmiş, matbaa olmadığı, hoşa giden kitaplar fazlaca bulunmadığı için isteyen buraya gelir, burada bu­lunan güzel kitapları okur veya birisi okur toplu olarak dinlenirmiş. Bundan dolayı bazı dönemlerde kahvehâne yerine “Kıraathâne” denmiş. 

Eskiden Osmanlı kültüründe gelen misâfire aç mısın? Tok musun? diye sormak ayıp sayılırmış, bundan dolayı gelen misâfire bir fincan kahve, bir bardak su getirilir, suyu içerse aç, kahveyi içerse tok olduğu anlaşılır, ona göre hazırlık yapılırmış. Şimdi bunun gerçek mânâsı bilinmeden, eski alış­kanlığa binaen kahvenin yanında mutlaka su getirilir.

“Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözü halkımız arasında darb-ı mesel olmuş, ikramlara, iltifatlara ve dostluklara da vesile olmuştur. Böyle bir Rum misâfire bir Osmanlı kahvehânede bir fincan kahve ikram etmiş, aradan 40 yıl geçtikten sonra Rum isyanlarında o Osmanlı esir olmuş, çok zor du­ruma düşmüş, o Rum tanıyıp asilerin elinden kurtarmış ve halk arasında bu olaya binaen bu söz darb-ı mesel olmuş.(3)

Ecdâdımız buralarda çok güzel bir âdet daha icra etmiş, “askıda kahve” meselesi. Osmanlıda hali vakti yerinde olan insanlardan bazıları kahvehâneye gelir kahvesini içer ama birkaç kahve parası fazla verir, kahveci bu bedavadan verilen paralar mukâbili fakirlere, misâfirlere ücretsiz kahve verirmiş. Halk arasında bu kadar hatırı gönlü ve i’tibârı olur kahvenin de onunla ilgili şiirler olmaz mı? Elbette olur, bunlardan biri ile konuyu bitirelim:  

KAHVE

Türlü türlü dert için vardır devâsa kahvenin

Hem sezâdır ki, yapılsa bin senası kahvenin

Bir beyaz fincan içinde her öğünde bir kerre

Şürbedenler  niçin olsun mübtelâsı kahvenin

Kahve esved, kâse ebyad, kâkül-i sîm ten gibi

Bir acep lezzet verir kalbe sefası kahvenin

Kırk kadem yoldan dahi duysam beni bir hoş eder

Kavrulurken, çevrilirken, rayihası kahvenin

Dipnotlar:

1-N.Kösoğlu,Türk Dünyası Târih ve Medeniyeti Üzerine Düşünceler”,Ötük.Yay.Ank.1997,s.459. 

2- “Ehli Keyfin Kitabı”, Hazırlayan Fâtih Tığlı, Kitâbevi Yay. İst. 2004, s. 177.

3- Avni Arslan-Ziya Demirel, a. g. e. s. 196.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.