Konya
20 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2498.1
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    63944.016$

Osmanlıda Çevre Bilinci (1)

08 Nisan 2020, Çarşamba 09:55

Bütün araştırmalara rağmen,  uzaydaki sayısız cisim içinde in­sanoğ­lu­nun yaşadığı ve ya­şamasına elverişli mekân sadece dünya tespit edile­bil­miştir. Cenâb-ı Allah Cennet’ten bahsederken devamlı “…altından nehir­lerin ak­tığı ağaç­lardan”(1) haber verir.  Kur’an’da 36 yerde direk,  264 yerde de en direk olarak ağaçtan bahsedilmektedir. Yani hava,  su ve yeşil insanlar için hayat kay­nağıdır.  Yeşil gerçekten gözü,  gönlü ve ruhu dinlen­diren, yeryüzü­nün elbisesi, can­lıların barınağı, insanların aksine nefes alırken zehir soluyan ve dı­şarıya temizlenmiş oksijen veren,  yani gerçek­ten in­sanların hayat kay­nağı olan Allah’ın bir lütfudur.  Dünyaya, en çok ne zaman mutlu olduğunu sormuşlar: “Ye­şerdiğim ve yeşil sec­cademin üzerine başlar secde ettiği za­man”demiş.  

Bu sebeple İslâm yeşilin en büyük dostudur. Hz. Pey­gamber ağacın sa­dece korunmasıyla yetinmemiş,  mevcutlara ilâve edilme­sini,  ağaç di­kilme­sini,  yeryüzünün ihya edilme­sini em­reden o kadar çok söz söylemiş ve bunu hayatında uygulamaya koymuş ki; Bu günün insanı bile İslâm’ı yeşille özdeş­leştirmiş ve “Yeşil ser­maye,  Yeşil sarıklılar,  Yeşil kubbe…” dendi­ğinde Müslümanlar kastedilmektedir. 

“Kıyamet koparken sizden birinizin elinde bir ağaç dalı bu­lunur da bunu kıyamet kopmadan dikmeye gücü yeterse,  muhak­kak onu diksin,  bırakmasın. ”(2)

 “Ağaç diken bir kimse için, o ağaçtan insanların,  hay­vanla­rın, kuş­ların, vahşi haşa­ratın yediği (sadakadır.  Hatta o ağaçtan çalınan mey­veler bile diken için sadakadır.  Çi­çeğinden,  kokusundan,  tohu­mun­dan,  odunundan,  keres­tesinden,  gölgesin­den her ne şe­kilde olursa ol­sun canlı­ların faydalanması sadaka­dır. )(3)

İslâm yeşille iştigali sadaka-i cariye kabul etmiştir.  Yani kı­yamete ka­dar insana sevap ge­tiren,  defterine hayır hasenat yazdı­ran bir faaliyet.  Çünkü kendi ektiği-diktiği kurusa bile onun filizle­rinden,  fidelerinden,  tohumların­dan başka ağaç­lar yetiştiğini ve bunun ilânihaye devam edece­ğini kabul ede­rek, ilk dikenlere kıyamete kadar sevap ve mükâfat verile­ceğini müjdelemiş­tir.(4)

Hz. Peygamber savaşa gönderdiği ordularına: “Teslim olanlara, ka­dın­lara, yaşlılara, ço­cuklara ve ağaçlara, in­sanların evlerine, ekili arazilere do­kunmayın(zarar verme­yin)”(5) diyerek her hâl ü kârda konunun ehemmiyetini dile getirmiş­tir. 

Ecdadımız Osmanlı’da yeşilin kıymetini en iyi şekilde anla­mış, “Yaş ke­sen baş keser” sözü darb-ı mesel olmuştur.  Fatih: “Ormanlarımdan izin­siz bir ağaç kesenin başını kese­rim” demek suretiyle konuya hassasi­yetini dile ge­tirmiştir.  Ayrıca ağaç dikme,  yetiştirme,  koruma,  arzı (dün­yayı) ihya etme hususunda çok güzel örnekler vermişler ve sayısız va­kıf­lar kur­muş­lardır. (6)

Türkî devletlerin Rus zulmünden kurtulduğu ilk yıl, bazı aileler gruplar halinde hacca gitmek istemişler, yol güzergâ­hındaki Müslüman devletlerde (İran, Irak, Türkiye, Suriye gibi) konaklaya konaklaya Suudi Arabistan topraklarına gelip hac etmişler.  O yıllar bizde bunların bazıları ile o kutsal top­raklarda tanışmıştık.  Bu hacılardan yaşlı, temiz, saf, pırıl pırıl bir ihtiyar kadına duygularını sormuşlar, o şöyle cevap ver­miş: “vallahi yavrum çok memnunun, Allah bu günleri de gösterdi, geze geze, Müslüman kardeşlerimize misafir ola ola geldik, bu mübarek yerleri gördük, Allah’ın evi Kâbe burada, Resûlullah Medine’de ama Müslümanlık da Türkiye’de” de­miş. 

Ali Ulvi Kurucu rahmetlinin de; “İslâm’ı en iyi anlayan, hazmeden, hayata tatbik eden, İslâm âlemine asırlarca lider­lik ve bayraktarlık yapan Türk Milletidir” diye bir değerlen­dirmesi vardır.  Bu hususta yani temizlik ve çevre bilinci hususunda da realite budur.  Birçok misaller verdik, pasajlar aktardık, tarihi düşmanlarımızın kanaatleri de budur ki; dün­yanın en temiz, en nezih, en kibar, en misafirperver milleti biz idik.  Fakat son asırlarda bizi biz olmaktan soyutladılar, bütün iyi huy ve hasletlerimizi unutturdular, eskiden müspet yönde dünyaya örnek gösterilen bir millet; bugün dünyanın hiçbir yerinde olmayan kötülükleri icra eder bir topluluk olu­verdi.  Gazetelere bakar, TV haberlerini dinlersek, söyledikle­rimizde hiçte mübalağa olmadığını görürüz. 

Osmanlı yerleşim birimlerini, şimdiki gibi düz ziraat alanlarına, dere yataklarına yapmaz, dağ yamaçlarına, ziraata uygun olmayan yerlere bina edermiş.  Böylece ziraat alanları heder olmuyor, savunması daha kolay oluyor, atık su ve ka­nalizasyon problemi çıkmıyor.

Dipnotlar:

1- Bakara Sûresi, 25.

2 - Zebîdî,  Tecrîd-i Sarih,  Terceme,  Kâmil Miras. a. g. e, c.7, s. 124. 

3 - Zebîdî, a. g. e. 7/122.

4 - Zebîdî, a. g. e.  7/125.

5 - Buhârî, Menâkıb-ı Ashab 9; Müsned 1/300; Ebû Dâvûd, Cihad 82.

6 - İ.H.Dânişmend, “Eski Türk Seciye ve Ahlâkı”,İst.Kitabevi İst.1983,s.185.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.