Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.51
  • EURO
    34.97
  • ALTIN
    2431.4
  • BIST
    9793.94
  • BTC
    64141.51$

OSMANLI?DA AT SEVGİSİ VE AT TERBİYESİ (1)

20 Şubat 2017, Pazartesi 07:19

At; geçmişte insanla özdeşleşen, önem ve ehemmiyet bakımından insan­dan sonra ikinci derecede gelen, hayatın her safhasında insanla beraber olan bir hayvandır.

 Özellikle Türkün hayatında atın bambaşka bir yeri vardır. Tür­külerin, destanların, efsanelerin bazen birinci, bazen de kahramandan sonra ikinci derecede jönü atlardır. Atı ilk ehlileştiren, binen ve değişik maksatlarla kullananların da Türkler olduğu zikredilir. Daha doğrusu Türk deyince akla at gelir. Bu gerçeği Faruk Nafiz Çamlıbel şöyle ifâde ediyor:

Son şanlı macerasını târihe anlatın

Zincir içinde bağlı duran kahraman at’ın

Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor

Asrın baş eğdi sandığı at şaha kalkıyor

 At, Türkün Kanadıdır

1246 yılında Papalık elçisi olarak Ortaasya bozkırlarını geçip Moğolis­tan’a ulaşan Papaz Plano Carpini Türklerdeki at bolluğunu görünce “burada o kadar çok at var ki, dünyanın geri kalan kısmında bu kadar çok at olduğunu sanmıyorum.”  Fransız Türkolog Jaan Paul Roux da; “Türkler dünyanın en iyi atlarına sahip ve eşsiz bir binici idiler.

Onları görenler at üstünde doğmuş bir daha da yere inmemiş zannederlerdi. Atı ehlileştiren, eyeri ve üzengiyi icat eden onlardır.” der. Türklerden kalma Göktürk yazıtlardaki kelimelerin % 5’ini at kültürü ile ilgili kelimeler teşkil ediyor ve Kaşgarlı Mahmud “at Tür­kün kanadıdır” der.

Gerçekten yedek atlar kullanmışlar, etini atın eyeri ile bedeni arasında pastırma yapıp yemişler, yere inmeden at değiştirmişler ve uzun mesafeleri tahmin edilemeyen kısa zamanlarda aldıkları için “kanatlı Türkler” tabiri kullanılmıştır.

Gerard Dö Nerval isimli bir seyyahın kitabında da enteresan bir bilgi zikredilir: Gökten inmediği, yerden çıkmadığı ama at terinin tuzsuz olup, mecbur kalınırsa şark süvarilerinin bunu içtiğini beyan eder.(1)

Meşhur Cengiz Han da atın değerini şu cümlesi ile dile getirmiş:“Bir çivi bir nalı, bir nal bir tırnağı, bir tırnak bir ayağı, bir ayak bir atı, bir at bir kumandanı bir kumandan da bir vatanı mahvedebilir.”

 At Kuyruğundan Tuğlar

Türkler ata kudsiyet izafe etmişler, tanrılara onu kurban sunmuşlar, dev­letin temsili alameti olan “Tuğ”ları atların kuyruğundan yapmışlardır.

Türk hanlarının, hakanlarının derecesi, atlarının çokluğu ile ölçülürmüş. Bu sebeple 5 bin, hattâ 10 bin ata sahip idâreciler olup, şeref ve zenginlik ölçüsü sahip olduğu atla kıyaslanırmış.(2) Atın ehlileştirilmesi, ilim adamları tarafından günümüzdeki fezanın fethi kadar önemli addedilmiş, “ilk soylu fetih” olarak değerlendirilmiştir.(3)

 Avrupalılar okçuluğun yalnız bir piyade silâhı değil, süvarilerin de kullanabileceğini Türklerden öğrenmişlerdir.(4) Dedelerimizin evlatlarına “at sırtından inmeyiniz”(5) vasiyetini bazı kişiler yanlış anlamışlar ve “at sırtından inmediler, medeniyete bir şey vermediler” diye yorumlamış­lar.

Bunun doğru olmadığını, dünyada en genç yaşta Profesör olan meşhur ilim adamımız Oktay Sinanoğlu şöyle anlatır:

 “Okuduğumuz târih kitapları (Türklerin) asırlarca at üstünde kılıç sallayarak yaşadığımızı yazar. Bu yanlış. Târihi inceleyen­ler görüyorlar. Uygurların oluşturduğu medeniyet;  sanatıyla in­sanlık anlayışı ve tekno­lojisiyle bence gelmiş geçmiş en büyük medeniyetlerden biridir. Bunu kimse bilmiyor. Öyle bir medeni­yet ki, Çin’e, Japonya’ya hattâ Batıya tesiri olmuş. Batı medeni­yetinin ancak 200 yıllık bir geçmişi var. Altını biraz kazırsanız, barbarlık çıkar. Osmanlı gibi devletler, kılıç salla­mayla, zorba­lıkla ayakta kalamaz. Batıya çok şeyler öğretmişiz. Bunları bil­mek ve gençlerimize öğretmek zorundayız...”(6)

Dipnotlar:

1-Gerard De Nerval, “Doğuya Seyahat” Kül.Bak.Yay.Çev;Muharrem Taşçıoğlu,Ank.2002,s.263. 

2-Halil İnalcık, “Söyleşiler ve Konuşmalar” Profil Yay. c. 1, İst. 2013, s. 446.  

3-İbrahim Refik, “Köklerden Göklere”, Albatros Yay. 3. Bas. 2001, s. 33.

4-Cüneyt Kanat-Devrim Burçak, “Sorularla Haçlı Seferleri”, Yeditepe Yay. İst. 2013, s. 241.

5-Vecdi Bürün, “Nasıl Öldüler?”, Ötüken Yay. İst. 1964, s. 42.  

6-Oktay Sinanoğlu, “Bye- Bye” Türkçe, Otopsi Yay. İst,  Şubat 2002, s. 277.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.