Konya
20 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2499.5
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    64505.430$

Osmanlıda İlim Adamlarına Verilen Değer (4)

08 Mart 2018, Perşembe 07:10

İdarecileri gayri Müslimler olan bu okullara Müslüman talebelerin gir­meleri serbest, hattâ buralara kaydolmak,  kolay iş bulma vadi gibi yöntemlerle teşvik ediliyor, onbinlerce Türk gencinin buralarda okumaları sağlanıyor, ama Os­manlının son zamanlarında Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi) açılıyor, idârecileri Türk olduğu için gayri Müslim talabelerin özellikle Katolik tale­belerin bu okulda okumasını Papalık ve Fanatik Hıristiyanlar yasaklamışlar­dır. Niye? Çocuklarımızın fikri, inancı ve ahlâkı bozulur diye!(1)

Onlar bu hususlarda bu kadar hassas ve tutucu. Ama Müslümanlar yukarıda sayılan okullarda okuyan talebelerini kiliseye götürdükleri ve Hıristiyan inançlarını telkin ettikleri bilindiği, duyulduğu hâlde(2) aldırmamışlar ve neticede vatan­perver olduğunu zanneden ama Haçlı aleminin gaye ve ideallerine kayıtsız şartsız hizmet eden türedi bir nesil ortaya çıkıvermiştir.

Mevcutların da birçoğu her yeniliğe karşı çıkmışlar, kafalarına uymayan veya menfaatlerine dokunan bir uygulama söz konusu olduğu veya başladığı zaman güya medreselerdeki bu büyük âlimler tarafından! Rüyalar görülür, Hz. Peygamber onlara o işin bid’at ve hurâfe olduğunu söyler,(3) onlar câmi vaizle­rine haber gönderirler, konu câmilerde, kürsülerde işlenir, o yenilikten ve memleket için hayırlı işlerden vazgeçilmesi sağlanır, aksi halde isyanlar, ihtilallar başlayıverirmiş. Özdemiroğlu Osman Paşa Yemen görevinden dö­nerken getirdiği kahveye bile bu karakterde olan insanlar bid’at diye karşı çıkmışlardır.

Avrupa Rönesans’tan aldığı ivme ile hızla koşarken, biz maalesef yeri­mizde bile sayamamış, mevcudu bile muhâfaza edememişiz geri geri gitmeye başlamışız. Yükselme döneminde el üstünde tutulan ilim adamları, çöküş döneminde ne muâmele görmüş birkaç misalde bunlara verelim:

Hulusi Behçet ( 1889-1948)  tıp literatürüne Behçet Hastalığını bularak geçmiş, ordinaryüs Prof. olmuş nâdir ilim adamlarımızdan biridir ama ölü­müne yakın Beyazid semtinde lahana satarak yaşamıştır.(4)

İsmail Saib Sencer hocanın ilmine hayran olan Oskar Reşer isimli Alman Müslüman olur ve Osman Reşad ismini alarak hocanın hizmetine girer. Dahi denecek kalite ve kıratta olan Hoca Efendi Şapka Kanunu çıkınca; “ben ilim adamıyım, ilmin timsâli de sarıktır, ben sarığımı çıkarmam” deyince bütün görevleri, unvanları elinden alınır ve bir kenara itilir. Hoca İsmail Saip Sencer sarığını çıkarmamak için memuriyeti bırakıp Beyazıd Devlet Kütüphânesinde (Kedili Kütüphâne) çalışmıştır.

Bu zat o kadar ilim ve irfan sâhibi Avrupalıla­rın bile yakından tanıyıp hürmet ettiği biridir ki 22 Mart 1940 da vefat edince İsveç başbakanı İsmet Paşa’yı arayıp “ilmin başı sağ olsun” demiştir.(5)

Japonya Büyükelçisi Baron Uşida Atıf Hoca ile uzun müddet konuştuk­tan sonra “sizin gibi birkaç hoca şarka gelse şarklılar kısa zamanda Müslü­man olur” demiştir. Atıf Hoca bu denli ehliyetli bir ilim adamıdır.(6) Ama İstiklal Mahkemeleri basit ve haksız bir suçlama ile bu Hoca Efendiyi idam etmiştir.

A. Ragıp Akyavaş, kıymetini bilmeyip açlıktan ölüme terk ettiğimiz ve kabir taşı bile dikmediğimiz güzide ilim adamlarımızdan birinin vefatını du­yunca bir Alman ilim adamı gelip, kabrini bulup mezar yaptırdığını yazar.(7) Misal­ler çoğaltılabilir ama biz konuya Ferid Kam rahmetliden bir hatıra ile hatime vuralım:

Ferid Kam, ders verdiği üniversite bahçesine gelince, ta­lebelerin bir yere toplanıp, hayretle bir gazeteye bak­tıklarını ve üzüldüklerini görüp, sebebini sorar. Genç­ler; "Süleyman Nazif'in vefat ettiğini, cenazesini kaldı­racak yakını ve parası olmadığı için, bu görevi bele­diyenin üstlendiğini yazı­yor" derler.

Ferid Kam'ın içi cız eder. O'da çok üzülür. Demek O bü­yük edip, O mef­kûre insanı, eserleriyle bir dönem gençliğine yön veren muharrir. Kürt asıllı olmasına rağ­men Türkçeyi en iyi kullanan, o paşa çocuğu kişinin ce­nazesini kaldıracak yakını bulunmuyor? Hemen o anda irticalen şu mısralar ağzından dökülüverir:

Bizde böyle nice ehl-i hünerin

Bir tutam tuz koyan olmaz aşına

Öldürüp önce onu açlıktan

Sonra bir türbe dikeriz başına

Dipnotlar:

1- Derin Târih Dergisi, sayı 31, Ekim 2014, s. 60.

2- Bkz: Abdullah Uçar, “Misyonerler, Modern Haçlılar”, Adım Mat. Konya 2005.

3- Ali Rıza-Mehmed Gâlip, a. g. e. s. 24.

4- İbrahim Refik, “Boğaziçi Notları-1”, Albatros Yay. İst. 2001, s. 150.

5- Dursun Gürlek, “Ayaklı Kütüphâneler”, Kubbealtı Yay. İst. 2011, s. 238. 

6- Derin Târih Sayı 20, kasım 2013, s. 12.

7- A. Ragıp Akyavaş, “Derken Efendim-2”, TDV Yay. Ankara 2007, s. 37.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.