Konya
28 Mart, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.34
  • EURO
    35.13
  • ALTIN
    2303.2
  • BIST
    9079.97
  • BTC
    70861.92$

Osmanlı?da Gurur

08 Ağustos 2017, Salı 07:16

“Muhibbî” mahlasıyla şiirler yazan ve divanı olan Muhteşem Süleyman bir beytinde şöyle diyor:

Sakın aldanma cihâna olmasın sende gurûr

Ne kadar devlet bulursan kendüzini eyle mûr

Yani: Sakın dünyanın mevki ve makamına aldanıp da gururlanma, dün­yada ne kadar yükselirsen yüksel, kendini karınca gibi yerde gör, mütevâzı ol. 

Hatasız olmak sâdece ve sâdece Allah’a mahsustur. Yukarıda marifet ve meziyetlerini saydığımız Osmanlının hatası yok muydu? Elbette vardı, ama hataları yok denecek kadar azdı. Bunlara da birkaç misal verelim:

Kanûnî Viyana seferine giderken, Makbul İbrahim Paşaya; “3 gün sonra Viyana sarayında buluşâlim ve kahvaltı da birleşelim” demiş, biraz gurur­lanmış, inşallah demeyi her halde unutmuş ve Viyana’ya girememiş, hattâ Viyana’nın fethi uzadıkça Nemçeliler bu sözü duydukları için; “pâdişahın kahvaltısı soğudu” diye dalga geçmişlerdir.(1)

İkinci Viyana kuşatmasında da Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın yine düşmanı küçümsemesi, gerekli tedbirleri aldırmaması, eskisi gibi nasıl olsa zaferin Osmanlıların hakkı olduğu duygu ve düşüncesi neticesi hezimete uğ­radığı târihçiler kaydeder. Hattâ Balkan Savaşındaki târihimizin en onur kırıcı yenilgisinin de, aynı düşünceler neticesi alındığını târihçilerin ve Mareşal Fevzi Çakmak’ın hatıralarında yâd ettiğini yukarıda kaydetmiştik.(2)

Kanûnî bir gün Şâir Bakî’ye fana kızmış ve şu secili fermanı yazdırarak Bursa’ya sürülmesini emretmiş:

Bakî bed, azl-i ebed

Nef’-i beled, Bursa’ya red

Bakî de bu fermanın arkasına şu cevabı yazıp sultana göndermiş:

Cihan mülkü Süleyman’a değil baki

Buna çerh-i kemîn derler, ne sen baki, ne ben Bakî

Yani: Birinci Süleyman Hz. Süleyman, ikinci de Kanûnî kastediliyor ve “Cihan saltanatı peygamber olan Hz. Süleyman’a bile kalmadı, buna yalan dünya derler, ne sana kalır ne de bana!”(3) Bu güzel ve ibretli cevap karşısında Kanûnî bu büyük şâiri affettiği gibi ihsanlarda da bulunmuş.

Şeyhülislâm İbni Kemal, ilmine biraz mağrur imiş. Ehlullahtan biri ya­nına gelir ve “Allah’la kulların ilmini kı­yas etmeye kalksak nasıl gösteririz?” deyince İbni Ke­mal; “hâşâ böyle bir kıyas olmaz” der. Öteki ısrar edince, Şeyhü­lislâm eline kocaman bir kâğıt alır, ortasına bir nokta kor ve “olmaz ama böyle misal verelim, kâğıt Al­lah’ın ilmi, nokta da bütün insanların ilmi olsun” deyince erdemli kişi şöyle demiş; “peki bu noktanın içinde senin ilmi­nin yeri neresi ki, böyle ilmine mağrur oluyorsun?” Bu olaydan sonra Şeyhü­lislâm bu huyundan vazgeçmiş.

Şeytanın akıbetini sahip olduğu gurur ve kibir hazırladı. “Mağrur’un hasmı yani düşmanı Allah’tır”(4) diye Efendimizin hadisi vardır ma’lum. Kim ki şeytan gibi gururlu olursa; akıbetinin de onunki gibi olacağı muhakkaktır. İmanlı ve inançlı bir insan olmasına rağmen Enver Paşa’nın, belki çok genç yaşta büyük rütbelere ulaşmasının neticesi biraz gururlu ve kibirli olduğu, askerin dertleriyle dertlenmediği bazı kaynaklarda zikredilir.(5) Ama bu kos­koca Osmanlı başkomutanı Letonya’da hapse düşer, parasız kalır, karısına yazdığı mektupta; “param yok ama sen beni merak etme sultanım, mahkumla­rın kara kalem resimlerini yapıyorum, onlardan aldığım para ile idâre ediyo­ruz” diye yazmıştır.(6) Hz. Mevlânâ ne güzel söylemiş: “Kibir bele bağlanan bir taş gibidir, onunla ne uçulur, ne yüzülür, ne de yürünür.” Âşık Ömer ne kadar içten ve samimi söylemiş:

Al bende benlik kalmasın

Kimseler hâlim bilmesin

Nâm u nişanım olmasın

Pinhanın olayım senin    

Dipnotlar:

1- Hester Donaldson Jenkins, a. g. e. s. 96.

2- Ali Çimen-Göknur Göğebakan, “Târihi Değiştiren Savaşlar”, Timaş Yay. İst. 2010, s. 232. Rumeli’yi Neden Kaybettik, Aram Andonyan (Mahmud Muhtar Paşa), Örgün Yay. İst. 2007, s. 428.

3- İskender Pala, “Efsane Güzeller”, Kapı Yay. İst. 2004, s. 114.

4- Kenzü’l-Ummâl, 3/113; mecmeu’z-Zevâid, 10/325.

5- Von Krees, “Son Haçlı Seferi (Kuma Gömülen İmparatorluk)”, Çev. Tahir Balaban, Yeditepe Yay. İst. 2007, s. 14. 

6- Târih ve Medeniyet Dergisi, sayı 9, s. 8.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.