Konya
17 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.52
  • EURO
    34.58
  • ALTIN
    2493.1
  • BIST
    9548.09
  • BTC
    63903.8$

OSMANLI?DA AT SEVGİSİ VE AT TERBİYESİ (2)

21 Şubat 2017, Salı 07:20
Ama Cumhuriyetten sonra İslâm âlemine biraz sıcak bakanlar ümmetçi­likle, yönünü doğuya döndürenler de Turancılıkla, Türkçülükle itham edildi.

Hep batıya bakmamız ve gitmemiz tavsiye edildi ama Batı da bizi red­detti. Yani bu millet kendi kendini dünyadan tecrid etti. Dünya koşuyorken biz iç kavgalar vakit geçirdik, dolayısıyla muasır devletlere ayak uyduramadık. “Dalından kopan her yaprak, rüzgârın oyuncağı olmaya mahkûmdur” sözünde olduğu gibi, târihimizden kopardılar ve dünyanın oyuncağı olduk.  

 

“Atın Buklesinde Hayır Vardır”

Atın önem ve ehemmiyetine yüce dinimiz İslâmiyet de dikkat çekmiş ve Cenâb-ı Allah şöyle buyurmuştur: “Soluk soluğa süratle koşan, (koşarken ayaklarını) vurarak ateş çıkaran, sabah erkenden baskın yapan, orada tozu dumana katan ve düşman topluluğunun ortasına dalan atlara andolsun”(1)  “(Allah düşmanlarına karşı) gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın”(2)

Peygamber efendimizde atı sevmiş ve at yetiştiriciliğini teşvik etmiştir:  “Allah yolunda samimi niyetle cihat için bir at besleyip yetiştirene bir şehit sevabı verilir.” (3), “Savaş (cihat) atının alnına dökülen perçeminin her bukle­sinde hayır bağlıdır.” (4), “Bereket atların alınlarındadır.” (5)

Haz. Ömer döneminde 30 binden fazla Arap atı ordu için hazır tutulur ve bunlar için tahsis edilmiş hususu otlaklar olur ve bunların cihad eden orduya âit olduğunun bilinmesi bakımından atların butlarına “ceyş fi sebilillah” dam­gası vurulurmuş.(6)

Hem dinî, hem de millî açıdan önem arz ettiği için, dedelerimiz Osmanlılar, ata ve biniciliğe son derece önem vermiş, atı can yoldaşı bilmiş, onu eşi ve evlatları mesabesinde tutmuş, gözü gibi bakmış, 15. Asırda daha Avrupa’da yokken onlar için haralar kurup, otlaklar tahsis etmiş, cins atlar yetiştirip Av­rupa’ya örnek olmuşlardır. Avrupa’da at yarışları ancak 1603’te yapılmış ama dedelerimiz asırlarca önce cirit oynamaya başlamışlardır. Yılmaz Öztuna; ata rahat binip inebilmek için ceket ve pantolonu da Türklerin icat ettiğini ya­zar.(7)

Bu işlerle meşgul olan kişilere “Atçekenler” denmiş, kanun ve kuralları konmuştur. Bugün memleketimizde o dönemlerden kalma, Atçekenler soyadlı birçok aile vardır.

Fadailü’l-Etrak (Türklerin Faziletleri) isimli eser yazan Arap âlimi Câhız, Türler ve atları hususunda şöyle der: “Düşman korkusu nedir bilmeyen ve sırası gelince hayatını fedâ etmekten çekinmeyen Türk, atını da böyle alıştır­mıştır. Atlardan birini dinlendirmek istediklerinde yere inmeden süratle giden atlardan öbürüne sıçrar. Türk ordusuyla mukayese edilebilecek başka bir ordu yoktur.”(8)

18. yüzyılda İsveç elçisi olarak İstanbul’da bulunan D’ohson da, “18. Yüzyıl Türkiye’sinde Örf ve Adetler” isimli eserinde,  Türklerdeki at aşkın­dan, sevdasından bahseder, onlara vurulan koşum takımlarının bile bir sanat eseri olduğunu söyler.  

Türklerde Kullanılan At Çeşitleri:

1-Ilgar atı: süratli ve dayanıklı atlara denirdi ve çok mühim haberleri bir an önce yerine ulaştırmak isteyenler binerdi.

2-Menzil atı: Posta vazifesi gören kişilerin bindiği at.

3-Cenk atı: Akıncıların ve normal süvarilerin bindiği at.

4-Koşu atı: Yarışlar için yetiştirilmiş at.

5-Yedek adı: Akıncıların ve süvarilerin yedeklerinde yük veya esir taşı­mak veya bindiği at yorulunca binmesi için taşıdığı at.

6-Semer atı: Hazarda ağır yükleri taşımak için yetiştirilen at.

7-Aşı atı: Cins ve terbiyeli damızlık (dölünü almak için)  beslenen at.

8-Alay atı: Merâsimlerde, törenlerde subayların bindiği at.

9-Araba atı: Arabalara koşulup ağır yükleri taşıyan at.

10-Av atı: Av için yetiştirilen at.(9)

 

Kanûnî döneminde Avusturya Elçisi olarak gelen ve Osmanlı ordusu içinde gözlemci olarak seferlere de katılan Busbecq bu hususta şöyle yazar: “Atlara bakanlar onları hep severek, iyi davranarak sevgilerini kazanırlar.

 

Dipnotlar:

1-Âdiyat Sûresi, 1-5.

2-Enfal Sûresi, 60.

3-İbnü’l-Kelbî s. 10.

4-Tecrid-i Sarih Tercemesi, DİB Yay. c. 8, s. 307.

5-Nesâî, Hayl 6.

6-İbrahim Refik, “Köklerden Göklere”, Albatros Yay. 3. Bas. 2001, s. 39.

7-Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 9, s. 255, 309.

8-İbrahim Refik, “Köklerden Göklere”, Albatros Yay. 3. Bas. 2001, s. 39.

9-Ziya Demirel-Avni Arslan“Târihten İlhginç Hikâye ve Anekdotlar”Akçağ Yay.Ank.2010,s.101.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.