Konya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.37
  • EURO
    35.04
  • ALTIN
    2325.4
  • BIST
    9104.24
  • BTC
    69955.93$

OSMANLI YENİÇERİLERİ,  ASKERLERİ (2)

03 Ocak 2019, Perşembe 08:17

Sipahiler: Bunlar Anadolu’da devletin toprak tahsis ettiği kişilerin bes­lemekle ve bir savaş esnasında sefere göndermekle yükümlü oldukları asker­lerdir. Ferman gelince atlarına binerler ve orduya iştirak ederler.

Savaş Makinesi:

Târihin derinliklerinden i’tibâren lejyoner (paralı askerler) kullanılagel­miştir. Osmanlı târih sahnesine çıktığında da bu husus gâyet yaygın bir statü idi. Fakat paralı askerler aldıkları para kadar savaşmışlar, bir idealleri, uğruna canlarını fedâ edecekleri mukaddes bir mefkûreleri olmayınca kritik anlarda ya kaçmışlar, ya da kim daha fazla para verdiyse saf değiştirmişlerdir.

Târih bunun örnekleri ile doludur. Fakat Osmanlı yeni bir askerî teşkilât ihdas etmiş ki; o güne kadar ne böyle bir statü kurulmuş, ne de kurulanlardan iyi bir sonuç alınabilmiştir. Hem kuruluşu, hem de neticeleri bakımından eşi ve menendi olmayan bu kuruluş Yeniçeri Ocağıdır. Yukarıda da izah edildiği şekliyle kaynağı devşirilen çocuklar veya esir edilen insanların çocuklarıdır.

Ama bunları Osmanlı öyle bir kültür potasında eritip, kendine bend etmiş ki; bu insanlar büyük bir aşk ve şevkle kendi vatan ve milletlerinin üstüne savaşa gidebilmişler ve büyük başarılara imza atmışlardır. Burası çok enteresandır.

Onun için Cemil Meriç rahmetli şöyle bir değerlendirme yapar: “Yeni­çeri hidâyete eren küfür, dost olan düşmandır. Damarlarında yabancı kanı taşıyan yüz binlerce insan, küfrü yok etmek için kanlarını sebil ederler. Yeni­çeri Osmanlının en büyük mucizesidir. Avrupa’yı Avrupa’ya, kâfiri kâfire kırdırmak. Evet ama zulmeti nura kalbetmek için… O zafer şahinleri, birer sulh güverciniydiler. Ülkelere sefâlet değil, hakikat ve medeniyet götürüyor­lardı. Bir davettiler, kardeşliğe, adâlete, saâdete davet. Avrupa bize karşı aynı silâhı kullanmak ister…O en güzide evlatlarımızı ayartarak başlar işe, “Genç Osmanlılar” da Avrupa’nın yeniçerileridir.”(1)

 Gerçekten Avrupalı da Jön Türklerle, İttihat ve Terakki mensupları ile son zamanlarda rövanşını çok acı bir şekilde almış, kendi evlatlarımızı vatanına, milletine, pâdişahına, millî değer­lerine, târihine ve dedesine düşman hâle getirmiş ve Osmanlıyı dünya siyâsetinden bunlara tasfiye ettirmiştir.

Yeniçeriler Sünni mezhebinden olduklarını tebarüz ettirebilmek için, bir tarafında “İnna fetahnaleke fethan mübina” âyeti, bir tarafında da “ve yensurakallahü nasran aziza”(2) âyetleri yazan bir bayrak taşırlar, düşman toprağına ayak basar basmaz her ikindi namazından sonra dua (Gülbank)  çekerler.  Namaz eda edildikten sonra yetkililer biri bir iskemle üzerine çıkar bütün ortalar çadır önünde dizilir ve dua edilir, Allah Allah nidaları dağları taşları inletir, bir taraftan da Mehter nevbet vurur böyle motive ve konsantre olurlar.

Yeniçerilerin iştirak ettiği ilk büyük meydan muhârebesi l. Murad Hüdâvendigâr zamanında yapılan l. Kosova savaşıdır. 100 bin müttefik ordusuna karşı 40 bin Osmanlı askeri vardır. Bunların 10 bin kadarı yeniçeridir. Yarım saat içinde bu koskoca orduyu eritivermişlerdir. Bundan sonra yeniçeriler Osmanlıya Balkanlar ve doğuda yüzlerce savaş kazanıp hediye etmişlerdir. 

İspanya savaşlarında büyük yararlıklar gösteren daha sonra Fransa Kralı 15. Lui ile anlaşamayıp, Osmanlıya sığınan Comte de Bonneval (Müslüman olduktan sonra Kumbaracı Ahmed Paşa diye ma’ruf), Osmanlı askerini gör­dükten sonra; “Mahir bir gene­ral bu askerle dünyayı bir kutuptan diğer kutba rahatlıkla kat eder” demiştir.(3) 

İlk dönemlerde târihe nam ve şan veren yeniçerilerdeki olağanüstü tertip ve disipline bir örnekte, John Freely’in şu sözlerdir: “...Topkapı sarayında törenlerde 5000’in üzerinde insan toplanırdı, özel törenlerde ise bu sayı iki katından fazla olurdu. Bu izdihamda bile avluda çıt çıkmaz, bu duruma tanık olan yabancılar hayrete düşerlerdi. Daha sonra “Duka” unvanını alacak olan Venedik balyosu (elçisi) Andrea Giritti, 1503 ‘de 2. Beyazıd’ın huzu­runda kabul edildiği bir gün, avluda gördüğü sahneyi şöyle anla­tır: Avluya girdiğimde bir tarafta ayakta bekleyen yeniçerileri, diğer tarafta yüksek rütbeli devlet adamlarını ve Pâdişah Hazretlerinin maaşlı memurlarını gördüm, etrafta öylesine güzel bir düzen ve sessizlik hakimdi ki, gözleriyle görmeyen birinin buna inanması mümkün değildir...”(4)

Dipnotlar:

1- Cemil Meriç, Kültürden İrfana isimli kitabından naklen Derin Târih Derg.2014,Sayı 27,s. 22.

2- Fetih Sûresi, 1-3.

3- Mümtaz Turhan, “Kültür Değişmeleri”, MEB yayın­ları.1000 Temel Eser. s. 201.

4- John Freely, “Osmanlı Sarayı”, Çev. Ayşegül Çetin, Remzi Kitâbevi, İst. 2000, s. 57.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.